Malatya’daki Zirve Yayınevi cinayetlerini işleyen 5 gençten 4’ü, mahkemedeki savunmalarında, Emre Günaydın’ın karanlık ilişkiler içinde olduğuna işaret ederek kendilerini tehditle olaya bulaştırdığını belirtti. Sanıklardan Abuzer Yıldırım, “Emre de bana ‘Devlet seni ve aileni tanıyor gelmezsen ailenin başına bir şeyler gelmesini istemiyorsan gel’ dedi. Diğer sanık Salih Gürler de “Olayın 16 Nisan’dan 18 Nisan’a alınması tamamen Emre Günaydın’ın ifadesidir. Bizlere ‘Beyler olay 18 Nisan’a alındı’ dedi. ‘Alındı’ kelimesi tamamen bizlere Emre Günaydın’ın arkasında başka güçlerin olduğunu göstermektedir" ifadesini kullandı.

Zirve Yayınevi’nde Alman asıllı Tilman Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel’in boğazları kesilerek öldürülmesine ilişkin davada 8 yıl ve 107 duruşma geride kaldı. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde olaya ilişkin sürdürülen yargılamada, cinayetleri işlediği iddia edilen ve olay yerinde suçüstü yakalanan 5 gençten Salih Gürler, Hamit Çeker, Cuma Özdemir, Abuzer Yıldırım esasa ilişkin son savunmasını mahkeme verdi. 5 gençten biri olan Emre Günaydın halen savunmasını vermedi. Savunmasını mahkemeye sunan sanıkların hepsi Emre Günaydın’ı suçladı. Emre Günaydın ile tanışmalarının hayatlarında dönüm noktası olduğunu belirten sanıkların tamamı Günaydın’ın kendisini mafyavari bir güç gibi göstermesi nedeniyle korktuklarını anlattı. Misyonerlikle ilgili ilk bilgileri Günaydın’dan duyduklarını, ‘kilise evler, misyonerlerin PKK ile işbirliği içinde olduğu’ gibi iddiaların da ondan çıktığını ifade ettiler.

Sanıklardan Cuma Özdemir, “Kendi rızamla hiç bir zaman Emre'nin yanına gitmezdim, kendisi her zaman beni çağırırdı, gitmezsek tehdit ederdi. Şahsıma ait telefonu sattı. Olay yerini cinayetin olduğu gün gördüm, oradayken dışarı çıkmak istedim ancak kapı kilitliydi. Emre sadece içerideki belgeleri alacağını söyledi, olay anında şaşkınlık içinde pencere kenarında bekledim. Tek pişmanlığım keşke köyümde çoban olsaydım da okuma için Malatya'ya gelmeseydim, keşke Emre Günaydın'ın tanımasaydım" dedi.

'YA KORKUDAN YA DA BANA VERİLEN İLAÇLARDAN DOLAYI NE YAPACAĞIMI BİLMİYORDUM'

Abuzer Yıldırım ise Emre Günaydın'ı tanıyana kadar kendi halinde biri olduğunu ifade etti. Misyonerlik kelimesini bir çay ocağında ilk kez Emre Günaydın’dan duyduğunu anlatan Yıldırım, ”Emre, bana Zirve Yayınevine gideceklerini söyledi. Ben de ona gelmeyeceğimi söyledim. Emre de bana ‘Devlet seni ve aileni tanıyor gelmezsen ailenin başına bir şeyler gelmesini istemiyorsan gel’ dedi. Ben de bundan korkarak etkilendim. Zirve Yayınevine tehdit zoruyla gittim. O gün ablamın nikahı vardı ve ben de nişanlıyım. Öyle bir gün de kim nasıl gidebilir oraya. O gün gerçek bir akıl tutulması yaşıyordum. Ya korkudan ya da bana verilen ilaçlardan dolayı ne yapacağımı bilmiyordum” diye konuştu.

Salih Gürler de Günaydın’ın her zaman üzerinde bıçak taşıdığını dile getirdi. Günaydın’ı asabi biri olarak tanıdığını belirten Gürler, “Her zaman üzerinde bıçak taşırdı. Emre Günaydın bize ‘Bu işi yapmazsanız ailenizin başına neler gelir tahmin edemezsiniz’ diye tehdit ediyordu. Bize, ‘Kendinize acımıyorsanız, ailenize acıyın’ diyordu. Olayın 16 Nisan’dan 18 Nisan’a (2007) alınması tamamen Emre Günaydın’ın ifadesidir. Bizlere ‘Beyler olay 18 Nisan’a alındı’ dedi. ‘Alındı’ kelimesi tamamen bizlere Emre Günaydın’ın arkasında başka güçlerin olduğunu göstermektedir. Bize, ‘Beyler olay 18 Nisan’a alındı’ dedi. Olaydan önce Emre bizi bir kafeye çağırarak bize aldığı üç tane kuru sıkı silahı gösterdi. Deneme yapmak için Orduzu Pınarbaşı’na gittik bir kaç el ateş ettik. Otomobili Emre kullanıyordu, polis bizi durdurdu ve sadece Emre Günaydın’a para cezası keserek bizi serbest bıraktılar. 17 Nisan günü arabayla giderken Emre bize bir dükkan gösterdi. O dükkandan bıçak, cevşen, silah ve ip almamızı istedi. Onları neden aldığımızı sorduğumuzda ‘kendimizi korumak için’ dedi” şeklinde konuştu.

'EMRE'NİN BİZE İÇİRDİĞİ NESKAFE İÇERİSİNDE BİR ŞEYLER İÇERDİĞİNDEN ŞÜPHELENDİM'

Cinayet günü sabah saatlerinde Zirve Yayınevi’ne olaydan önce bir kez gittiklerini, kapı açılmaması üzerine ayrıldıklarını anlatan Gürler, “Oradan Emre Günaydın’ın babasına ait spor salonuna gittik. Emre Günaydın bizlere hitaben emreder bir ifade ile ‘Namaz kılın’ dedi. Ne namazı kılacağımızı sorduğumuzda ‘Şükür namazı’ dedi. Cuma namazı bile kılmayan Emre Günaydın’ın bizlerden namaz kılmamızı istemesine bayağı bir şaşırmıştım. Emre'nin babasına ait spor salonuna gittiğimizde Emre bize küçük kağıtlara küçük notlar yazmamızı istedi. ‘Eğer orada başımıza bir şey gelirse sevdiklerimize bir hatıra kalsın. Ondan dolayı yazıyoruz’ dedi. Ben de anneme bir şeyler yazdım. Sonra oradayken hepimiz nescafe içtik ve Zirve Yayınevi’ne doğru yola çıktık. Yolda giderken arabada bulunan herkesin lavabo ihtiyacı geldi. Ben herkesin aynı anda lavabo ihtiyacının gelmesine çok şaşırdım. Emre Günaydın bizlere neskafe içerisinde bir şeyler içerdiğinden şüphelendim. Ama olaydan sonra gelen kan raporlarından her hangi bir şey çıkmamıştı. Bu olayı anlatmamdaki neden Adlı Tıp Raporlarına güvenmediğim içindir. Emre Günaydın’ın arkasındaki gücü bilmiyorum" ifadesini kullandı.

'KOZMİK ODA BELGELERİ GÖNDERİLMİYOR'

Mağdur avukatlarından Erdal Doğan ise dava kapsamındaki TUSHAD iddialarına ilişkin Ankara Cumhuriyet Savcılığı’ndan Kozmik Oda Soruşturması’nda Zirve Yayınevi cinayetleriyle ilgili ısrarla belge talebinde bulunmalarına karşın olumsuz cevap aldıklarını ifade etti. Doğan, “Bazı kurumlarda özellikle Ankara’daki Kozmik Oda soruşturmasını yürüten savcılardan mahkeme tarafından istenmesine rağmen örgütle ilgili bazı bilgi ve dokümanlar önce soruşturmanın selameti bahane edilerek ardından da gizlilik kararı kalkmasına rağmen bu sefer de soruşturmanın tamamlanmadığı gerekçesiyle savcılık tarafından mahkemeye verilmekten kaçınılmıştır. Savcılığın böyle bir tutum içerisine girerek talep edilen bilgileri mahkemeye göndermemesi usulen yanlıştır” dedi.