Sanat ve mimarlık tarihinin en ünü eserlerinden biri olan İstanbul'daki Ayasofya'nın kaç minaresi vardır?

Cevap: 4

Ayasofya'nın minareleri neden farklıdır?

İstanbul'un orta yerinde olağanüstü güzellikte bir yapı durur. Yalnız Ortadoks dünyasının kutsal yeri olarak değil, sanat tarihindeki yeri nedeniyle de, bu yapı bütün dünyaca tanınmaktadır.

Şimdi Gülhaneden yukarıya çıkarken ya da Çemberlitaş'tan aşağıya inerken karşınıza çıkan bu yapı belki de dikkatinizi çekmeyecektir. Çünkü, sağlı sollu bir çok binanın gölgesinde kalmış bu yapı gözden kaçabilir. Hattâ bu yazıyı okuyup, Ayasofya'yı bilenler bu yapının tarafımca çok fazla abartılarak yazıldığını düşünebilirler. Pekiyi, bu yapının ilk binasının 4. yy'da I. Konstantinos tarafından yapıldığını söylesem şaşırmaz mısınız? Yani günümüzden 17 yy önce. Yani 1700 yıl önce. Ancak, bu yapıdan günümüze her hangi kalıntı -şimdilik- bulunamamıştır. Bu ilk yapı bir iç ayaklanma sırasında yakılmıştır. Çünkü bu yapının sözetiğimiz ilk durumu bazilika planlı ve fakat çatı kısmı ahşaptı.

İkinci yapı II. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 415 yılında da dini hizmete açılmıştır. Ancak bu yapı da 532 yılındaki Nika ayaklanmasında yakılmıştır. Fakat, burada sanat tarihi ve mimarlık tarihi açısından şanslı olduğumuz bir nokta vardır: O da 1936 yılında yapılan kazılar sırasında bu yapıya ait kalıntıların bulunmasıdır.

Günümüze kadar gelen yapı 6.yy'a aittir. İmparator Iustinianus tarafından yaptırılmıştır. Günümüzden tam 1400 yıl önce. Sultan II. Mehmet'in, "Fatih" olmasına yaklaşık 900 yıl vardır. Ve dünyada daha keşfedilmemiş kıtalar vardır. Amerika kıtasının keşfine bile daha 900 yıl vardır. Ama, bugünkü İstanbul'un topraklarında dev gibi bir yapı yükselmiştir. Düşünebiliyor musunuz; etrafta hiç bir büyük yapının olmadığı meydanda 55 metre yüksekliğinde ve 30-31 metre çapında kubbesi olan dev gibi bir yapı durmaktadır. İnsanların nasıl büyülendiğini, şaşırdığını ve dininden, imparatorluğundan nasıl gurur duyduğunu düşünebiliyor musunuz?

İşte, Ayasofya gibi yapıları değerlendirirken yapıldığı zamanın koşullarını dikkate almamız gerekmektedir.

Ayasofya bugüne gelene kadar 916 yıl kilise, 481 yıl cami, 1935 yılından sonra da müze olarak kullanılmıştır. Ancak, IV. Haçlı Seferi (1204-1261) sırasında Lâtin işgaline uğrayan Bizans İmparatorluğu topraklarında bulunan Ayasofya çok büyük zarar görmüş, harap olmuştur. 1453 yılında Osmanlı'nın eline geçmesiyle Ayasofya bakıma alınmış ve daha sonraki yıllarda Mimar Sinan'ın payandalarıyla bugüne kadar ayakta kalması sağlanmıştır.

Ayasofya, bazilika planlı kilise olduğundan elbette minaresi olmayacaktır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u aldıktan sonra yapıyı camiyi çevirmiştir. Doğu cephesindeki minareler 15. yy'da, batıdakiler ise 16. yy'da yapıya eklenmiştir. Fakat bu minarelerin en büyük özelliği dört tane olmasına karşın hepsinin şeklinin, boyutlarının ve hattâ renklerinin bile ayrı olmasıdır. Pekiyi, 15.yy ve 16.yy Osmanlı mimarisinin en parlak dönemi olduğu halde bu dört minare neden tıpkı yaptırılmadı?

Sanat Tarihi yorumlara açıktır. Bu nedenle "bence" diye bu farklılıkların nedenleri şöyledir: Bir kere Osmanlı cami yapımı belli kurallara göre yapılması zorunludur. Örneğin her önüne gelen kişi yaptırdığı camiye birden fazla minare ekletemezdi. Bu hak yalnızca sultanlara ve ailelerine verilmişti. Eğer bir Osmanlı camisinde birden çok minare gördüyseniz bilin ki o sultan ve ailesi tarafından yaptırılmıştır. Bu tür camilere "Selâtin camileri" denir ki, "selatin" , "sultan"ın çoğuludur. Ayasofya bir müslüman tarafından yaptırılmamıştır o halde tek minare konamazdı. Konsa bile böylesine anıtsal bir yapının bir kişiye aitmiş gibi tek minareli olması sakıncalıdır. Çünkü, bu padişahlığa saygısızlık olurdu. Bu sefer birden çok minare yapılsa sultan yapısı sanılacak, bu da olmaz. Çünkü bu yapı korunması amacıyla camye dönüştürülmüştür ama yine de bir Hıristiyanlık yapısıdır. Hiçbir padişah "Bunu ben yaptım" diyebilecek cesarete sahip değildir. Onların niyeti Ayasofya'yı geçecek yapılar yapmaktır. Ayasofya hiç kimseye mâl edilmeyecektir. Fakat, Osmanlı halkı bu yapının cami olduğunu anlayabilmesi için minare eklenmek zorundaydı. Minareler birbirlerinin aynısı yapılsa bu halkı yanıltabilir ve Ayasofya'nın bir sultan ya da sultan ailesine ait olduğu sanılacaktı. Çünkü, o zaman yapılar böyle belirleniyordu. Bunu önlemek için her minare ayrı ayrı yapıldı. Osmanlı halkı bu yapıya baktıklarında tek bir kişiye ait olmadığını ve devşirme bir yapı olduğunu hemen anlıyordu.

Diğer bir değerlendirmem ise, yapıya eklenen minarelerin özellikle estetikten yoksun yapıldığıdır. Bunun nedeni kıskançlıktır. Böylesine güzel ve böylesine büyük bir kubbeli yapıya imza atamamış Osmanlı mimarlarının kıskançlığıdır. Amaç, Ayasofya'yı estetikten, simetriden, uyumdan yoksun bırakmaktır.

Bir başka değerlendirmem ise, minare mimarisinin ne kadar zor olduğunu bilen usta mimarlar, çıraklarına Ayasofya minarelerininde deneme yaptırtmışlardır. Bu bir sınav niteliğinde olduğundan her mimar öğrenci kendi hünerini göstermeye çalışmış ve dört başka minare ortaya çıkmıştır.

Sanat Tarihi'nin gizemli yollarında gezinmeye devam edeceğiz.