“Teyzem ve kuzenlerim hayat doluydu. Bazılarının düşündüğü gibi ”˜antisosyal', ”˜tuhaf' insanlar' değillerdi. ”˜Dinsiz' denilen kuzenlerim, yerde bir ekmek bulsa, kuşlar yesin diye kenara koyardı.”

Anneleri Neyran Sağocak'ın ölümünün ardından topluca intihar eden dört kuzeninin ve teyzesinin gerçek öyküsünü, Sajel Dünya Ağın anlattı.

Acı haberi, kardeşleri ile beraber, günlerdir beklediği hastanede aldı Beraris. Hastanede yattığı sürece anneleri Neyran Sağocak'ın başından hiç ayrılmamışlardı. Oysa ölüm, her zamanki gibi zamansız gelmişti. “Anneni kaybettik” dediklerinde, Beraris'in ağzından, “Ben de ölmek istiyorum. Annemsiz hayatın anlamı kalmadı” cümleleri döküldü. Hızla oradan uzaklaşmaya başladı. Kararlı görünüyordu. Hemen yanındaki kuzeni Enar, Beraris'e sımsıkı sarıldı ve intihar etmesini engellemek için, hastaneden ayrılmasına izin vermedi.

“Beni ne kadar tutabilirsin Enar'ım?” 

Gözyaşlarına boğulan Beraris, Enar'a dönerek “Beni ne kadar böyle tutabilirsin Enar'ım? Bir saat mi? Bir gün mü? Bir hafta mı? Ne kadar engel olabilirsin bana?” diye sordu. Beraris'in intiharda kararlı olduğunun ortaya çıkması, çok da uzun sürmedi. Üstelik, yaşamına son vermeyi planlayan sadece Beraris değildi. Annelerinin ölümünden altı gün sonra, 21 Nisan 2011 tarihinde, Beraris ile üç kardeşi, yaşamlarına son verdi.

Beraris, Raden, Sajen ve Rulin, aileye ait Kahramanmaraş'taki bağ evinin farklı odalarında, kendilerini asarak intihar ettiler. Ölen dört gencin adları, çok sık rastlanan isimler değildi. Annelerinin ölümünün ardından, yaşları 26 ile 31 arasında değişen kardeşlerin ansızın yaşamlarına son vermesi, sıra dışı bir durumdu. Bu tablo, basının da ilgisini çekti. Kimine göre aile Şamanist'ti. Bir diğer haber, olayda gizemli bir tarikat bağlantısı bulunduğunu anlatıyordu. Ailenin ateist olduğunu iddia eden haberler de yayımlandı. Cenazelerin kaldırıldığı gün yapılan kısa açıklamaların dışında, aile üyeleri basına hiç konuşmadı. Belki de komplo teorilerinin artmasında, bu sessizliğin de etkisi oldu.

Sonunda aileden bir isim, “Bu ilk ve son açıklamamız” diyerek ”˜sessizlik yeminini' bozdu. Neyran Sağocak'ın yeğeni; Beraris, Raden, Sajen ve Rulin'in kuzeni Sajel Dünya Ağın, teyzesi ve kuzenlerinin gerçek öyküsünü, yazdığı bir mektup ile Tempo'ya anlattı.

Teyzem “Sizin hiç teyzeniz öldü mü? Ya kuzenleriniz? Benim teyzem ve kuzenlerim, bir hafta arayla öldü. Teyzem; evin göz bebeği, nefes kesen güzeli, şen kahkahalarıyla huzuruydu. İncecik, uzun boylu güzel teyzem... Büyükannemin bebeği, annemin Neyruş'u, sülalenin Brigitte Bardot'suydu... Güzelliğinin yanı sıra, sevgi dolu bir kalbi, ara sıra ettiği küfürleri, ama ne olursa olsun cesareti vardı. Teyzem cesurdu, çünkü iki çocuğuna rağmen boşandı. Boşandı ve bekâr bir avukatla, Necdet Sağocak ile evlendi. Cesurdu, çünkü koca bir şehrin ve o şehirde yaşayan insanların sözlerine kulak asmadı. Sevgiye ve aşka inanırdı. Kendi gibi bilirdi insanları. Teyzem anlayışlıydı, umman gibi bir kalbi vardı. Hayatı boyunca sakındı, incitmedi bir kulu, ne bakışları, ne de sözleriyle. Bana “Canım” diye seslenirdi. Üstelik gelişi güzel demezdi bunu. Yürekten “Canım” derdi. İçimi ısıtırdı teyzemin “Canım” demesi, dünyanın bir ucunda da olsam. “kalemize sığınırdık” 

Küçükken yakalamaca oynardık. Var gücümüzle kaleye koşardık. Kaleye giden, dokunulmaz olurdu, şımarırdı. Büyüyünce de değişen pek bir şey olmadı. Kimi zaman hayattan, kimi zaman kendimizden, insanlardan, ebeveynlerimizden kaçtık ve sığındık kalemize, yani teyzemize. Onun yanında huzuru, mutluluğu bulurduk. Yaralarımızı sarardık. Bir tek bizim değil, herkesin can simidiydi teyzem. Böyle bir insandı o. Okudunuz mu neler yazıldı arkasından? Bu nedenle çok kırgınız. Ailemizden hiç kimse konuşmadığı halde, hakkımızda gerçeklerle bağdaşmayan haberler yazılıp çizildi. Teyzemin ve ailemizin Şamanist olduğu söylendi. Oysa teyzem hastalandığında, bizler Allah'a sığınıp, başında dua eden bir aileydik. Hastanede hep tek yürek olduk. Siz hiç sevdiğiniz birinin her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaştığını gördünüz mü? Gözünüzün önünde eridiğini, tanınmayacak hale geldiğini, ama gözlerinin içine bakınca hâlâ savaştığını, elinizi tutup var gücüyle sıktığını... 1

.71 boyundaki teyzem, 40 kiloya düşmüştü ölmeden hemen önce. Bir deri bir kemik kalmıştı, ama o benim teyzemdi. Gözleri hep umut dolu, gülümseyen bir kadındı. Bütün kalbimizle inandık iyileşeceğine. Onu, her yerde yazıldığı gibi astımdan kaybetmedik. Kalbine yenik düştü; kriz geçirdiği için öldü. Arkasından basında bir fotoğrafı boy gösterdi. Hastalık günlerinde çektirdiği, son derece solgun göründüğü bir fotoğraf. Öyle bir insan değildi o. Son günlerinde yıpranmıştı sadece. Çok üzdü bu fotoğraf bizi. Teyzemin hastayken çekilen fotoğrafını yayınlayan basın ve buna yorum yapma cüretini gösteren herkesi, Allah'ın takdirine bırakıyorum. Biliyorum ki, tanımadığım ve tanımak da istemediğim bu insanlara en iyi cevap, Allah'tan gelecektir. “bir gün daha yaşasaydı” 

Tüm çocukları ve yeğenleri, hastalık sürecinde yanındaydık. Sajen ve Rulin, bir şişe su almak için aşağıya inmişti. Doktor teyzemin öldüğünü söylediğinde, yanımızda değillerdi. Beraris dondu kaldı; sadece “Annemi görmek istiyorum” dedi. Yoğun bakımın kapısına koştu. 1.90 boyundaydı. Altı kişi zor tuttu. Hiç kimsenin gücü yetmedi. Sadece kardeşim Enar, sarıldı ve durdurabildi onu. Ben, asansör kapısında Sajen'le Rulin'i bekledim. Teyzem cuma günü öldü. Raden göremedi onu. Askerdeydi. Cumartesi günü ziyarete gelecekti. Bir gün daha yaşasaydı, Raden'i görseydi, belki acımız daha az olurdu. Sajen'le Rulin'i beklerken, teyzemin öldüğüne kendimi inandırmayı denerken, Raden'in öğrendiğinde duyacağı acıyı iliklerime kadar hissettim. Bazı medya organlarının hiç tanımadan hakkında yorumlar yaptığı kuzenlerimi ve teyzemi anlatmak istiyorum sizlere. Böylece onlar hakkındaki gerçekleri birinci elden, benim ağzımdan öğrenebilirsiniz.

Teyzem 1978'de, Maraş'a gitti iki çocuğuyla... Dul bir kadın olarak, bekar bir avukatla evlendi. Uzun boylu, sarışın, iki çocuklu genç bir kadın... Hem de İstanbulluydu... Bu kadarı bile yeterliydi çevrede dedikodu üretmek için. Hele hele o yılların Maraş'ında; yılbaşını, doğum günlerini kutluyordu. Bir de resim ve heykel yapıyordu. Sigara, içki içiyordu. Bütün bunlar, nefret dolu bakışları üzerine çekmek için yeterliydi. Evet, dört kuzenim böyle bir ortamda dünyaya geldi. Size biraz da köklerimizden bahsedeyim. Bizler, Osmaniye'nin Bahçe ilçesinde yaşayan Müftüoğlu Ailesi'nin torunlarıyız. Büyükannem Fatma Mevhibe Müftüoğlu (Dağlıoğlu), dedem ise Ökkeş Müftüoğlu'dur. Köklü bir aileyiz, anlayacağınız. “kuzenlerim hayat doluydu” Teyzem ve kuzenlerim hayat doluydu.

Şimdi onlar için yazılanları okurken, içim ürperiyor. Haklarında çıkan bazı haberlerde ”˜dinsiz' denilen kuzenlerim, arabayla mezarlık önünden geçerken, müziği kapatır, dua ederlerdi. Yere bir ekmek düşse, üç defa öpüp başlarına koyar ve kuşlar yesin diye bir kenara bırakırlardı. Sizlere biraz da hayallerimizden bahsedeyim. Raden askerden gelince, tatil için Malta'ya gidecektik. Daha sonra beni İngiltere'ye götürecekti. O yanımda olunca güvende olurdum; korurdu beni. Ağırbaşlı, güven veren bir erkekti. Elinden her iş gelirdi. Daha ilkokul beşinci sınıftayken radyo yapmıştı. Elektroniğe yatkındı. Rulin çekingendi. Gülerken bile başını öne eğerdi. Matematiği severdi, ama ressam olmak istiyordu. Kelime oyunu oynardık ve en güzel kelimeleri hep o bulurdu. Sajen, teyzemin bütün özelliklerini almıştı. Uzun boylu, incecikti. Mükemmel resim yapardı. Daha sonra teknik eğitimini de aldı. Bir de çok güzel şiir yazardı. Beraris en küçük olanıydı. Ele avuca sığmazdı, 1.90 boyunda, kömür karası, kıvır kıvır saçları vardı. “Uzat, yakışıyor sana” derdim. “Erkek adam saç uzatmaz” diye yanıtlardı. Bir yere gittiğimizde, inadına yanımda durur, “Aşağıda hava nasıl abla?” diye seslenirdi. Onun yanında gülmekten karnıma kramp girerdi. Arabalara meraklıydı.

Yani bazılarının düşündüğü gibi ”˜antisosyal', ”˜tuhaf', ”˜hiç kimseyle görüşmeyen' insanlar değillerdi kuzenlerim. Her normal genç gibi kanları kaynardı. Beraris, Raden ve diğer kuzenlerimiz, hep beraber bara giderdik. Beraris ve Raden “Kızlar gelmesin bizimle. Kız tavlayacağız. Kısmetimizi kapatıyorsunuz” diye takılırlardı bize. “taklitler yaparlardı” Bir araya gelince, konuşacak, yapacak çok şeyimiz vardı. Beraris'e, “Sinema eğitimi al, beraber belgesel çekeriz” derdim. O da gülerdi. “Abla, senden başkası belgesel seyretmez. Gel film çekelim” derdi. Kaç gece sabahladık korku filmi senaryosu yazmak için. Ama Beraris, hep komediye çevirirdi konuyu. İşi gücü gırgırdı, kızlardı. Kardeşim Enar'la bir olur, zorla Kemal Sunal filmleri seyrettirirdi bize. Taklitler yaparlardı. Karadeniz şivesiyle başlar, bütün yörelerin aksanıyla fıkra anlatırlardı. Bizler birbirimizi hiç incitmedik, çocukken bile kavga etmedik, paylaşmayı bildik. Enar'la Beraris bir bütündü, ikiz kardeş gibiydi. Kim ne yaptı, nereye gittiyse, birbirimize ”˜günün haberleri' başlıklı mesajlar atardık her gün. Raden'le Rulin sigara içmezdi, içilmesinden de hoşlanmazlardı. Sajen ve Beraris'le sigara içerdik. Gelecek için planlarımız vardı.

Belki sizin de okuduğunuz, bazı basın kuruluşlarında çıkan kan dondurucu ifadeler, onları tanımayan insanlar tarafından uyduruldu. Merak ediyorsunuz kim olduklarını, haklısınız belki de... Size daha açık söyleyeyim: Onlar boyalı birer kuş değildi. “baba tarafıyla görüşmediler” Yaşadıkları küçük şehirde, ”˜iki çocuklu, İstanbullu bir kadın' olarak nitelenen annelerine çok dil uzatıldığı halde hiç kimseyle tartışmadılar. Çirkefleşmediler.

Sağocak Ailesi (baba tarafı) ve yakın çevresi ile fazla görüşmediler. Kendi öz babaannelerinin bile incitici sözlerini duymak istemediler. Raden, Rulin, Sajen ve Beraris, teyzeme yapılanları, söylenen sözleri ve haksızlıkları hep yüreklerine gömdü. Kuzenlerimin amcasının oğluyla tanıştık birkaç gün önce. “En son ne zaman görüştünüz?” diye sordu kardeşim. “Bebekken görmüştüm bir kere” diye yanıtladı. Basına bilgi verenler arasında böyle insanlar da vardı. Kuzenlerimden birçok defa duymuştum, “Bizleri görünce yollarını değiştiriyorlar. Bir selam bile vermiyorlar” derlerdi bazı akrabaları için.

Annelerine “Siz” demeleri garipseniyor mesela. Evet, bizler anne ve babalarımıza, aile büyüklerimize “Siz” diye hitap ediyoruz. Merak ediyorum, bunun nesi yanlış? Herkes kendi ait olduğu kültürü, ilişkiyi istediği gibi yaşıyor. Bazı insanlar saygıyla sevgiyi ayırıyor. Bizler ise ayırmıyoruz. Anne ve babalarımız, saygıyı herkesten çok hak ediyor. Bunu algılamakta zorlananlara, aynı şekilde cevap vereyim: Bizler de göstermelik saygıyı ve sevgiyi anlamıyoruz. “Sevdiğiniz biri öldüğünde, onu tam olarak kaybetmezsiniz. Parça parça kaybedersiniz. Tıpkı mektupların zaman içinde gelmemesi gibi”¦” B

u sözü ilk duyduğumda, bana anlamlı ve doğru gelmişti. Şimdi ise ne kadar boş ve anlamsız olduğunu anladım. Teyzem ve dört kuzenim öldü. Teyzemin ölümüyle sarsıldık, ama kuzenlerimin ölümü dayanılmaz bir acı. Annem bu acıları, hiçbir ilaç almadan, bütün çıplaklığıyla, ayakta durarak, bize moral vererek yaşıyor. Acı bir olay karşısında, ilaçla, sakinleştirici ile ayakta durulmaz. “Acıyı veren Allah, sabrını da verir” diyoruz. Allah'a sığınıyoruz. Ben teyzeme bir gün bile “Teyze” demedim. Sanki saygısızlık, sevgisizlik ve mesafe doluydu sadece “Teyze” demek. O yüzden hep “Teyzem” dedim. Teyzem ve kuzenlerimin ölümüyle, her şey başka bir anlam ve boyut kazandı. Artık benim için ölüm de öldü. Allah hiçbir insana böyle bir acıyı, bu şekilde yaşatmasın. Sevdiklerinizin kıymetini bilin. Bizler birbirimizin kıymetini hep bildik. O yüzden şimdi güzel anılarımızla avunuyoruz. “annelerine gitmek istediler” Ve herkesin merak ettiği sorunun yanıtını da vereyim.

Neden intihar ettiler?

O acıyla yaşamak istemediler. Teyzemin olmadığı bir dünyada yaşamayı tercih etmediler. Annelerine gitmek istediler. Bu kadar basit. Bunu anlamak neden bu kadar zor? Sevgilisi ile ayrıldığında intihar eden insanlar var. Hayran olduğu sanatçı öldüğünde intihar eden insanlar oldu. Tuttuğu takım kaybettiğinde intihar eden insanlar gördük. Benim kuzenlerim ise annelerinin peşinden gitmek için hayatlarına son verdi. Bu durumun sağlıklı veya sağlıksız olup olmadığını tartışmıyorum. Bunun kararını ne ben, ne de başkaları verebilir. Tek yapmamız gereken saygı duymak. Bir de isim meselesi var. İsimlerimiz neden farklıymış? Kaybettiğim kuzenlerimin isimleri Arapça ve Farsça kökenli. Bir insanın en doğal hakkı, çocuğuna en güzel ismi vermektir. Bizim ailemiz de bunu yapmış. Bu adların hiçbirisinin mitoloji ile ilgisi yok. Tamamı İslami gelenekte olan sözcüklerden türetilmiş isimler. Bunun neresi garip?” 

Sajel Dünya Ağın neyran sağocak 1948 yılında İstanbul'da doğan Neyran Sağocak, Fatma Mevhibe (Dağlıoğlu) ve Ökkeş Müftüoğlu çiftinin üç çocuğunun en küçüğüydü. İstanbul Kız Lisesi resim bölümünden mezun olduktan sonra inşaat mühendisliği eğitimi almaya başladı. Ancak öğrencilik yıllarında, ülkedeki siyasi çatışmaların artması nedeniyle eğitimini tamamlayamadı. İlk evliliğini 1971 yılında, Hüseyin Derin ile yaptı. Neyran ”“ Hüseyin çiftinin, Seyla ve Berja adlı iki kızı oldu. Bu evlilik uzun sürmedi. 1974 yılında boşandılar.

MODERN KADIN, MUHAFAZAKÃR

 şehir Neyran Sağocak,1978'de, boşanma işlemlerini yürüten avukatının arkadaşı olan avukat Necdet Sağocak ile evlenerek, Kahramanmaraş'a yerleşti. Bu şehre adapte olması kolay olmadı. İki çocuklu, dul bir kadındı ve ikinci evliliğini yapmıştı. Modern bir hayatı vardı. Kahramanmaraş, onun için muhafazakâr bir şehirdi. Belki de bu nedenle; bir ayağı hep İstanbul'daydı. İstanbul özlemi o kadar fazlaydı ki, alışveriş yapmak için bile gidip geliyordu. Her canı sıkıldığında, balık yemek, boya ve resim malzemeleri almak için hep İstanbul'a uğruyordu. En büyük zevki, resim ve heykel yapmaktı. Hatta sergiler bile açtı. Kimi zaman çevresindeki insanları resmeder, kimi zaman manzara resimleri çizerdi. Çocuklarını da kendi yaşam tarzında, modern gençler olarak yetiştirdi.

KALBİNE YENİK DÜŞTÜ

Ailesinin verdiği bilgilere göre; çocuklarına bağlıydı, ama bu bağ, hastalık derecesinde değildi. Eşiyle ilişkisinde de bir sorun yoktu. Mart 2011'de, rahatsızlandığı için İstanbul'a geldi. Bacaklarında ödemler oluşmuştu. Ölümünden 20 gün kadar önce, sağlık sorununun araştırılması için hastaneye yattı. Herkes düzelip çıkmasını beklerken, ani bir kalp krizi geçirerek, 15 Nisan 2011 tarihinde hayatını kaybetti.

MÜFTÜOĞLU AİLESİ'NİN ÖYKÜSÜ

Neyran Sağocak, basında yazıldığı gibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de köklerinin dayandığı Fettahoğlu Ailesi'nden değil, İstanbul kökenli Müftüoğlu Ailesi'nin, Adana'da yaşayan bir kolundan geliyor. Müftüoğulları, dindar bir aile olarak biliniyor. Osmanlı döneminde ailenin önde gelenleri, kadılık ve müftülük yapıyordu. Zamanında, Osmaniye'nin Bahçe ilçesinde de kadılık ve müftülük yaptıkları için, ailenin bir kolu da orada yaşıyor. isimlerinin gerçek anlamları İntihar eden dört gencin isimleri, İslami geleneğe dayanan sözcüklerden türetilmiş. Mitoloji ile bir ilgileri yok. Zaten anne Neyran Sağocak'ın da iddia edildiği gibi mitolojiye yoğun bir alâkası bulunmuyordu. Raden (31): ”˜Ra', Arapça ”˜Rabiyülevvel', yani ”˜ilkbahar' sözcüğünün ilk iki harfinden geliyor. ”˜den' ise Türkçe'deki ”˜den' eki. Anlamı, ”˜bahardan gelen.' Raden, iktisat eğitimi aldı. Rulin (30): ”˜Ru', Arapça ”˜çehre' demek. ”˜Lin'in Eski Türkçe'deki karşılığı ”˜parlak'. İsmin tamamının anlamı ”˜nur yüzlü'. Rulin, resim eğitimi almak için YGS sınavına girmişti. Sajen (27): 'Sajen', Kafkas ülkelerinde kullanılan eski bir ölçü birimi. ”˜Sa' sözcüğü Eski Türkçe'de ”˜akarsu' demek. ”˜Jen' ise ”˜genetik' sözcüğünden türetilmiş. İsmin genel anlamı ise ”˜soyu devam ettiren.' Sajen, İzzet Baysal Üniversitesi'nde bina tasarımı bölümü öğrencisiydi. Beraris (26): Eski Türkçe'de ”˜Ber' sözcüğü ”˜gönül' anlamına geliyor. ”˜Aris'in Eski Türkçe'deki karşılığı ise ”˜gerçek'. İki sözcükten türetilen bu isim; ”˜yürekten seven' demek. Beraris, KKTC'de sinema-televizyon eğitimi aldı.