Milli Türk Talebe Birliği Karabük İl Başkanlığının organize ettiği ‘Yeni Sistem Büyük Türkiye’ panelinde konuşan HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, mevcut parlamenter sistemin getirdiği zorluklara dikkat çekerek, “Geçmişten bugüne yaşadığımız bütün krizlerin arkasında eğer parlamenter sistem sorunlarımızı çözmüş olsaydı, biz bugün bunları tartışmayacaktık” dedi.

STK temsilcilerinin katılımı ile Öğlebeli Gençlik Merkezi’nde düzenlenen panele HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, Sivil Dayanışma Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Şahin, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Muharrem Kılıç ve AK Parti Kadın Kolları Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Işıl İlgin Oktay katıldı.

“Parlamenter sistem sorunlarımızı çözmüş olsaydı biz bugün bunları tartışacak mıydık”

Arslan, mevcut hükumet sisteminin çalışanlar adına ve ülke adına bugüne kadar ne sağladı, ne kaybettirdi diyerek, " Cumhuriyetimizin kuruluşunda bir sistem tercihi yapacak olsaydık, bu tartışmaları o gün yapmış olsaydık şöyle bir soru soracaktık, ‘Nasıl bir sistem biz ülkemizde uygulayalım ve bu sistemleri kıyaslayım, hangisi daha iyi olur hangisi yararlı olur.’ Dolayısıyla tartışırdık, başkanlık, yarı başkanlık, parlamenter sistem vs. Bugün o noktada değiliz. Cumhuriyetimiz 94. yılında 65 tane hükümet kurmuşuz ve büyük bir tecrübemiz var. 1946 seçimlerini esas alırsak 70 yıllık bir demokrasi tercihi tecrübemiz var. Bugün tartıştığımız konu, yaşadığımız bu sorunlardan sonra, biz bu sorunları bundan sonra yaşamamak için nasıl sistem inşa etmeliyiz. Çünkü yaşadıklarımız var ve bu yaşadıklarımızın bize öğrettikleri var, öğrendiklerimizden ders alarak acaba yeni bir yolu nasıl açacağız. Aslında tartışılması gereken konu bu. Yoksa biz bugün anayasa değişikliğini tartışırken, önümüzde birkaç tanede model yok. Bir taraf parlamenter sistem olsun, şu şekilde, şu şekilde bundan sonra böyle yürüyelim, başkanlık olsun Cumhurbaşkanlığı olsun, böyle bir tartışmada yok. Tartışılan konu bir anayasa değişikliği yapıldı ve bu referandum yoluyla onaylanacak. Bu değişiklik yapılsın mı, yapılmasın mı? Bu değişikliği isteyenler birde bu değişiklik yapılmasın diyenler neyi istiyor, mevcut sistem devam etsin diyorlar. Peki mevcut hükümet sistemi bize, çalışanlar adına ve ülkemiz adına bugüne kadar ne sağladı, ne kaybettirdi. Biz birazda somut olaylardan giderek baktığımız zaman ne istediğimizi ve neden istediğimizin de cevabını bulmuş oluyoruz. Bizim demokrasi tarihimizi 1946’dan geriye gitmeye gerek yok, 1950’den bu tarafa geldiğimiz zaman hem darbelerin, askeri darbelerin, muhtıraların, olağan üstü dönemlerin, hükümet krizlerinin, koalisyonları ve benzeri ekonomik krizlerin tamamının arkasında aslında hükümet sistemleri yatıyor. Bu krizlerin her birisi toplumun büyük bir kesimine ciddi bir şekilde zarar vermiş. Çalışanlar, işverenler top yekûn milletimiz, bütün bu olağan üstü dönemlerde, darbelerde, sıkıyönetimlerde maalesef hep sorun yaşamış ve hep kaybetmişiz. Biz parlamenter sistemi olması gereken şekli ile yürüttük de ondan mı bunlar oldu, hayır. Aslında biz parlamenter sisteminde içini boşaltarak bugünlere taşımız. Bugün tartışılan veyahutta savunulan, Türkiye parlamenter sistemde devam etsin diyenlerin argümanları gerçekten nasıl bir parlamenter sistem şuanda dediğimiz zaman vesayetin kontrolünde bir parlamenter sistemden bahsediyoruz. Eğer öyle olsaydı, parlamenter sistemin çağdaş demokrasilerde olduğu gibi işletebilseydik darbe olur muydu, darbelere geçit verir miydi parlamento, darbelerin bize yaşattıklarına izin verir miydik, vermezdik. Geçmişten bugüne yaşadığımız bütün krizlerin arkasında eğer parlamenter sitsem sorunlarımızı çözmüş olsaydı biz bugün bunları tartışacak mıydık, hayır tartışmayacaktık” dedi.

“Krizlerin sebebi biz değiliz ki, sebebi sistemin getirdiği zorluklar”

‘Ben ülkemi seviyorum, potansiyeline güveniyorum ve bölgesinde güçlü etkin oyun kurucu bir ülke olmasını istiyorum’ diyen Arslan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:

“Ben ülkemdeki değişim ve dönüşüme katkı vermek istiyorum ama bu sistem benim önümü tıkıyor. Benim istemediğim, beklemediğim ve arzu etmediğim bir istikamete bizi zorluyor ve biz o krizlerinde faturalarını da en ağır şekilde ödüyoruz. 1980 darbesinin temel gerekçelerinden bir tanesi işçilerdir. Askeri cuntanın lideri sendikacıları hedef almıştır. 12 Eylül darbesini yapmamızın nedenlerinden bir tanesi sendikalardır demiştir. Fatura olarak sendikalara çıkarılan darbeler elimizden başta kıdem tazminatlarımızı, ikramiyelerimizi ve pek çok mevzuatta alanda bizi sınırlandırmıştı. Bunu parlamento mu yaptı, hayır, askeri darbeyi yapan cuntacılar böyle uygun gördüler ve böyle yaptılar. Kim kaybetti, işçiler kaybetti. Parlamenter sistemi orda şeklen koruyarak bizim sorunlarımızı çözebildik mi maalesef çözemedik. 1971, 12 Mart muhtırası, 1960 darbesi ve 28 Şubat süreçleri dahil bütün süreçlerde ve koalisyonlar dönemlerinde yaşadığımız krizlerde kaybeden milletimizle birlikte çalışanlar olmuştur. Ben ülkemde sorumluluk sahibi bir sendikacı ve işçi olarak sorumluluklarımı yerine getirerek ülkeme hizmet ederken, işletmelerimiz üretimine katkı verirken, neden krizlerin faturasını biz ödeyelim. Bu krizlerin sebebi biz değiliz ki, sebebi sistemin getirdiği zorluklar.”