Savcı Zekeriya Öz, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının şüphelilerinden İranlı Reza Zarrab ile dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler arasında geçen konuşmanın kendisini derinden etkilediğini söyledi. Öz, "Bu telefon görüşmesini duyunca inanamadım. '65'ini geçmiş, yıllarca valilik yapmış, müsteşarlık yapmış, bakanlık yapmış bir insanın 28 yaşında bir insanın önüne yatması nedir, bu neyle izah edilebilir?' dedim. Bu beni çok derinden etkiledi." dedi.

BBC Türkçe’ye konuşan Zekeriya Öz röpotajının ikinci bölümü yayınlandı. Savcı Öz’ün röportajda öne çıkan konuşmaları şöyle:

-Zekeriya Bey siz Gülen Cemaati'nin yani Hizmet Hareketi'nin bir mensubu musunuz?
“Yok, ben hiç bir siyasal, hiç bir sosyal görüşün mensubu değilim. Tek bir kulübün üyesiyim, tuttuğum takımın üyesiyim. Onun dışında hiçbir kişi, kurum, cemaat, tarikat, parti ile alakam yok. Hem resmi hem gayri resmi alakam yoktur, olmadı da. Ama şu var, hepimiz insanız, hepimizin çevresinde her görüşten insanlar olabilir, arkadaşlarımız olabilir, sevdiğimiz insanlar olabilir. Benim etrafımda her gruptan insanlar var.”

'17/25 ARALIK YOLSUZLUK SORUŞTURMASI'

“…Bizim soruşturmamızı yapan polisler bu kişilerin resimlerine kadar çekip verdikleri talimatları da, telefon konuşmalarını da dosyaya koymuşlar. Bunlar çok açık aslında. Takip edildiğini anlaması... Ve şöyle çok ilginç bir konuşma var, bu bizzat Muammer Güler'in Rıza Zarraf'la yaptığı bir konuşma. "Kardeşim seni MİT takip etmiyor, Maliye takip etmiyor, Emniyet takip etmiyor, şu takip etmiyor. Ben her yere baktırdım, ancak bundan sonra bir şey olursa ben senin önüne yatarım" diyor.

Bu görüşme beni çok etkiledi. Muammer Güler'i valiliğinden tanırım. Devlet geleneği olan, saygın bir insan olarak, örnek verdiğimiz, örnek aldığımız bir insan olarak düşünüyorduk. Bu telefon görüşmesini duyunca inanamadım. '65'ini geçmiş, yıllarca valilik yapmış, müsteşarlık yapmış, bakanlık yapmış bir insanın 28 yaşında bir insanın önüne yatması nedir, bu neyle izah edilebilir?' dedim. Bu beni çok derinden etkiledi.

Ona bunu söylemekteki kastı şu aslında: "Dinlenmiyorsun ama velev ki dinlenmiş olsan ve bir operasyon olsa bile seni kurtaracak tek kişi benim o sebeple de hiçbir şeyi kafana takma, sen yaptığın bütün usulsüz işlemlerini yapmaya devam et."

HAMDİ TOPÇU, SEKRETERİ VASITASIYLA BENİ ARADI

-İddia edilen o tapeye baktığımız zaman sayın Erdoğan'ın Hamdi Topçu (Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı) üzerinden size ulaşmak istediğini görüyoruz. Bu gerçek mi?

Soruşturmanın ilk günü Hamdi Topçu sekreteri vasıtasıyla aradı, benimle görüşmek istediğini söyledi. İlk günü bir kaç sefer aradılar. İkinci günü de gene bir kaç kere aradı. Ancak ben kendisinin beni ne için aradığını tahmin ettim. Aynı gün yine başbakana yakın ünlü bir iş adamı da beni aramıştı. Onun da telefonuna çıkmamıştım. Tahmin ettiğim için görüşmeye gitmedim. Hatta o dönem yanımda olan, onunla da görüştüğünü bildiğim kişiler vardı, onlara dosyanın durumunu, delillerin çok güçlü olduğunu, bu delillerle hiç kimsenin bu dosyaya müdahale edemeyeceğini, etmesinin de uygun olmayacağını anlattım.

O gün görüştüğüm kişilerden bir tanesinin Hamdi Topçu'ya gidip bunların anlattığını ve bunları söylediğini ben biliyorum. Ve bunları söyleyince de o düşen ses kayıtlarına göre de benim dediğim şeyler aslında doğru, o kayıtlarda geçen ibarelerin tamamının da doğru olduğu ortaya çıkıyor. Deliller güçlü, dosya çok sağlam, hiçbir kimsenin müdahale etme şansı yok, müdahale etmek de uygun değil tarzında bir cevap verdiğimiz için sonrasında da malum, başımıza gelen olayların hepsine maruz kaldık.”

‘ASIL BASKI, ADALET BAKANININ DEĞİŞMESİYLE OLDU’

“…Ama asıl baskı adalet bakanının değişmesiyle... Adalet bakanının emniyete geldiği söyleniyor. İçişleri bakanının emniyete geldiği söyleniyor. Bir gün sonra emniyet müdürlerinin tamamı değiştirildi. İl emniyet müdürü bir kaç gün sonra değiştirildi. Ve bunların hepsi tabii soruşturmaya doğrudan müdahale. Baskı değil doğrudan müdahale edildi. Siyasi baskı zaten çok hafif kalır. Ancak ilk dördüncü günde dört tane bakan siyaseten görevden alındı. Bu bakanların bir kısmının çocukları tutuklandı. Daha sonra baktılar bu olmuyor HSYK'ya baskı yapmaya başladılar. HSYK, genel kurulun üyelerinin çoğunluğunun imzasının olduğu büyük bir bildiri yayınladı.

Bu bildirinin arkasından HSYK'da baskı ve tehditler (oldu).
Bizzat Adalet Bakanının gidip tehditlerle HSYK'da yeniden aday değişimi yaptığını, HSYK üyelerine "sizi DGM'de yargılatacağız, sizi bunlarla birlikte yargılatırız" tarzında tehditlerin olduğunu bizzat orada kurulda bulunan HSYK üyeleri tarafından duydum.
Arkasından HSYK'daki bazı insanlar bu baskılardan korktukları için HSYK'da kanun dışı bir oynama yapıldı. HSYK'daki dairelerin üyelerinin yerleri değiştirildi. Atama dairesindeki üyeler değiştirildi, ve birçok hakim savcının tayini çıkarıldı. Emniyette birçok polisin görevlerine son verildi. Yani bunların hepsi baskı değil, baskının ötesinde müdahale.

Bizde bir tabir vardır; minareyi çalan, kılıfını uydurur. Şimdi bu işleri yapanlar kanunlar karşısında yaptıklarının çok büyük bir suç olduğunu anladılar, anlayınca bu sefer HSYK'dan başlayıp kanunları değiştirip, kanunlarla oynamaya başladılar.”