Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV), ‘İç Güvenlik Paketi’ hakkında hazırladığı raporu kamuoyuna duyurdu. Temel hak ve özgürlükleri zayıflatan paket ile kısıtlamaların idare tarafından alınabilecek hale getirilerek modernite öncesi bir hukuk ve devleti inşa edildiğine dikkat çekilen raporda, paketin yasalaşması halinde, Cumhuriyetin uzun yıllar ve büyük uğraşılar sonrasında elde ettiği kazanımların yara alacağına işaret edildi. Raporda özetle “Düzenleme ile otoriter devlet modelinden totaliter devlet modeline geçiş yapılıyor.” tespiti yapıldı.

Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV), kamuoyunda ‘İç Güvenlik Paketi’ olarak bilinen ‘Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ hakkında hazırladığı değerlendirme raporunu kamuoyuna duyurdu. TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edilen, yasalaşması için yalnızca Genel Kurul aşaması kalan kanun tasarısı hakkında hazırlanan raporda önemli tespitler yapıldı. Düzenleme ile oluşacak yeni sorunların maliyetinin toplumca onyıllarca ödenemeyeceğine dikkat çekilen raporda, tasarı ile ‘Güvenlik Makinası’ nın icat edileceğine işaret edildi. 'Güvenlik Makinasının test kullanımı dahi olmaksızın seksen milyonluk bir toplum üzerinde çalıştırmasının ‘çılgınlık’ olduğu vurgulanan raporda, tasarıya karşı sessizliğin ve duyarsızlığın, ancak tam bir ‘zihinsel felç olma durumu’ ile açıklanabileceği vurgulandı.

Düzenlemenin yasalaşması halinde oluşacak problemlerin değerlendirildiği raporda, düzenlemenin her şeyden önce ‘temel hak ve özgürlükleri’ baltaladığı kaydedildi. Buna göre; ‘durdurma ve kimlik sorma yetkisi’ yönünden getirilen yetkinin idareye verilmesinin ‘faşizan’ bir karakter taşıdığı ifade edilerek, kolluğun yargıç veya mülki idare amir kararı olmaksızın herkesi aramasının ise açıkça Anayasaya aykırı olduğu belirtildi.

Düzenlemenin ‘koruma altına alma ve tehlike yakalaması’ yönünden de büyük sorunlara gebe olduğuna işaret edildi. Bireylerin koruma ve yakalama yoluyla özgürlüklerinin kısıtlanmasının son derece tehlikeli olduğu kaydedilen raporda, koruma altına alma ve bireyi özgürlüğünden yoksun bırakma tedbirleri kararının adli makamlarca alınabileceği; düzenlenmenin bu hali ile bireyi özgürlüğünden mahrum bırakacağı dile getirildi.

Bu kapsamda kamu güvenliğini sağlamak amacıyla kolluk kuvvetlerine sağlanacak orantısız zor ve silah kullanma yetkisi de eleştirildi. Boyalı su kullanımının ‘insanlık dışı kabul edilen küçük düşürücü muamele’ olarak nitelendirilen raporda, bunun modern toplumlarda özgür bireyler yönünden kabul edilemez sakıncalar taşıdığına işaret edildi.

MİT, JANDARMA, POLİSE SINIRSIZ DİNLEME YETKİSİ

Benzer şekilde, jandarma, MİT ve polise verilen ‘önleme dinlemelerine’ ilişkin sınırsız yetki ile de tüm karşıt birey ve grupların telefonlarının dinlenmesinin önünün açıldığı vurgulandı. Uzun zamandır herkesin dinlendiğinden yakınan yürütmenin bu düzenleme ile tezat oluşturan bir uygulamaya girdiğine dikkat çekilen raporda, şunlar kaydedildi: “Bu düzenlemeyle haberleşme özgürlüğünün içi boşaltılmaktadır. Önleme dinlemesine karar veren yargıç, hangi numaranın kime ait olduğunu kontrol edememektedir. Buna imkân sağlayan bir mekanizma bilinçli olarak kurulmamaktadır. Dolayısıyla MİT, polis veya jandarma kimin telefonunu dinlemek istiyorsa, farklı isimler üzerinden ya da hayali suç isnatlarıyla dinlenebilecektir.”

“POLİSE GÖZALTI YETKİSİ VERİLMESİ HUKUK DEVLETİ İLKELERİNE AYKIRIDIR”

Raporda, kolluk güçlerine istenilen kişiyi, herhangi bir makama açıklama dahi yapmak zorunda kalmadan, suçüstü halinde 24 saate, toplumsal olaylarda ise 48 saate kadar varan gözaltına alma yetkisinin verilmesi de eleştirildi. Cumhuriyet savcısının bilgisi ve onayı olmadan yapılabilecek haksız gözaltılara kapı açıldığı ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi: “Gözaltına alma konusunda Cumhuriyet savcısının denetimi kaldırılmaktadır. Böylece adli bir yetki olan gözaltı, mülki amirlerin belirlediği kolluk amirince kullanılabilir hale gelmektedir. Bu düzenlemeyle ceza hukukundaki kazanımlarda geri adım atılmakta ve açık bir biçimde Anayasaya aykırı hükümler getirilmektedir. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlama konusunda mülki idare amirlerine yetkiler verilmektedir. Bunlardan ilki, adli kolluğa suç soruşturmasına ilişkin talimat verebilme yetkisidir. Düzenleme ile valilere ve kaymakamlara kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için gereken acele tedbirlerin alınması hususunda doğrudan emir verebilme olanağı sunulmaktadır. Bu yetkinin mülki idare amirlerine verilmesi açık bir biçimde erkler ayrılığına ve hukuk devleti ilkesine aykırıdır.”

“İÇİŞLERİ BAKANI VE VALİYE SAVCILIK YETKİSİ, PARTİYE KOLLUK GÜCÜ”

Benzer şekilde, valilere ve İçişleri Bakanı’na suçun unsurlarını belirleme yetkisi verildiği de hatırlatılan raporda, vali ve içişleri bakanına savcılık yetkisi verildiği kaydedildi. Hürriyeti bağlayıcı bir ceza müeyyidesine bağlanan bir suçun maddi unsurlarının tespiti konusunda vali ve içişleri bakanının yetkili kılındığı kaydedilen raporda, vali ve İçişleri Bakanı’nın böyle bir yetki kullanımının açık bir biçimde ‘fonksiyon gaspı’ niteliğinde olduğu belirtildi.
Bir olayda, suçun oluştuğuna dair belirlemenin idari makamlarca yapılmasının sakıncası da değerlendirilen raporda, idari düzenlemeye atıf yapılması suretiyle suç tespitine gidilmesinin ‘belirlilik” ilkesine aykırılık oluşturduğu vurgulandı. Konuya ilişkin tespitler ise şu değerlendirmelerle dile getirildi:

“Her şeyden öte ‘Parti kolluk gücü’ kurulmaktadır. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerine göre yönetilen gelişmiş demokrasilerde, devlet ve devlet organları hukuk ilkelerine göre yönetilir. Hukukun uygulamaya geçmesi için kurulan kolluk güçlerinin, hukuku uygulama ve gerekirse yöneticilerinin dahi keyfi iradelerine karşı koyma konusunda kurumsal bir kültür ve özene sahip olması da son derece önemlidir. Düzenleme ile polis ve jandarma kurumları tamamıyla tasfiye edilmektedir. Kolluğun tasfiyesine yönelik bu düzenleme bir ıslah, reform ya da iyileştirme amacı taşımamakta aksine Cumhuriyetin iki önemli teşkilatının kurum kültürü ve gelenekleri yok edilmekte ve böylece bu kurumlar kimliksiz hale getirilerek birer iktidar aygıtına dönüştürülmek istenmektedir.”

“SORUMSUZ DENETİM BİRİMLERİ KURULMAKTADIR”

Düzenleme ile ‘ısmarlama teftiş raporları’ düzenledikleri iddia edilen müfettişlere ve diğer kamu görevlilerine karşı, yürüttükleri bu görevden dolayı Anayasaya açıkça aykırı biçimde aleyhlerinde tazminat davası açılamayacağı kuralının da getirildiği vurgulandı. Böylelikle sipariş raporlar yazan müfettiş ve kamu görevlilerine koruma zırhı getirildiği kaydedilen raporda, kamu görevlilerinin keyfi işlem ve eylemlerinden dolayı devletin karşılaması gereken zararın doğrudan halkın ödediği vergilerle karşılanacağı belirtildi.

“MODERN DEVLET İDARESİ TELAFİSİ ZOR YARA ALACAKTIR”

Raporun sonuç bölümünde ise; Türkiye’de uzun zamandır bireyin örselendiği, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile erkler ayrılığı ilkelerinin ayaklar altına alındığı bir sürecin yaşandığına dikkat çekildi. Devlet, adı altında siyasal iktidarın yüceltildiği ve yöneticilerinin arzularını, hukuka uygunluk değerlendirmesine tabi tutulmadan dayattığı bu uygulamanın ‘otoriterlik’ olduğu konusunda toplumun bütün kesimleri arasında bir düşünce birliği bulunduğu ifade edilen raporda, yürütme kaynaklı uygulamalarda gelinen noktanın otoriterliği aşarak totaliterliğe ulaştığına dikkat çekildi. Yönetimin, dini bütün insan yetiştirme ambalajıyla itaatkâr kitleler inşa etmeye çalıştığına işaret edilen sonuç bölümünde, “Mevcut yönetim, kendi çeşitliliği ile var olan birey ve toplum hayatını kolaylaştırmak yerine, tarihte saygı ile anılmayan pek çok kişiliğin yaptığı gibi yeni bir toplum üretmeye girişmektedir. Pakete genel olarak bakıldığında, modern toplumun egemen paradigması olan temel hak ve özgürlükler zayıflatılmakta, ancak yargı kararı ile getirilmesi mümkün kısıtlamalar idare tarafından alınabilecek hale getirilmekte, böylece tasarıyı yasalaşmak üzere Parlamentoya gönderenlerin zihin kodlarında aydınlanma ve modernite öncesi bir hukuk ve devlet yönetimi olduğu ortaya çıkmaktadır." değerlendirmesi yapıldı.