Kalem ve ilim olmazsa, cehalet çoğalır. Kılıç ve cihad olmazsa da düşman çoğalır. Bir Müslüman’ın asli görevi ya kalem, ya da kılıç ehli olmasıdır. Bu ikisinden de uzak bir Müslüman hayırlı ve faydalı bir insan değildir. Tabi, bu hususu böylece net olarak belirledikten sonra şunu da yanında eklemek gerektir. Bir Müslüman düşünün ki, ticaret ehlidir, zengindir ve cömerttir, zekatını veriyor, infakta bulunuyor. Şimdi, bu Müslüman kalem ya da kılıç ehli olmadığı için yararsız ve hayırsız mıdır? Asla ve kat’a.

Bir Müslüman helalinden çalışıyor ve üretimde bulunuyorsa, bir Müslüman helalinden ticaret işleriyle uğraşıyorsa, bir Müslüman helalinden elinin kazancıyla geçiniyor ve emektar bir insansa, bu kişiler kendilerine zekat düşüyorsa zekatlarını veriyorlarsa, zekat düşmüyorsa gereken sadaka ve infakta bulunuyorlarsa, ilim ve cihad ehline madden ya da manen yardım ediyorlarsa, bu kişiler de aynen kalem ya da kılıç ehli gibidirler. Bizce makbuldürler.

Sevgili Peygamber Efendimiz (asm); "ya ilim öğreten, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol. Sakın beşincisi olma! Yoksa helak olursun!" buyurmaktadır.

 

Biz de bu Hadis-i Şerif’ten ilham alarak, “İslam için ya kalem ya da kılıç ehli ol! Ya da bunları seven ve bunlara yardım eden ol! Sakın beşincisi olma! Yoksa helak olursun! diyoruz.

Müslüman bu Dünya’nın ıslahı ve felahı için gönderilmiş en hayırlı bir kişidir. Ümmet-i Muhammed bu Dünya’nun huzur ve güveni için gönderilmiş en hayırlı topluluktur. Bu hususu akl-ı selim ile tefekkür eden anlar ve Ümmet-i Muhammed’in hayırlı bir topluluk olduğunun farkına varır. Kur’an-ı Kerim’de bu husustaki şu ayet-i kerime Bize yol gösterir ve umut verir: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Al-i İmran Suresi, 110)

“Müslüman’ın bu Dünya’da olmadığını düşünmek ve Ümmet-i Muhammed’in bu Dünya’da mevcut olmadığını tefekkür etmek, maazallah, Dünya’nın başı boş bir şekilde yuvarlanması ve uçurumdan aşağıya doğru rastgele savrulması”demektir.

Şimdi, şu hassas soruyu sorabilirsiniz: “Müslüman bu Dünya’da var, ancak kalem ya da kılıç ehli değil. Şimdi bu Dünya’da Ümmet-i Muhammed var, ancak, birlik ve beraberlik içerisinde değil. Ümmet-i Muhammed başsız ve şuursuz. Peki, Dünya’nın durumu ne olacak?

Müslüman özüne yabancı ve köklerinden koparılmış ise, Ümmet-i Muhammed ittifak halinde değilse, bu Dünya için olumsuz bir durumdur. Yani, olmasıyla olmaması arasında fark yoksa bir Müslüman’ın ve Ümmet-i Muhammed de asli konumundan uzak ve gereken nitelikte değilse, bu tüm Dünya için olumsuz bir durumdur.

Dünya’nın selamet ve huzuru, Müslüman’ın şuurlu bir şekilde yaşaması ve Ümmet-i Muhammed’in de ittifak içerisinde olmasına bağlıdır.

Müslüman’ın şuurlu olması demek, ya kalem, ya da kılıç ehli olması demektir. Ya da bunlara yardım ve destekte bulunması demektir.

Bu olması gereken durum iken, maalesef olan durum bundan çok farklıdır. Müslümanlar günümüzde kılıç ve kalemden uzak, ya da kılıç ve kalem ehline yardım ve destek etmekten çok uzaklar. Müslümanlar köklerinden koparılmışlar. Müslümanlar siyonizmin, kaplitalizmin elinde oyuncak olmuşlar. Bu acı gerçek içimizi ve ruhumuzu incitiyorsa, bir kurtuluş umudu vardır. Bu acı gerçek kişinin içini ve ruhunu incitmiyorsa ve kişi İslamî şuurdan uzak yaşıyorsa, o kişi için üç kelime yeter:“Ölülerden sayın gitsin.”

Dünya’da Müslüman cehalet batağında ve ırkçılık ya da mezhepçilik çukurundadır. Kimde cehalet varsa, kimde ırkçılık varsa, kimde mezhepçilik varsa, onun için de aynı üç kelime yeterlidir: “Ölülerden sayın gitsin.”

Bu gece sabah namazından sonra açtım Kabe’den canlı yayın yapan Kuran TV’yi ve Nisa Suresi okunuyordu. O surede geçen şu ayete odaklandım ve bugün seher vakti bunu tefekkür eyledim:

"Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?"

(Nisa Suresi, 75)

 Heyhat! Heyhat! Heyhat! Arakan’da Müslümanlara Budistlerin uyguladığı zulüm var. Filistin’de Müslümanlara Yahudilerin uyguladığı zulüm var. Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Libya’da, Mısır’da ve daha birçok İslam Ülkesinde Müslümanlara siyonistlerin, kaplitalistlerin uyguladığı zulüm var. Bu zulümlere karşı neden ayağa kalkıp da kafirleri yerle bir etmek için mücadele etmiyoruz?

“Zillet içinde yaşamaktansa izzetli şekilde ölmek daha iyidir.” Ey Müslüman! Sen bunu dahi idrakten uzaksın! Ey Müslüman! Sen cehalet batağına saplanmışsın. Ey Müslüman! Maalesef, senin yalnız adın Müslüman.

Yazımı yazarken hüzün doluyum. Yazımı sonlandırırken aynı hüzünle ve ancak büyük bir umutla şu mısralarla sesleniyorum:

 

KALEM VE KILIÇ

 

Müslüman coğrafya asırlardır kanayan yara.
Müslümanlar kıskaca alındı düşürüldüler dara.
Çözüm arıyorsan birlik ve beraberlikte ara.
Kılıç ve Kalem Ümmet için kurtuluş ve çare.

 

Ne Kılıç'tan, ne de Kalem'den asla ayrı olma.
Ümmet'in derdiyle hemdert ol, asla gayrı olma.
Bütüne sahip çık, sakın bölünüp de yarı olma.
Ehl-i Sünnet'i esas al, sakın bundan dışarı olma.

 

İslam için Kılıç ya da Kalem olmamışsa biri.
Boşver ölülerden say gitsin, sayma onu diri.
Şunu unutma ki, ilim ve cihad Allah'ın emri.
İşte bunun ikisine bağlı tüm Ümmet'in kaderi.

 

Ey Müslüman! Her daim şuurunu diri tut.

Bugüne kadar yaşadıklarını boşver unut.

Bir elinde Kalem, diğer elinde Kılıç tut.

Umudumuz var, Allah’tan gelen bir umut.