Almanya’da gurbetçi bir ailenin kızıydı

Zehra’nın planlı olmayan ve hayal dahi edilemeyen yaşam öyküsü; Berlin’de tutucu ve yoksul bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmesiyle başladı.

Ailesi tarafından otobanda ölüme terk edildi

Zehra’nın yaşamda tutunduğu tek kişi annesiydi. Annesi de Zehra’yı biriciği olarak görüyordu fakat babası ve ağabeyi için aynı şeyi söylemek pek de mümkün değildi. Aşırı kuşkucu babası ve ağabeyi, namusunu koruyamadığını düşündükleri
Zehra’yı şehrin en işlek trafiğinde hiç düşünmeden kimliksiz ve savunmasız bir şekilde ölüme terk etti.

İlk kez bir kimliği oldu ama o da başkasının kimliğiydi

Zehra için kaderin oyunu henüz yeni başlamıştı. İstanbul’a kadar uzanan yeni yaşam öyküsünde Zehra; yedi yıldır kayıp olan Hande adlı bir kızın yerine geçti. İşin ilginç kısmı; Hande’nin ailesi Almanya’ya kadar gelip Türk Konsolosluğu’nda Zehra’yı kendi kızları Hande olarak teşhis etmişti.

Şüphe ve gizem dolu yaşamında tek isteği hayatta kalmaktı ama acı ve keder onu terk etmedi

Bir anne öz kızını nasıl olur da tanıyamamıştı? Sahiden Zehra’yı kızına mı benzetmişti yoksa böyle olması gerektiğine mi inanmıştı? Her şeyden önemlisi gerçek Hande’ye ne olmuştu ve şimdi neredeydi? Bu aile neyi gizlemekteydi? Yeterince karmaşık bir hayatı olan Zehra, şimdi bir de başka birinin sırlarını üstlenerek İstanbul’da yeni kimliğine alışmaya çalışacaktı.

Tüm bunların üstüne gelen amansız aşksa onun kaderiydi!

Bir yandan peşindeki babası ve ağabeyinden kaçan bir yandan da öz annesini merak eden Zehra; kendini Hande olarak dâhil olduğu yeni ailesinin sırlarını araştırırken bulacaktı. Tek gayesi hayata var gücüyle tutunmak ve sevdiklerini korumak olan genç kızın hayatı, giderek daha da tehlikeye girerken bir yandan da aşkla güzelleşecekti.