Hangisinin düğününde beyaz gelinlik giymesinin ardından gelinlikte beyaz renk gelenekselleşmiştir?

Beyaz gelinlik giyen ilk Prenses
Aldatmalar, entrikalar, nihâyet sürgünlerle biten mutsuz bir evlilik yaşamış olsa da ilk defâ Osmanlıda beyaz gelinlik giyen ve böylelikle beyazlığın saflık ve temizliğini gelinlikle bütünleştiren, Sultan 2. Abdülhamid Hân'ın kızı Nâime Sultan'dır.

Târihin karanlık devirlerinden beri gelinin süslenmesi âdetti. Ortaçağda henüz gelinlik diye bir şey yoktu ama, gelinlerin evlenirken giydikleri elbise, sâir zamanlardan daha şatafatlı, daha gösterişli olurdu.

Beyaz gelinlik giyme âdeti ise 16. yy da başladı. Târihte ilk defâ beyaz gelinlik giydiği tespit edilen şahıs, 1499 yılında 12. Louis ile evlenen İngiliz gelin Anne'dir. Lâkin şimdiki gelinliklere benzer modelde ilk beyaz gelinliği giyen Kraliçe Victoria'dır. 1854 te Prens Albert ile evlenirken giymişti beyaz saten gelinliğini. 5.5 metrelik kuyruğuyla bembeyaz gelinlik içerisinde dâvetlilerin arasından beyaz bir kuğu gibi süzülerek yürümüştü kraliçe, koluna girdiği prens ile birlikte. Halbuki o dönemlerde krâliyet âilesi gelinleri, gümüş rengi gelinlik giyerlerdi. Bu âdeti değiştiren Kraliçe Victoria, hiç yadırganmadığı gibi, dönemin aydınları tarafından da, bekâretin sembolü olan beyaz rengi tercih ettiği için alkışlanmıştı. Bekâret, evliliğin ilk şartı sayıldığı için de, beyaz gelinlik hızla yayıldı İngiltere'de. Bir bakıma, gelinler bâkire olduklarını îlân ediyorlardı beyaz gelinlik giymekle. Ve bu âdet günümüze kadar da hiç değişmeden geldi. Öyle ki ikinci, üçüncü evliliğini yapan dulların, gelinlik giymeden nikâh masasına oturmaları da yine bu âdetin tezâhürüdür.

Mısır'da, Roma'da ve Yunanistan'da da gelinlerin beyaz elbise giymeleri âdeti vardı. Lâkin bunlar, gelinlik şeklinde elbiseler değildi. Çin ve Hindistan'da ise gelin elbiseleri kırmızıydı.

Osmanlıda gelinlik için sarayda hânedânın rengi olan kırmızı tercih edilirken, halk umûmiyetle mâvi, eflâtun, leylak, mor ve pembe renkleri tercih ediyorlardı. Gelin duvağı ise hem sarayda hem halk arasında dâimâ kırmızı oldu. Pâris modasının yavaş yavaş Osmanlı'yı etkilemeye başladığı 1870'li yıllarda ise artık gelinliklerin rengi iyice açıldı. Evlenenlerin sosyal sınıf ve îtibarlarına göre günlerce sürebilen düğünlerde hergün farklı kıyâfetler giymek de yine bir Osmanlı âdetiydi. Genellikle tercih edilen kadın kıyâfeti şalvar, gömlek, hırka, entâri ve kaftandan oluşuyordu.

Osmanlı'da ilk beyaz gelinlik giyen, Sultan 2. Abdülhamid'in kızı Nâime Sultan'dır. İngiltere kraliçesinden sonra, Osmanlı prensesinin de bembeyaz gelinlik giymesi, beyaz gelinlik giyme âdetinin saraylardan başlayarak halka yayılmış olduğunu gösteriyor.

O dönemlerde Osmanlı'da da gelinler kırmızı elbise giyerlerdi. Prenses Nâime Sultan, Avrupa'da bir düğünde gelini, bembeyaz elbiseleri içerisinde görünce çok etkilenmiş ve kendi düğününde de bu gelinlikten giymek istemişti. Nitekim 1898 de Gâzi Osman Paşa'nın oğlu Kemâlettin Bey ile evlenirken bu hayâlini gerçekleştirmiş, bir masal prensesi gibi bembeyaz gelinliğiyle çıkmıştı sarayın kapısından, dâvetlilerin hayran bakışları arasında. Ve koluna girdiği Gâzi Osman Paşa'nın oğlu Kemâlettin Paşa ile birlikte Ortaköy'deki Yalısının yolunu tuttu. İşte Osmanlı'da ilk beyaz gelinlik, Prenses Nâime Sultan tarafından bu düğünde giyilmiş oldu. Ortaköy'deki bu yalı da İstanbul'da ilk defâ beyaz gelinliğe şâhit olmuş bir mekân olarak târihe geçti.

Bundan sonra beyaz gelinlik, eldiven, yelpâze, gelin çiçeği, dantelli şemsiye gibi aksesuarlarla iyice zenginleşerek daha bir görkemli hâle geldi. Uzun kuyruklu, tül duvaklı, elmas taçlı, inci kolyeli, karpuz modeli kabarık kollu gelinlikler 19. yy dan îtibâren her geçen yıl yepyeni modellerle günümüze kadar gelmeyi başardı.

Şimdilerde gelinlerin, evlenirken bembeyaz gelinlikleri giyince, kendilerini prenses gibi hissetmelerinin sebebi; bunu ilk giyenin bir prenses olması olabilir mi sizce?

YÜZÜK PARMAĞI NASIL BELİRLENMİŞ

Evlenirken yüzük takma âdeti eski Mısırlıların inançlarına dayanıyor. Milattan 2800 yıl önce Mısır'da yaşayanlar daire ve halkanın, başlangıç ve bitiş noktalarının olmaması hasebiyle sonsuzluğu temsil ettiğine inanırlardı. Evliliklerde takılan yüzükler de bu evliliğin sonsuza dek süreceğini simgeliyordu. Daha sonra bu inanç gelenek hâline geldi ve Romalılar vasıtası ile tüm dünyaya yayıldı. Yüzüğün sol ele ve sondan bir önceki parmağa takılmasının sebebi ise o dönemin anatomi bilgisiyle alâkalı idi. Zîrâ o zamanlar, dolaşım sistemimizdeki ana damarın sol elimizdeki bu parmaktan başlayıp kalbimize kadar ulaştığı sanılıyordu. Böylece bu parmağa takılan yüzükler evli çiftin kalben bağlılığını simgeliyordu. Modern tıbbın gelişmesiyle o dönemdeki anatomi bilgileri bu günlerde değişse de bu âdet de günümüze kadar değişmeden geldi.