Berkin Elvan'ın ölümü için Zaman gazetesi yazarlarından hükümeti sert dille eleştiren yazılar geldi. Mustafa Ünal, devletin katil olduğunu, insanlar ölürken yakılan otobüslere ağladığını söylerken Mehmet Kamış, Erdoğan'ın nefret ve öfke dilinin sonucunun bu olduğunu yazdı.

KATİLİ: DEVLET 

Mustafa Ünal "Çocuk öldüren devlet" başlıklı yazısında şunları söyledi: 
Çocuk masumiyetiyüzüne vurmuş değişik fotoğraf karelerine bakarken ”˜Nasıl kıydınız?' diye isyan etmemek mümkün mü? Değil elbette. Berkin'i kim vurdu? Belli değil. Katili bulamadığı sürece tek sorumlusu var: Devlet. Faili meçhul değil, malum. Yargı süreci bile belirsiz. Soruşturma hangi aşamada? Bilen yok.

”˜Çocuk öldüren devlet' başlığını bilerek attım. Hangi devlet mi? Eylemcilere karşı destan yazan, sokakları, meydanları gösterilere dar eden devlet. Gerçek suçluyla suçsuzu birbirinden ayıramayan, panik halinde önüne çıkanı süpüren devlet. Devlet, vatandaşına karşı bu kadar acımasız davranır mı? 14 yaşında masum, günahsız bir çocuğun hayatına kastedebilir mi?

Bir devlet, hedef gözetmeden tetiğe basar mı? Hangi devlet, silahların namlusunu halkına doğrultur? Kendi halkıyla savaşır? Devlet, yakıcı gazları vatandaşının üzerine boca eder mi? O gücün sahipleri devletin mağduruydu. Devletlû olunca eskiye rahmet okuttular. Yerli yersiz devleti insanların üzerine sürmekten çekinmediler.

DEVLET CİNNET HALİNDE 

Devlet, bir süredir cinnet halinde. Acıması yok. Şefkatten yoksun. Devlet, böylesine hor kullanılmamıştı. Devletin malı, vatandaşın canından kıymetli hale geldi. Zarar gören kamu malının fotoğrafları ve görüntülerini izliyoruz, nutuklarını dinliyoruz durmadan. Bu ülkede ”˜Otobüs durakları yakıldı, canım seramikler kırıldı' diye cümle kurulabildi.

DEVLET ÖLDÜRDÜ 

Berkin'in katili kim? Hesabı kim verecek? Cevap yok. Devletlûlar sessiz. Sükût ikrardandır. Devlet korktu, silaha sarıldı, hedef gözetmeden tetiğe bastı ve 14 yaşında ekmek almaya giden masum bir çocuğu öldürdü. Canı bıraktı, malının derdine düştü. Vurulup düşen Berkin'i görmedi, kırılıp dökülen ”˜canım canım seramiklere' ağladı. Devlet, bu günahıyla nasıl yaşayacak?

 BİR AVM UĞRUNA BERKİN ELVAN

Mehmet Kamış yazısında Erdoğan'ın politikalarına ve öfke söylemine vurgu yaptı:
Basit bir ağaç hassasiyetiyle başlayan eylem, başladığı yerde söndürülecek ve toplumsal barışı yerle bir etmeyecekti ki, ”˜verilmiş karar' uğruna buna müsaade edilmedi. On yıllar sonra ilk defa bulma ihtimalimizin doğduğu toplumsal uzlaşma imkanı da bir AVM uğruna çarçur edildi.

Her toplumsal talebe yumrukla cevap vermenin Türkiye'yi getirdiği noktayı görüyor musunuz? Başbakan milli iradeyi, her dediğini, her düşündüğünü yapabilme hakkı olarak değerlendiriyor. Beş yılda bir sandıkta oy vermeyi, ülkedeki bütün iradenin bir kişide toplanması için yeterli görmek, hangi demokrasi anlayışına sığar.

8 CANA SEBEP OLDUNUZ 

Başbakan, Gezi olaylarında tansiyonun düşmesine asla müsaade etmedi. Araya girmek isteyip tansiyonu düşürme gayretinde olan Kadir Topbaş'ın, Bülent Arınç'ın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün çabalarını boşa çıkarttı. Bir belediye başkanının karar vermesi gereken konuya sürekli müdahil olup gerilimi yükselttikçe yükseltti. AVM yapmaktan vazgeçip ağaçları koruma sözü vermek yerine, kendisini destekleyenleri sokağa dökme tehdidinde bulundu. Kabataş'ta başörtülü kadına saldırı olayından, Dolmabahçe'deki camide içki içildi tezviratlarına kadar birçok konuda yapılan açıklamalarla toplum bölündükçe bölündü. Gezi Parkı'na yapılacak AVM bir can eder miydi? Bir değil tam sekiz cana sebep oldunuz. İnatla tansiyonun düşmesine müsaade etmediniz. Yumruğa yumrukla, sopaya sopayla, kurşuna kurşunla mukabele ederek ülke mi yönetilir? Hele Türkiye gibi bir ülkede bu metodun nasıl sonuçlar doğurduğunu defalarca görmedik mi?

BAŞINI YASTIĞA KOYDUĞUNDA... 

En kolay katlanılan başkasının acısıymış ama birazcık vicdan taşıyan insan başını yastığa koyduğunda 14 yaşındaki bir çocuğun öldürülmesini içinde nasıl taşıyacak merak ediyorum. Sadece Berkin Elvan'ın değil Ali İsmail'in, Ethem Sarısülük'ün, polis memuru Mustafa Sarı'nın ve diğerlerinin ölmesine değdi mi? Buradan ”˜milli irade' pazusu göstermenin manası var mıydı? Allah muhafaza o çocuk kendi çocuğunuz olsaydı da, ”˜milli irade milli irade' lafları etmeye devam eder miydiniz? Yoksa bir kere dönüp de “Bir AVM yüzünden bu çocuğun hayatını kaybetmesine, bu kadar bölünmeye, bu kadar kamplaşmaya hiç gerek yoktu. Bu ateş kıvılcımı, olduğu yerde sükûnet ve suhuletle söndürülebilirdi.” diyor musunuz?

ÖFKE, KİN, NEFRET DİLİYLE...

Başbakan, Gezi olaylarında yaptığı gibi bugün de kendi hatalarının bütün faturasını başkasına, bir heyula ortaya çıkartıp ona yüklemeye devam ediyor. Gezi olaylarının başlamasındaki hataları, başarısızlıklarını, Kabataş ve Dolmabahçe açıklamalarındaki yanlışlıkları görmezden geliyor. Yargı ve emniyete darbe vurarak devletin çivisini çıkarttığı gibi, toplumsal emniyetin, barışın ve huzurun da çivisini çıkartmış durumda. Her meydanda öfke dili, nefret dili, kin ve şiddet diliyle demokratik bir toplumu sindirebileceğini, korkutabileceğini zannediyor.