“Kılı kırk yarmak” bir deyim. Ben etrafımdan çocukluğumdan itibaren duyduğum bu deyimin anlamını “hassasiyet, özen göstermek ve titizlik içinde olmak” şeklinde biliyorum. “Bilsen de bir bilene danış” diye bir başka deyim daha var. Ben de öyle yaptım ve bu hususta Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğüne müracaat ettim ve bu deyimin anlamına o sözlükten de baktım. TDK Sözlüğünde “kılı kırk yarmak” deyiminin karşısında, “titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak” şeklinde bir açıklama var. Benim bildiğim ile TDK Sözlüğündeki mânâ aynı.

Buraya kadar iyi, hoş da, durup dururken bu deyim nerden aklıma geldi. Bu deyim üzerinde bir yazı yazmaya neden niyetlendim.
Onu da açıklayayım.
Geçen gün bir hususta “kılı kırk yardım.” Bir konu üzerinde durdum da durdum. Önce konuyu meşhur arama motoru google üzerinden araştırdım. Arama bölümüne “konut kredisi çekmek dinen caiz midir”, “faiz, kredi, fetva, konut” gibi kelime ve cümleleri yazdım. Buradan bazı görüş ve yazıları bulup okudum. Gece boyunca bu hususu araştırdım. Gece yatağa girince, uyumadan önce yine bunları düşündüm. Sabah uyandım. “Bir Din Âlimini arayıp da ona sorayım” dedim. Bir İlahiyat Hocasını telefonla arayıp konuyu mütalaa ettim. Konu üzerinde Hocamızla telefon üzerinden dakikalarca görüşme yaptım. Bu görüşme yetmedi, bir de “Diyanet fetva hattını arayıp oraya sorayım” dedim. Bu şekilde “faiz, kredi, konut ve fetva” meseleleri üzerinde günlerce kafa yordum.
Anlamışsınızdır. Bir konut için kredi çekmenin dinen bir mahzuru var mı, yok mu, bu hususta kafa yordum.
Elbette, “faiz haramdır. Allah ticareti helal ve faizi haram kılmıştır.” Bunda bir tereddüt yok. Tereddüt yalnızca, konut kredisinin hükmü nedir? Bunun üzerine kafa yormaktı. Hatta kafa yormak da değil, bir iş yaparken, bu hususta bir işlem başlatmadan önce “kılı kırk yarmaktı.”
Bir hususta “kılı kırk yarmıştım.” Bu kılı kırk yarma bende çok şükür şu düşünceleri oluşturdu: “Demek ki, iman böyle bir şey. İman, kılı kırk yardırıyor.  Kılı kırk yaran bu düşüncelerimden ve araştırmamdan memnun oldum. “Allah’ım imanımı artır ve beni Dünya ve Ukba işlerinde hassas eyle” diye dua eyledim.
Evet, Dostlar, hangi husus olursa olsun, ister Dünya işlerindeki tavrınızda, isterse ibadetlerinizde kılı kırk yarmıyorsanız, kâlbinize dönüp de bakın. Sosyal münasebetlerinizde, günlük iş ve işlemlerinizde ve hayatınızın akış çizgisinde kılı kırk yarmıyorsanız kendinize sorun, “imanınız neden kılı kırk yardırmıyor?” Sorun nerede? “İmanım sözde mi, yoksa özde mi?” Bunu kendi kendinize sormanızda fayda var.  Daha da açık söyleyelim: Hayatınızın her anında ve kararlarınızın mihenk noktasında “Allah yer almıyorsa”, kılı kırk yarmayan bir davranış içindeysiniz, hassas değilseniz ve bu lakayt davranışlarınızdan dolayı,  “ben nasıl bir Müslümanım” diye kendinize bir sorun.
Evet, Dostlar, iman titizliği, titizlik araştırmayı, araştırma da hareketi gerektirir. Öyleyse, imanım var diyen birisi, günlük işlerinde, ibadetlerinde titizlik içinde değilse, araştırmıyorsa ve hareketlerini imanının emirleri doğrultusunda gerçekleştirmiyorsa, o iman, maazallah, özde değil, sözde bir imandır. Zaten, söylemeye gerek yoktur ki, “sözde iman, iman değildir.” Allah bu durumdan bizleri muhafaza buyursun.
Mesela, sabah namazı ezanı okunuyor ve siz de bu ezanı duyuyor, ancak, yattığınız yerden kalkmıyor ve sabah namazını kılmıyorsunuz. Sizi yatağınızdan kaldırmaya gücü yetmeyen bir iman nasıl bir imandır? Bu iman yeterli midir?
Bu son paragrafı ve bu yazının bütününü bir düşünün, kâlbinizi ve kendinizi bir gözden geçirin, vesselam.