Gazeteci Mesut Çevikalp, 25 yıl önce küçük adımlarla Türkiye’den yola çıkan eğitim gönüllüleri ile açtıkları Türk Okulları’nın sınırları aşan hikâyelerini ‘Barış Okulları’ kitabında topladı. Kitap 5 farklı kıtadaki, 25 ülkeye ilk giden fedakâr öğretmenlerin yazılmamış anılarını fotoğraflar eşliğinde sunuyor.

Çeyrek asır evvel insanlık için mütevazı adımlarla Türkiye’den yola çıkan eğitim gönüllüleri geçen zamanda 5 kıtada, 160 ülkeye ulaştı. Beraberlerinde Türk bayrağını, Türkçeyi ve yardımsever Anadolu insanın namını uzak coğrafyaları götüren adanmışlar kalıcı eserlere imza attı. İhtiyaca göre bazı ülkelerde okul, hastane, iş kursu bazılarında da su kuyusu, cami, külliye açan eğitimciler Türkiye’yi dünyaya mal etti. Türkçeyi öğretip, Türk bayrağını sevdirdiler. Anadolu kültürünü, hoşgörüsünü, diğergamlığını bizzat yaşayarak aktardılar… Türk insanı ve Türkiye’ye dair her ne varsa dünyaya anlatmaya çalıştılar. Hala bu yolda koşturuyorlar. Gidilmedik diyarlara, çalınmadık kapılara ulaşmaya çabalıyorlar. Son dönemde Türkiye’de bir kesim ayaklarına prangalar vurmaya çalışsa da!

BİR AY GİBİ KISA SÜREDE ÜÇÜNCÜ BASKI YAPTI

Eğitimciler ağır hakaret ve ithamlar karşısında üslupların bozmasalar da onların fedakârlıklarına şahit olanlar haklarını savunma gayretinde. İşte o kalemlerden biri Gazeteci-Yazar Mesut Çevikalp. 2003 yılında buyana 5 kıtada, onlarca ülkede gönüllü Hizmet erlerini, ortaya koydukları hizmetlerini yerinde gören Çevikalp, şahit olduklarını ‘Barış Okulları / Önde giden adanmış eğitimcilerin sınırları aşan hikâyeleri’ adı altında kitaplaştırdı.

Zaman Kitap’tan çıkan, 288 sayfalık eserde 5 kıta, 25 ülkedeki eğitim seferberliğini o ülkelere ilk gidenlerin ağzından anlatılıyor. Yazar Türk Okulları’nı kimi yerde öğrenci ve velilerden kimi yerde devlet büyüklüklerinden dinlemiş. Ortaya çıkan hikâyelerini çoğu gün yüzüne çıkmamış fotoğraflarla zenginleştirmiş. Çevikalp ile bir ay gibi kısa sürede üçüncü baskıya giren ‘Barış Okulları’nı, adanmış eğitimcileri konuştuk.

Yazar Çevikalp, fedakâr eğitimcilere, Türk Okulları’na sarf edilen ağır ithamları, hakaretlere duyarsız kalmama hissiyatıyla başlamış yazmaya. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ithamlarına bire bir cevap vermekten öte sınır ötesinde yaşanan fedakârlıkları ortaya koymaya çalışmış: “15 Ocak 2014’te Altıncı Büyükelçiler Konferansı’nda konuşan dönemin Başbakan’ı diplomatlara ‘gittikleri ülkelerde Hizmet Hareketini örgüt olarak lanse etmelerini’ istedi. Ağır ifadeler sarf etti. O ifadeleri duyunca 2003’ten beri yurtdışında şahit olduğum okulların, eğitimcilerin görüntüleri gözümün önünden geçti. İçim burkuldu. O an o gariplerin anlatma isteği doğdu içimde. Eski notlarımı güncelleyip, üzerine yeni ülkeler ekleyerek 5 kıtadan 25 ülkedeki Hizmet seferberliğini bir araya getirdim. Pek yazılmamış hikâyeleri gün yüzüne çıkararak, eğitimcilerin sınır ötesinde ülke namına ortaya koyduğu eserleri kamuya mal etmek istedim. Bizzat kendi ağızlarından verdik hikâyelerini. İnsanlar bu hikâyeleri anlatmaya pek niyetli değildi. Bugüne kadar böyle bir eser çıkmamasının sebebi de buydu. 'Allah bilsin yeter' diyorlardı.”

'TÜRK OKULLARI BM’NİN ETİYOPYA’DA DÜZENLEDİĞİ ULUSLARARASI KONFERANSTA TARTIŞILDI'

Kitap sırf okul, eğitimci hikâyelerinden de oluşmuyor. Son bölümde, geçen 25 yılda okullara destek veren siyasiler, esnaf ve Anadolu insanlarına dair hikâyeler de var. Çevikalp’e Türk Okulları’nın yurtiçi ve yurtdışında geniş kitlelerce desteklenmesinin sebebini soruyoruz. O bu sahiplenmeyi Hizmet hareketinin ortaya koyduğu küresel barışı ve diyalog söylemine bağlıyor: “Türk Okulları iki yıl önce BM’nin Etiyopya’da düzenlediği uluslararası konferansta tartışıldı. Çeyrek asırdır dünyanın dört bir tarafında açılan okulların dünya barışına katkı yaptığı kayda geçirildi. Mesela Hindistan-Pakistan ve Afganistan-Pakistan arasındaki gerilimli ilişkilere bakıyorsunuz, normalde bunun topluma da sirayet etmesini beklersiniz. Fakat Türkçe Olimpiyatları’nda Hindistan, Pakistan ve Afganistan öğrencileri birbirlerine sarılarak, ağlayarak ayrılıyor. Bilim Olimpiyatlarında da bunu görüyorsunuz. Siyasi anlamda bir çözüm için çalışma gibi bir misyonları yok. Çocukları yetiştiren insanlar savaşa ve silaha karşı olduğu için belki zaman içinde bu nesil o siyasi krizlerin çözümüne zemin hazırlayacak, katkı verecek.”

BATILI OKULLARIN AKSİNE BİR DİL-KÜLTÜR EMPOZESİYLE YAKLAŞMIYORLAR

Türk Okulları’nın bulundukları ülkelerde kaliteli eğitim ve olimpiyat başarılarıyla öne çıkmalarının sahiplenmelerini artırdıklarını belirtiyor: “Okullar sunduğu hoşgörü, diyalog, farklı dil ve kültür sentezi ile öğrencilerine iyi bir kariyer imkanı sunuyor. Üçüncü ülkelerdeki devlet yetkilileri, kanaat önderleri, ileri gelenler gönül rahatlığıyla çocuklarını Türk öğretmenlerine emanet ediyor. Çünkü bu okullar bulundukları ülkelerin yasalarına tabi. Hatta çoğu yerde kurucuları yerel girişimciler. Batılı okulların aksine bir dil-kültür empozesiyle yaklaşmıyorlar öğrencilere. Kültür paylaşımı, diyalog ve barış paydası söz konusu. Öğrencilerine İngilizce, bilgisayar ve fen bilimlerinin yanında ahlaki zemin de kazandırıyor. Laos’ta konuştuğum bir veli çocuğunun Türk Okulu’na girdikten sonra ailesine daha saygılı, daha düzenli ve azimli olduğunu nakletmişti.”

'ÖĞRETMENLER HAYATLARINI 'BAŞKALARINA ADAMA’ HİSSİYLE HAREKET EDİYOR'

Türkiye’de çok iyi şartlarda yaşayabilecek bu öğretmenleri en ücra köşelere koşmak için gönüllü yapan his nedir? Çevikalp eğitimcilerin ‘hayatlarını başkalarına adama’ hissiyle hareket ettiklerini aktarıyor: “Bu motivasyon parayla pulla olacak şey değil. Makamla hiç değil, çünkü gittikleri yerlerde çok ciddi sıkıntı çekiyorlar. Buradaki motivasyon sadece Allah rızası. Papua Yeni Gine’deki hocamız, Yavuz Yardım, ilk gittiğinde çok zorluk çekmiş. Güvenlik ve terör sorunu var. Hatta eşi bir kaçırılma olayı da yaşıyor. Ona rağmen bırakıp gelmiyorlar. Orada kalmalarının sebebi, ‘Biz Türkiye’ye dönersek buralara bir daha kim, ne zaman gelir!’ endişesi taşımaları.”

OKULLARIN KAPATILMASINI İSTEYENLERE: BUNLARA KEFİLİZ, SİZ KENDİNİZİ KONTROL EDİN DENİYOR

Yazar Çevikalp, Türkiye’de lanse edilenin aksine, üçüncü ülke yönetimlerinin Ankara’dan servis edilen karalama mektup ve raporlarına itibar etmediklerini, ‘kapatın’ baskısına rağmen Türk Okulları ile eğitimcilerine daha fazla sahip çıkmaya başladıklarını belirtiyor: “Üçüncü ülkeler Türk Okulları’nı ilk günlerinde ciddi güvenlik yoklamalarından geçirdi. Uzun bir müddet de takip etti. Okulların gizli ajandalarının olmadığını, eğitimcilerin para pul beklemeden, insanlığa yardım, barış, genç nesli kültürlü ve kabiliyetli yetiştirme derdiyle koşturduklarını görünce sahip çıkmaya başlıyorlar. Son dönemde Türkiye’den ‘Bu okulları kapatın’ diye giden heyetlere şu cevap veriliyor: ‘Biz bu okulları çok iyi biliyor ve takip ediyoruz. Bu okullarda sizin iddia ettiğiniz şekilde bir casusluk yok, kötü bir çete veya suç örgütü değiller. Bunlara kefiliz, siz kendinizi kontrol edin."

1990’larda Orta Asya’dan başlayıp çeyrek asırda dünyaya uzanan adanmışlar kervanını anlatmak pek kolay değil elbette. Kitapta yer alan hikayelerin her biri ayrı kitaba konu olacak esvapta. İşte o hikâyelerden üçü şöyle:

ANADOLU’DAN NİJER’E SU TAŞIYANLAR

Kuzeybatı Afrika ülkesi Nijer, 10 yıl önce dünyanın en fakir ülkesiydi. 13 milyonluk ülkenin yüzde 70’i açlık sınırında yaşıyordu. Bugün bu denklem eskisi gibi değil artık. 2003’te komşu Nijerya’dan gelen iki öğretmen ülkenin makûs talihini değiştirdi. Başkent Niamey’de açılan Bedir Türk Okulu, kısa zamanda, kaderine küsen halka umut ışığı oldu. Halkın teveccühü ile ilkokulun ardından ortaokul ve lise açıldı. 11 yılda öğrenci sayısı 40’tan 1500’e, okul sayısı 5’e yükseldi. Ancak bu adanmışlara yetmedi. Çünkü su, gıda, giyecek de yoktu Nijer’de. Ülkedeki su krizi bunaltıcı noktaya ulaşmıştı. Bırakın kullanma suyunu, içme suyu bile yoktu. Eğitimciler kafa kafaya verip bu derde çare aramaya koyuldu. İçlerinden biri ‘su kuyuları açalım’ dedi. İlk araştırmalarında 300 metreye inildiğinde temiz suya ulaşıldığını öğrendiler. Ancak bu derinlikten su çıkarmanın maliyeti bellerini büktü; 6 bin dolar! Türkiye’de hatırlı esnafların kapılarını çalıp yardım istediler. 2006’da 10 kadar su kuyusu açıldı. Ancak asıl patlama Kimse Yok mu Derneği’nin devreye girmesiyle oldu. Geçen 7 yılda susuzluğun yaşandığı 50 farklı bölgede 300 kadar su kuyusu açıldı. Anadolu insanının yardımıyla Nijer’e kazandırılan su kuyuları halkı biraz daha umutlandırdı. Gönüllüler yetindi mi? Elbette hayır! Su kuyularını Kurban’da et dağıtımı, Ramazan’da giysi yardımları izledi. Bir taraftan da ülkedeki Osmanlı bakiyesi Türklerin izini bulup Türkiye ile temasını sağladı Türk Okulları. Evlenemeyenlere düğün yardımı yaptılar, işi olmayanlara makine dağıttılar. Ardından gelen TUSKON zirveleri fakirliğin etkisini biraz daha kırdı. Nijer kendi ayakları üstünde doğrulmaya başladı. Anadolu insanını, okullarını ve öğretmenlerini her ortamda dualarla anan Nijerliler ‘birileri istiyor’ diye bu civanmertlere yüz çevirir mi, ‘Sizleri burada istemiyoruz’ der mi?

EVEREST’İ AŞAN FERHAT’LAR…

Asya Kıtası’nın Nijer’i de Nepal’di. Dünya gündemine Everest Dağı ve Maocu gerillaların sürdürdüğü savaşla taşınan ülkede fakirlik, kıtlık diz boyuydu. Ülke dünyaya kapılarını kapatmıştı. Güvenlik endişesi ile devletler başkent Katmandu’da yerleşik elçi bulundurmuyor, bu ülkedeki işleri komşu ülkelerdeki sefirler üzerinden görüyordu. Türkiye de bu yolu izliyordu. Diğer açıdan mazlum Nepal adanmış eğitimciler için koşturulması gereken ülkelerdendi. İlk eğitimci 2001’de ayak bastı Katmandu’ya. Filipinler’deki Türk Okulları onu Nepal’e kovandan çıkan ‘oğul’ gibi uğurladı. Elinde bir küçük bavul, cebinde 400-500 dolar vardı. Hayalleri büyüktü ama... Filipinler’deki okulun bir benzerini burada açmaktı gayesi. İlk 4 ay kalacak ev bile tutamadı. Nepalliler diğer yabancılar gibi ondan da ürkmüştü! Ev bulamayınca bir tapınağa sığındı. Orada yatıp kalkıyor, ibadete gelenlerle iletişim kurmaya çalışıyordu. Beşinci ayında biri ona sahip çıktı. Ev verdi. O da Türkiye’deki dostlarına haber saldı: “Evi tuttum, okul için öğretmen ve para gönderin.”

Öğretmenler gelmeden, terk edilmiş bir binayı ucuza kiralayıp inşaata girişti. Ülkeye gelişinin yıl dönümünde elle gösterebileceği bir okul binası, sırtını dayayabileceği 2-3 öğretmen arkadaşı olmuştu. ‘Meridyen’ adını verdikleri Türk Koleji, 2002 yılında 100 öğrencisiyle başladı eğitime. Özverili öğretmenler, iki sene zarfında okulu 1500 yabancı kolej arasında ilk 5’e sokmayı başardı. Okulun sıra dışı başarısı halkın, devlet ricalinin teveccühünü artırdı. Sonraki 12 yılda öğrenci sayısı 1500’e, okul sayısı ikiye yükseldi. Ülkeyi uluslararası olimpiyatlarda başarı ile temsil eden Türk Koleji bizzat devlet tarafından sahiplenilmeye başladı. Everest’i aşıp Nepallilerin gönlüne giren Ferhat’lar, ülkede ‘yabancı’ görülmüyor artık.

'ALMAYA DEĞİL VERMEYE İLK KEZ SİZ GELDİNİZ'

Yüzyılın depremi ansızın yakaladı Haitilileri… Sadece 41 saniye sürse de ardında devasa bir enkaz bıraktı. Taş üstünde taş kalmadı âdeta; okullar, hastaneler, devlet binaları yıkıldı. Karayipler’in yoksul ülkesi bir günde 100 yıl geriledi sanki. Olayın insani boyutu daha vahimdi! 10 milyonluk ülkede 1,5 milyon kişi evsiz kaldı, 200 bin kişi öldü, 300 bin kişi yaralandı. Bu felaket, 13 bin kilometre ötedeki Haiti’yi, adanmışların gündemine soktu. İlk etapta Kimse Yok mu Derneği’nin acil yardım ekibi düştü yola. Ardından yardımlarla gönüllüler izledi ilk gidenleri. Sahra hastanesi kuruldu, aşevi açıldı. Hatta cenaze ekibi oluşturuldu; sokaklarda kalan cesetlerin gömülmesine yardım edildi. Atlatılan ilk şokun ardından kalıcı yardımlara geçti adanmışlar. Önce tam teşekküllü bir hastane kurdular. O faaliyete girmeden ilk Türk Okulu’nun temeli atıldı. Gönüllülerin Haiti’yi, Haitilileri yeniden ayağa kaldırmak için sergilediği çaba Devlet Başkanı Michel Martelly’nin de gözünden kaçmadı. Gönüllüleri kabul edip gayretlerini takdirle karşıladı. Devlet Başkanı’nın o kabulde yaptığı konuşma adanmışların onca yorgunluğunu giderdi: “Türkler 13 bin kilometre uzaktan gelip zor durumdaki Haitililer için hastane, okul ve öğrenci yurdu inşasına girişti. Haiti tarihinde son 5 asırdır ilk kez birileri karşılık beklemeden bize bir şeyler verdi. Herkes buraya bir şeyler almaya gelirdi. Türkler bir şeyler vermeye geldi. Türkiye halkına ülkem adına teşekkürlerimi sunuyorum.”