Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Özgecan Aslan'ın ölümünün ardından tartışılan idam cezasını değerlendirdi. Feyzioğlu, “Tamamen popülist bir yaklaşım. Tamamen bir şekilde yatıştırmak, ‘Ben iyi şeyler yapıyorum, bak mücadele ediyorum’ demek için göstermelik bir yaklaşım. Bir kere ağırlaştırılan cezaların Özgecan’ın katili vahşilere uygulanması zaten mümkün değil.” dedi.

İç Güvenlik Yasa tasarının geri çekilmesi için İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde başlatılan ‘Adalet Nöbeti’ ve Diyarbakır’da gerçekleştirilen yürüyüş ile devam eden eylemler dizisinin son ayağı, Ankara Barosu öncülüğünde Başkent’te yapıldı. Grup, Ankara Adliyesi’nden TBMM Çankaya girişine yürüdü. Buradaki açıklamaların ardından Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı.

Feyzioğlu, Mersin’in Tarsus ilçesinde üniversiteli Özgecan Aslan’ın öldürülmesinin ardından gündeme gelen ‘cezada iyi hal indiriminin’ sorulması üzerine Özgecan’ın fotoğrafına bile bakamadığını, perişan durumda olduğunu söyledi. Feyzioğlu, “Özgecan’a baktığım zaman öğrencilerimi görüyorum, evlatlarımı görüyorum. Günlerdir ağlamaktan perişan olduk. Özgecanlar bir daha olmasın diye Türkiye’de her şeyi baştan düşünmemiz lazım. ‘Anasının diz kapağını görünce tahrik olabilir’ cümlelerini bu ülkeden silip atmamız lazım. Ana okulundaki çocukların kız erkek diye cinsiyet ayrımcılığıyla ayrılmasına, 6 yaşında evlendirilebilir ama zifaf gecesi, buluğa erdiğinde olur gibi lafları el birliğiyle, hangi siyasi düşünceden olursa olsun kazımamız lazım. Bunların sonucu bunlar. Köklü bir eğitim değişikliği yapmamız gerekiyor. Cezaları ağırlaştıralım ama cezaları ağırlaştırmak cezanın mutlak olması yanında yeteri kadar etkili değil. Yani bu suçu işlediğinde, vahşileştiğinde, bırak öldürmeyi fiske vurduğunda bir kadına cezayı alacağını bilmeli kişi. Fiskeyle başlar, öldürerek biter bu iş.” diye konuştu.

Ankara Barosu’nda gelincik projeleri olduğunu kaydeden Feyzioğlu, Türkiye’nin hemen hemen her barosunda kadın hakları merkezlerinin olduğunu söyledi. Feyzioğlu, “Barolara gelinsin, şiddet gören bütün kadınlar ‘geçer’ demesin geçmiyor. Birileri kadınları eğitmeyi bıraksın da erkekleri eğitmeye başlasın. Kadınların namusu kadınlara emanettir, siyasetçilere emanet değildir. Kadınların namusu ahlakı üzerinden kimse polemik yapmasın. Bu milli bir meseledir. Bu hükümetin de üzerinde bir meseledir. Devlet politikası haline getirilmelidir.” şeklinde konuştu.

Cinayet sonrası hadım ve idam tartışmalarının yapıldığının sorulması üzerine ise Feyzioğlu şöyle devam etti: ”Tamamen popülist bir yaklaşım. Tamamen bir şekilde yatıştırmak, ‘ben iyi şeyler yapıyorum bak mücadele ediyorum’ demek için göstermelik bir yaklaşım. Bir kere ağırlaştırılan cezaların Özgecan’ın katili vahşilere uygulanması zaten mümkün değil. Çünkü cezalar geriye yürümez. Ağırlaştırılan bir kanun hükmü geriye yürümez. Onun ötesinde idam cezalarının suçları caydırmadığı zaten bilimsel bir gerçek. Kaldı ki bu benzeri suçlara idam getiriyoruz diye en sonunda geleceğimiz yer siyasi suçlara da idam getirelim olacak. Eğer Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında idam cezası olsaydı belki çoktan pek çok yurtsever sahte delillerle idam edilmiş olurdu. Duygusal yaklaşmak değil akılcı yaklaşmamız lazım. Özgecan’ın katillerini hiçbir indirim almadan en ağır cezaya çarptırılmasının Türkiye Barolar Birliği olarak, Mersin Barosu olarak ve tüm barolar olarak takipçisiyiz. Hapisten çürüyene kadar çıkmayacaklar. Ama bu vesileyle Türkiye’ye idamı da getirtelim ve idam cezası eliyle muhalifleri bastıralım noktasına gelir bu. Kaldı ki adalete yargının tarafsız, bağımsız olmadığı algısıyla güvenin yüzde onlara düştüğü bir Türkiye’de idam cezası isteniyorsa adalete güvenirim diyebilir misiniz? Geri dönüşü olmayan cezaların, kalıcı bir hadım cezasının bu çerçevede çağdaşlıkla ilgisi yok. Özgecanlar olmasın diyorsak bir fiskeden itibaren erkek şiddetine dur diyecek eğitimi ve tedbirleri almak zorundayız. Bu tedbirler daha bebek doğduğundan itibaren başlar. Öyle, ‘kızı erkeği ayıralım ana okulundan itibaren birbirine karıştırmayalım’ sadece ve sadece şiddeti körükler. Kadına cinsel bir obje olarak yaklaşılması, kız çocuklarına cinsel bir obje olarak yaklaşılması sadece şiddeti körükler. Bizim şiddeti kökünden kazımamız gerekir.”