Türk toplumu hayırseverliğe ve temizliğe verdiği önemden dolayı Türk şehirlerinin birçok noktası çeşmelerle süslenmiştir. Genellikle maddi durumu yerinde olan kişiler vasıtasıyla veya toplanan yardımlarla yapılan çeşmeler hiç şüphesiz önemli mimari unsurlardır.

Kahramanmaraş merkezde toplam 7 çeşme yapısı günümüze ulaşabilmiştir. Bu çeşmelerin çoğu günümüzde akmamaktadır. Bu çeşmeler;

Bey Çeşmesi: 1827-28 yılında Osmanlı döneminde yapılmıştır. Özelliklerini kaybetmiştir. Şuanda beton bir duvardan farkı yoktur. Çeşme İsa Divanlı Mahallesi, Elma Sokaktadır.

Galip Paşa Çeşmesi: 1901 yılında Maraş Mutasarrıfı Gâlip Paşa tarafından yaptırılmıştır. Genel olarak özelliklerini korumaktadır. Süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Ancak çeşme alınlığına ve çeşme altına tacizler yapılmıştır. Çeşme Gazi Paşa Mahallesi, Eti Sokaktadır.

Hacı Salih Ağa Çeşmesi: Hacı Salih Ağa tarafından 1906 yılında yaptırılmıştır. Özelliklerini kaybetmiştir. Esere fayans döşenmiştir. Çeşme Kayabaşı Mahallesi, Çukuroba Caddesi, Atilla Han Sokaktadır.

Kocabaş Çeşmesi: Mümine Hatun tarafından 1914-15 yılları arasında yaptırılmıştır. Genel olarak özelliklerini korumaktadır. Çeşme Turan Mahallesi, Denizli Sokaktadır.

Şeyh Adil Çeşmesi: Maraş Mutasarrıfı İsmail Kemal Bey tarafından 1914-16 yılları arasında yaptırılmıştır. Çeşme gene olarak özelliklerini korumaktadır. Fakat üsten ve alttan beton tacizlerine uğramıştır. Şeyh Adil Mezarlığının oradadır. Bu makalede ele aldığımız çeşmelerin boyut olarak en büyüğüdür.

Nuh Cami Çeşmesi: Hacı Hüseyin Efendi tarafından 1906 yılında yaptırılmıştır. Yok, olmasına az bir zaman kalmıştır. Çeşme Turan Mahallesi, Ziya Osman Saba Sokaktadır.

Reşit Paşa Çeşmesi: Maraş Mutasarrıfı Reşit Paşa tarafından 1908 yılında yaptırılmıştır. Çeşme genel özelliklerini korumaktadır. Fakat musluğun olduğu göğüs kısmı definesi salaklar tarafından sökülmüş yanı sıra hayırsever bir vatandaşımız çeşmenin üzerine ev yapmıştır. Çeşme Mağaralı Mahallesi, İnönü Caddesi, 6.Sokaktadır.

Bir şehri güzelleştiren en önemli olgulardan biri tarihi yapılardır. Dolayısıyla şehir halkı tarihi yapılara gözü gibi bakmalıdır. Fakat ne yazık ki bu konularda eksikliklerimiz vardır. Maalesef ağzımızdan atayı, ceddi hiç düşürmüyoruz ama onların bize bıraktığı değerleri umursamıyoruz. Salmışız kabağı dereye, peşinden koşup yakalamadan bize geri geleceğiniz sanıyoruz. Çok bekleriz.

Ne Alaka:

SOKULLU’NUN MİRASI

Kanunî Sultan Süleyman’ın son devirlerinde sadâret makamına getirilen Sokullu Mehmet Paşa, cidden bilgili ve büyük bir devlet adamı idi. Sayısız muvaffakiyetli hizmetleri ile olduğu kadar da iffet ve istikameti ile de pek haklı ve şerefli bir şöhret kazanmıştı. 987 yılı Ramazanında bazı dileklerde bulunmak üzere huzuruna giren bir delinin hançeri ile öldürülmüştür. Eyüp Sultan’da gömülen bu paşanın yalnız on beş senesi sadrazamlık olmak üzere elli seneden fazla devlet hizmet ve memuriyetlerinde bulunmasına rağmen ancak teçhiz ve teklifine yetecek kadar parası çıktığı şâyi olması herkes tarafından hayretle karşılanmış ve bu şâyia ölümüne dövünüp ağlayanları birkaç misli arttırmıştı. Gömüldüğü sırada mezarı başında bulunanlar arasında devrin Bektaşî erenlerinden tok ve doğru söyleyenlerden Tesbihçi Hayrullah Babanın derin bir düşünceye dalması, ocak ağalarından birinin gözüne çarpar. Yavaşça sokulur ve sorar:

- Dedem, nedir seni bu kadar endişeye düşüren? Sokullu’nun ölümü mü?

Bektaşî acı acı güler ve:

- Hayır evlât. Çalıp çırpmayan rahmetlinin devlet hâzinesinde bıraktığı büyük miras ile bu mirasın geride kalan devlet büyükleri arasında uyandıracağı ihtiras düşündürdü beni, der. Muhâtabmı da düşünmeğe mecbur eder.