Yazımın başlığını okuduktan sonra, “Hocalar, Hoca olduklarına göre ilm-i siyaseti elbette biliyorlardır” diye düşünebilirsiniz. Öyleyse, gelin yazımın başlığını değiştirelim ve “Hocalar Öncelikle İlm-i Siyaseti Uygulamalıdır”diye yazalım. “Bilmek ayrı, uygulamak ayrıdır.” Neyse, yazımın başlığı öyle kalsın. Zaten önemli olan yazımın başlığı değil, bu yazımın maksadıdır.

Yazımın maksadı elbette Hocalarımıza öğüt vermek değildir. Hocalarımızın zaten öğüde ihtiyaçları da yoktur. Onlar zaten gerekli şeyleri biliyorlardır.

Bizim bu yazıdaki maksadımız, bir hatırlatma ve bir hususa dikkat çekmektir. O husus ilm-i siyasettir. İlm-i siyaset, “neyi, nerede, nasıl ve ne şekilde söyleyeceğini bilmek ve söylerken incitmeden, doğru bir şekilde mesaj vermektir.”

İlm-i siyaset denilince anlatılan bir fıkra vardır. Önce onu kısaca belirteyim: “Vaktin birinde, bir köye genç bir hoca tayin oluyor. Köydeki eski ve yaşlı Hoca ile bir türlü yıldızları barışmaz ve anlaşamazlar. Her ikisi de cemaatin huzurunda birbirileriyle sataşıp dururlar. İlmi ve dini meselelerde anlaşamazlar. Genç Hoca A derse, yaşlı Hoca Z diyormuş. Yalan yanlış köy halkına bilgiler veren Hoca, köylüleri ayartıp genç Hoca’yı köyden kovdurtuyor. Genç Hoca, köyden giderken, bir Bilge Kişiye rastlıyor ve başına gelenleri anlatıyor. O Bilge Kişi, Genç Hoca’ya, “sen her şeyi öğrenmişsin de, “ilm-i siyaseti “öğrenmemişsin. Git, 3 ay kadar da ilm-i siyaset dersi öğren ve bu köye ondan sonra gel” demiş. Genç Hoca, ilm-i siyaset öğrendikten sonra, yine aynı köye geliyor ve bir bakıyor ki, yaşlı Hoca camiin vaaz kürsüsünde yine yalan-yanlış konuşuyor. Genç Hoca, cemaatin huzurunda ayağa kalkarak gür sesle şöyle bağırıyor: “Ey cemaat ben yanılmışım, hatamı anladım ve bu Hoca’nın ne büyük bir Zat, ne büyük bir Evliya olduğunu öğrendim. Bu Hoca’nın sakalından bir tek kıl alan, Cennete gider.” Bu sözden sonra Hoca’nın yüzüne yapışarak sakalından ilk teli Genç Hoca koparıyor. Ondan sonra, tüm cemaat Hoca’ya saldırarak sakalından birer tel koparma yarışına giriyor. Hoca’nın yüzünde tek bir sakal kalmıyor ve her tarafı yara-nere içerisinde kalıyor. Yaşlı Hoca’nın yüzünün perişan halini gören, bizim Genç Hoca, Yaşlı Hoca’nın gözlerinin içine bakarak anlamlı bir şekilde sırıtıyor.

İşte ilm-i siyaset budur. Varacağınız yere, gideceğiniz hedefe, durumu ve konumu kontrol ederek ilerlemektir.

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi “her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğru her yerde söylenmez” diyor. Şimdi bazı Hocalara bakıyoruz. Çat-pat, zırt-pırt demeç vererek, Müslümanların aleyhine olumsuz gündem oluşturuyorlar. Kadınlar ve cinsellik üzerine bazı Hocalar tarafından verilen fetva ya da açıklamalar oldukça aşırı bulunarak, tepki çekiyor. Sözkonusu Hocaların Maksatları nedir anlamıyorum. Kendilerini gündemde tutmak mı istiyorlar? Reklamın iyisi-kötüsü olmaz mı diyorlar? Maksatları nedir, bilemiyorum.

Maksatları ne olursa olsun, bu olumsuz gündem Müslümanları olumsuz etkiliyor.

İşte bu gündemler o kadar büyük boyutlara ulaştı ki,Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da “İslam’ın güncellenmesi” diye bir tartışma başlattı. Gerçi bu söz de yanlış anlaşılabilir. Cumhurbaşkanımız daha sonra yeni bir açıklama daha yaparak, maksadını açıkladı ve "Biz dinde reform aramıyoruz. Haddimize mi? Ama önüne gelenin çıkıp da kadınlarla ilgili ileri geri konuşmalarının İslam'a getirdiği lekeyi görmezden gelemeyiz. Kimse bizim dinimize fatura kesme hakkına sahip değildir" dedi.

Bu hususta şahsımın görüşleri de aynı noktadadır. Bu noktada şu hususu özellikle belirtmeyi bir görev sayıyorum: “İslam'ın 4 kaynağında (Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas'ta) kadına en yüksek değer verilmiş ve kadın İslamî sistem içerisinde korunmuştur. Bunun dışında "1 ayette şu hüküm var, 1 hadiste şu husus var" demenin hiçbir anlamı yoktur. Konuya bir bütün olarak bakmak gerekmektedir.”

Yazımın sonuna doğru, yine ilm-i siyasete dönecek olursak, ilm-i siyaseti çok iyi bilen bir Hocamızdan bahsetmek istiyorum. Medrese tahsilinden sonra müderris olarak Kahramanmaraş’ta göreve başlayan, ancak Cumhuriyet İdarecilerinin medreseleri kapatması üzerine ilm-i siyaset ile en zor dönemde İslam’a büyük hizmetler veren Sandal Hoca’dan, Hafız Osman Sandal’dan bahsetmek istiyorum. Sandal Hoca Kahramanmaraş Çukuroba Camii İmamıdır. İmam Hatip Lisesi’nde yönetici ve Hocadır. Zaten, Kahramanmaraş İmam-Hatip Lisesi’nin de kurucusudur. Belediye’de nikah memurudur. Mezbaha’da hayvan kesimiyle ilgili olarak da kontrol görevlisidir. Sandal Hoca, sabah namazından itibaren tüm hayatın ve halkın içindedir. Şimdi burada Sandal Hoca’nın bütün hayatını anlatmayayım. Yaşanmış bir anısına yer verelim.

Sandal Hoca, Camiye bir iki hafta gelmediğini farkettiği bir kişinin evine gidiyor. “Oğlum hayırdır, namaz kılmayı mı bıraktın?” diye soruyor. O kişi “hayır Hocam namazları evimde kılıyorum” diye cevap verince, Sandal Hoca o kişiye diyor ki, “yarın kazma kürek al da camiye gel.” Adam “kazma kürekle ne yapacağız” diye sorunca Hoca “camiyi yıkacağız” diyor. “Hocam cami yıkılır mı” diye sorunca “cemaatsiz cami ne işe yarar, yıkın gitsin” diyerek anlamlı bir mesaj veriyor. O kişi o günden sonra vakit namazları için tekrar camiye gelmeye başlıyor. Şimdi o kişiye Sandal Hoca, “neden camiye gelmiyorsun, ille de camiye namaz kılmaya geleceksin” de diyebilirdi. Ancak, doğrudan doğruya söylenen sözler muhatabın hoşuna gitmez. İlm-i siyasetle, dolaylı olarak söylenen sözler daha çok hoşa gider ve tesiri olur. Bu vesile ile Babamın Amcası ve Ailemizin Büyüğü Sandal Hoca’yı rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Evet, ilm-i siyaset mühimdir. Çağa ve vakte göre içtihat ve farklı bakış gereklidir. Elbette, Nas’lar, yani kesin hükümler (Kur’an ayetleri ve Hadis-i şerifler) değişmez, ancak, çağın ihtiyaçlarına göre yorumlanmasında (içtihat geliştirilmesinde) mahzur yoktur.

Mehmet Akif Ersoy bu hususta bize şöyle sesleniyor:

“Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhâmı,

Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı.”

İşte bizim, ilm-i siyaset ve içtihat derken kasdımız da tam olarak budur.