Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Halil İbrahim Hüner, Türk basınında sansüre ilk direnişin 107. yıldönümünde, Basın İlan Kurumu'nun (BİK), İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde çalışma odasında görevini ifa etmekteyken 31 Mart 2015 günü iki silahlı terörist tarafından rehin alması ve uzun süren görüşmelere rağmen teröristlerin teslim olmayıp şehit etmesiyle ilgili fotoğraflarını yayımlayan, ulusal ve yerel 39 yayın organına 2 ile 12 gün arasında ilan kesme cezasını 24 Temmuz Gazeteciler Günü'nde tebliğ etmesinin, basın tarihine kara bir leke olarak düştüğünü bildirdi.

Hüner, yaptığı yazılı açıklamada Savcı Kiraz'ın şehit edilmesinden sonra sosyal medya, yazılı ve görüntülü yayınları basın savcılığının suç saymadığını, soruşturma ve dava açmadığını hatırlatarak, BİK'in durumdan vazife çıkararak karar aldığını ve bunu da sansüre ilk direnişin 107. yıldönümünde tebliğ etmesinin çok manidar ve trajik olduğunu söyledi. TGS Şube Başkanı Hüner, şunları kaydetti: "Bugün BİK gibi devlet kurumlarının, siyasi iktidarın kanunlardan güç alarak uyguladığı sansür ile medya patronları üzerinde oluşturdukları baskıya, 'yandaş medya', 'havuz medyası' oluşturma ve kendi çıkarlarına hizmet eden otosansür ile sansürcü anlayışa, ekonomik sansüre karşı büyük bir mücadele gücüne ihtiyacımız var. Basın ahlâk ve meslek ilkelerine bağlı olarak kamuoyunun sesi olma, doğru bilgi aktarma gibi önemli görevleri fedakârca üstlenen muhabir, köşe yazarları, basın mensupları bir bir işlerinden atılıyor. Son yıllarda 879 gazetecinin kalemi, kamerası, mikrofonu elinden alındı, işsiz bırakıldı. Her ortamda basın mensuplarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü kısıtlayan engellerin ortadan kaldırılmasını dile getirdiğimiz şu günlerde her türlü zorluğa, baskıya rağmen bağımsız olarak yayıncılık yapmaya çalışın ulusal ve yerel 39 gazeteye bu cezanın tebliğ edilmesi manidar, trajik ve basın tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Yerel ve ulusal gazetelerin yayımladığı ilan ve reklamları, kendi ürettiği bir hizmet olarak görüp bunu ekonomik silaha dönüştüren kurumun yöneticilerini, bu tehlikeli ve vahim davranışa acilen son vermeye davet ediyorum."

Halil İbrahim Hüner, günümüz şartlarında sansür ve otosansüre karşı mücadelenin, meslek ilkelerine sahip çıkan gazetecilerle onların temsilcileri olan gazeteci cemiyetleri ve TGS tarafından yüreklice yürütüldüğünü belirterek, şu görüşlere yer verdi: "Baskı, tehdit ve şantajlarla susturulmuş medya sahipleri çaresizce kaderini beklerken siyasi iktidara yandaşlık yapan diğer bir grup medya sahibi ise kamuoyunu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme misyonunu sürdürmektedir. Türkiye'de devlet medya ilişkileri alanında Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu'ndan (TMK) kaynaklanan ciddi sorunlar bulunmaktadır. TCK'da, basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan 27 hüküm bulunmaktadır. Özellikle 'Hakaret' başlıklı 125., 'Gizliliğin ihlâli' başlıklı 285. ve 'Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs' başlıklı 288. maddeler, gazeteciler hakkında mahkumiyet kararları verilmesinde ilk sırayı almaktadır. TMK'da da gazeteciler aleyhine yoğun olarak kullanılan maddeler bulunmaktadır. Sansüre direnişin 107. yıldönümünde, 22 gazeteci cezaevlerinde. Mevcut kanunlar yürürlükte kaldığı sürece gazetecilerin ceza almaması mümkün değildir. Sorun meslek ilkelerine uygun olarak görevlerini yapan gazetecilerde değil, kanun hükümlerindedir. Türkiye, bu kanunlarla mesleğini iyi yaptığı için gazetecileri cezalandıran bir ülke konumuna gelmiştir. Türkiye, bu utançtan bir an önce kurtulmalıdır. Basın özgürlüğü raporlarında 199 ülke arasında Türkiye, listedeki 149. sırasıyla dünyanın da dikkatini çekmektedir. Basın özgürlüğünün bir başka yönü, basın emekçileri ile medya sahipleri arasındaki ilişkiler düzeyinde kendini göstermektedir. Basın ve ifade özgürlüğü, editoryal bağımsızlıktan ayrı düşünülemez."