Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Murat Arslan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve devlet sisteminin çökertildiği, devletin tüm kurum ve kurallarıyla iflas ettirildiği bir sürecin yaşandığını söyledi. Bilenen herhangi bir sisteme karşılık gelmeyen fiili durum rejimine geçildiğini kaydeden Arslan, “Gücünü aldığı Anayasanın askıya alındığı, ilke ve kuralın olmadığı, dinamosunu Sarayın irade-i seniyyesinin oluşturduğu fiili rejimdeki edilgen bu konumu ve gerçekten utandıran işleyişi nedeniyle HSYK hukuken hesap vermek zorundadır.” dedi.

Yargıçlar ve Savcılar Birliği, 4. Olağan Kongresi Ankara’da başladı. Kongreye Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Uluslararası Yargıçlar Birliği ve önceki Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı Gerhard Reissner, DİSK Başkanı Kani Beko ve çok sayıda hakim ve savcı katılıyor.

“DEVLETİN TÜM KURUM VE KURALLARIYLA İFLAS ETTİRİLDİĞİ BİR SÜRECİ YAŞIYORUZ”

Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen programın açılış konuşmasını YARSAV Başkanı Murat Arslan yaptı. Arslan’ın konuşmasının bazı bölümleri şöyle:

“Seçimle iktidara geldiğinden bahisle kendisini egemenliğin yegane temsilcisi olarak gören ve tüm Anayasal erklerin görev ve yetki alanını fütursuzca çiğneme hakkını kendisinde gören bir yönetim anlayışının felce uğrattığı bir düzen ile karşı karşıya bulunuyoruz. Daha açık bir ifade ile Türkiye Cumhuriyetinin ve devlet sisteminin çökertildiği ve devletin tüm kurum ve kurallarıyla iflas ettirildiği bir süreci yaşıyoruz. Üzüntü ile söylemek gerekir ki, Türkiye, demokrasinin sadece seçimle iktidara gelmek üzerine kurgulanan bir rejim olmadığı gerçeğini bir kez daha kanıtlayan en belirgin örnek olarak demokrasi teorisi içerisindeki yerini almıştır. Demokrasiyi trene benzetip istediği yere gelince inilebilecek bir araç olarak gören, nobran bir pragmatizmle yönetilmenin bedelini hep birlikte ödüyoruz.

FİİLİ DURUM REJİMİNE GEÇİLMİŞTİR

Yargının, adına karar verdiği toplum için ürettiği en büyük değer hukuk güvenliği için bir yaşamdır. Bunu sağlamak için yargının sahip olduğu yegâne güçte, halkın ona olan güvenidir. Gelinen noktada yargı; yapısı, işleyişi ve ürettiği adalet hizmeti ile güvenin değil toplumsal krizin adresi haline gelmiştir. Ülkemizde, siyasal mücadelenin bir aracı haline dönüştürülen ve anlamsızlaştırılan bir adalet kavramı ve anayasal düzeyde tanınmış etkinlik ve ağırlığı devreden çıkarılan yargısı ile teoride bilinen herhangi bir sisteme karşılık gelmeyen fiili durum rejimine geçilmiştir.

Bir çöküş belgeselinin hem izleyeni hem de unsuru olmak, kötü sonu en baştan itibaren defalarca anlatmamıza karşın senaryoyu değiştirememiş olmak ne kadar acıymış, bunu da öğrendik. Umut ediyorum kısa zamanda toplumumuz bu korkulu rüyadan uyanır.

ADALETSİZLİĞİ, ADALET İLE YIKMAYA KARARLIYIZ

Evrensel hukuk ilkelerinin tamamen askıya alındığı, yargının, siyasetin ve yürütmenin vesayetinde muhaliflerin seslerini kesmede kullanılan en etkin araç olarak dönüştürüldüğü herkesçe bilinmesine ve bu durum Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği kurumları, uluslararası yargı örgütleri ve farklı ülkelerin ulusal yargı örgütlerinin raporları ile dünya gündemine taşınmasına rağmen, genel anlamda duyarsızlık görmek gerçekten üzücü. Çaresi olmayan aymazlık hastalığına yakalanmış ruhların hakim olduğu bir havayı, birlikte soluklayarak adaletsizliği, adalet ile yıkmaya kararlıyız.

HSYK HUKUKEN HESAP VERMEK ZORUNDADIR

Artık HSYK, siyasi iktidarın fiili otoriter rejim uygulamalarında, yargıyı zaman ayarlı bir makine olarak çalıştırmaya yarayan bir ara kablo niteliğindedir. Herhangi bir inisiyatife sahip olmadığı, ağır bir vesayetin altında kaldığı tablo dramatiktir. Gücünü aldığı Anayasanın askıya alındığı, ilke ve kuralın olmadığı, dinamosunu Sarayın irade-i seniyyesinin oluşturduğu fiili rejimdeki edilgen bu konumu ve gerçekten utandıran işleyişi nedeniyle HSYK hukuken hesap vermek zorundadır. Ağırlıklı kısmını oylarıyla şekillendiren meslektaşlarımız, destekleri nedeniyle sorumluluklarına ortak oldukları HSYK'nın bu halinden memnunlar mı gerçekten merak ediyoruz. En sıradan bir kamu kurumundaki personel rejimi dahi, öngörülebilir bir çalışma düzeni ve ilgililere sosyal düzenini kuracak asgari bir coğrafi güvence barındırmaktadır.

Hakim siyasal anlayışın vurgulamaktan pek keyif aldığı aile kurumunun birlik ve düzeni için, bu bir zorunluluktur. Bu güvencenin ihlali ise, işyerinde psikolojik şiddet olarak tanımlanan mobbing olarak değerlendirilmekte, cezai ve mali yaptırımlara muhatap olmaktadır.

HSYK, meslektaşlarımız ile negatif anlamda neredeyse anlık, moda deyimle interaktif ilişki içindedir. İstenmeyen yargısal karar-sürgün kararname zincir işlemlere dönüşmüştür. HSYK'nın idari tasarruflarının hazırlık işlemlerini, verdiğimiz kararlarla artık biz yapıyoruz. Bırakın yargıç güvencesini, asgari memur güvencesi, ülkenin ihtiyaçları nedeniyle yer değiştirmenin zorunlu olduğu koşullarda öngörülebilir bir istihdam sistemine işaret eden rotasyon ‘majestelerinin memnuniyetsizlik izharı’ karşısında hiçbir anlam ifade etmemektedir.

2010’dan beri artarak devam eden, zamanlı zamansız atamalar ‘her an her şey olabilir’ panik ataklığını mesleğimizin hakim psikolojisi haline getirmiştir. HSYK tasarruflarındaki hukuki gerekçe yokluğu, karar vericilerin sosyal medyadaki hesaplardan faşizmin pek sevdiği yüce kavramlar boca edilerek doldurulmaya çalışılmaktadır. Hemen uygulanamayan yaptırımlarda, dönüp gecikme için kamuoyu önünde otoriteden özür dileme ile, başta yargı olmak üzere tüm topluma teslimiyet modeli olunmaktadır.

Meslektaşlarımıza, hukukun evrensel ilkelerini daima göz önünde tutma, özgürlüğü öncülleme ve demokrasi güçlendirme duyarlılığı ile hareket etme noktasında hatırlatmada bulunuyoruz. Siyasal, sosyal veya ekonomik dalgalar yaşanan dönemlerde, toplumlar, yargı çapası ile belirsizliğin karanlığına yelken açmaktan kurtulurlar.

Bizler, yargı mensupları olarak ‘yasal’ etiketli haksızlığa alet olmamalıyız. Elbette ki yasaları bir tarafa koyalım, dikkate almayalım demiyoruz. Ancak hukuk güvenliği, hukuksuz hukuka göz yummanın da mazereti olmamalı. Yasa üstü hukukun, zaman üstülüğü ile her zaman karşımıza çıkacağının farkında olmalıyız. İnsanca yaşamanın ve hakça bölüşmenin önündeki engelleri kaldırmak için çaba göstermenin, bizi, hiçbir zaman utandırmayacak bir meslek çizgi ve güzergâhında tutacağını bilmeliyiz.

YARGININ KORİDORLARINDA TALİMATLARIN VE İNTİKAM ÇIĞLIKLARININ, HUKUK VE ADALETİN SESİNİ BASTIRMASINA SON VERMELİYİZ

Yargının koridorlarında talimatların ve intikam çığlıklarının, hukuk ve adaletin sesini bastırmasına son vermeliyiz. Dün birileri adına yapanlar, nasıl bugün hedef oluyorlarsa bugün yapanlar da yarın aynı yazgıyı yaşayacaklar. Araç olarak kullananların, iş hesap vermeye gelince yalnız bırakması da, kullanıldığının geç farkına varanlar için ayrı bir hayal kırıklığı ve yıkım olacaktır.”