Trafik kazasında hayatını kaybeden vatandaşın ailesi, kazadan 6 sene sonra tazminat davası açtı. Mahkeme, trafik kazalarındaki tazminat davalarında zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu gerekçesiyle tazminat davasını reddetti. Temyiz edilen karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından bozuldu. Mahkemenin ilk kararında direnmesi üzerine devreye giren Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tazminat davası açıldığı tarihte ceza davasının sürmesine arğmen yerel mahkemenin zamanaşımı kararını onadı.

Erzincan-Sivas karayolunda 18 Ekim 2004 tarihinde meydana gelen trafik kazasında bir kişi hayatını kaybetti. Kazanın ardından araç sürücüsü hakkında, Erzincan 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nde 'Taksirle ölüme neden olmak' suçundan dava açıldı. Ceza davası sürerken aile bu kez Erzincan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne araç sürücüsü ve aracın ait olduğu şirket yetkilisi hakkında haksız eylem nedeniyle manevi tazminat davası açtı. Aileden iki kişi, davalılardan ayrı ayrı 2 bin lira, diğer davacılar için de ayrı ayrı 3 bin lira olmak üzere toplam 16 bin lira talep etti. Davalılar, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek, davanın reddini savundu. Mahkeme, kazanın 18 Ekim 2004'te meydana geldiğini, tazminat davasının 16 Haziran 2010'da açılıdğına dikkat çekerek, kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 455/1.maddesi gereğince davalı sürücünün ceza mahkemesinde cezalandırıldığı, ceza davasında verilen kararın temyiz edildiği, davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verdi. Davacıların temyiz müracaatını değerlendiren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkeme kararını bozdu. Mahkeme ilk kararında direnince bu kez devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

TAZMİNAT DAVASI ZAMANAŞIMINDAN SONRA AÇILMIŞ

Dava tarihi itibariyle davalılar hakkındaki ceza davasının sürdüğüne dikkat çekilen Genel Kurul kararında şu ifadelere yer verildi: "Tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında ceza davasının açılmış veya mahkumiyet kararı verilmiş bulunması gerekli değildir. Sadece cezalandırılması kabil bir eylemin işlenmiş olması, bir diğer söyleyişle, haksız fiilin suç niteliğini taşıması yeterlidir. Bununla beraber hukuk hakimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hakimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlıdır. Zarara yol açan eylemin, aynı zamanda suç oluşturması halinde, uygulanacak zamanaşımı süresi, o suç için öngörülen ceza davası zamanaşımı süresidir. Buna göre, haksız eylemin gerçekleştiği 18 Ekim 2004 tarihinde yürürlükte olan mülga 765 sayılı TCK'nun 455/1.maddesinde öngörülen suça ilişkin cezanın üst sınırı dikkate alındığında, aynı Kanunun 102/4.maddesi uyarınca ceza davası zamanaşımı süresi beş yıldır.
Bu durumda, haksız eylemin gerçekleştiği 18 Ekim 2004 tarihi gözetildiğinde, beş yıllık dava zamanaşımı süresinin 18 Ekim 2009 tarihinde dolduğu; eldeki davanın ise, dava zamanaşımı süresi geçtikten sonra 16 Haziran 2010 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır."

'YEREL MAHKEME KARARI YERİNDEDİR'

Davacıların ceza davasına 29 Temmuz 2008 tarihinde katıldıklarının hatırlatdığı kararda, "Davacıların şahsi hak talebinde bulunmadıklarından, ceza davasına müdahale talebi dava zamanaşımı süresini kesmez. Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler sırasında ceza davasının henüz derdest olduğu, bu nedenle de henüz dava zamanaşımı süresinin dolmadığı ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda belirtilen gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Hal böyle olunca; yerel mahkemenin, yukarıda açıklanan hususları gözeterek, dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle özel daire bozma ilamına karşı önceki kararda direnmesi usul ve yasaya uygundur. Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile; direnme kararının yukarıda gösterilen gerekçe ve nedenlerden dolayı onanmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir." denildi.