Türklerin öz ve milli güreşi nedir?

A. Yağlı güreş
B. Karakucak güreşi

Cevap: Karakucak güreşi Türk'lerin öz ve milli güreşidir.

Karakucak Güreşleri

Tarihi güreşlerimizden olan karakucak güreşleri asırlardır hiç bir değişiklik yapılmadan özüne uygun yapılarak gelmiştir. Bazı araştırmacılara göre 10 asırdır yapılmaktadır.Karakucak güreşleri Çim zeminlerde, toprak alanlarda, harman yerlerinde yapılmaktadır. Diz kapağı altına kadar gelen PIRPIT denen bir giysi giyilerek yapılır. Ayaklar çıplaktır. Karakucak güreşi Türk’lerin öz ve milli güreşidir. Orta Asya’dan kaynaklanan bu güreşte günümüze kadar çok az küçük değişiklikler dışında aslına uygun olarak icra edilmektedir. Karakucak başka bir deyişle de serbest güreş Mancu’dan Yakut Türklerinden Moğolistan’dan Azerbaycan’dan Doğu ve Batı Türkistan’dan, Kazak ve Kırım Türk’lerine varıncaya kadar bilinen bir spordur. Oğuzlarda ve Eski Türk’lerdeki güreşin aynısı olan Karakucak güreş günümüzde daha çok yağlı güreşin olmadığı bölgelerimizde yapılmaktadır. Düğünler, Bayramlar, Festivaller, Kültürel şenliklerin en önemli organizasyonlarından birisidir. Karakucak güreşleri Davul zurna eşliğinde yapılır.

Karakucak güreşlerinde giyilen Kıspet ismi bazı yörelerde pırpıt diye adlandırılır. Bu tamamen yöresel isimlendirmeden kaynaklanmaktadır. Pırpıt genelde Kamyon branda çadır bezi, yelken bezinden yapılır. Kasnağa kesinlikle deri dikilmez. Ayrıca hiç bir bölgeye yağ sürülmesine müsaade edilmez. Karakucak Güreşleri 1925’lerden günümüze kadar Türk Güreşine gerçek manada büyük şampiyonlar kazandırmıştır.

Yağlı Güreş ve Kırkpınar

Türklerin çok sevilen “Yağlı Güreş” karşılaşmaları vardır. Bu tür güreşin temeli, dengedir. Pehlivanlar, İslami kurallara göre vücutlarını örten (göbeğin altından diz kapağının altına kadar) deriden yapılma “Kısbet” giyer, yağlanır, yenişinceye kadar güreşirler. Son yıllarda yağlı güreşe de bazı kurallar getirilmiş, zaman tahdidi konmuş ve puanlama girmiştir. Yağlı güreş kapışmaları sırasında davul-zuma savaş havaları çalmaktadır. Yağlıdaki mücadele müzikaldir. Hatay ve Kahramanmaraş çevrelerinde yapılan ve Judo’ya çok benzeyen “Aba güreşi” de Türklerin ayrıca kendilerine has güreş kapışmalarından biridir.

Türkiye’de çok yaygın olan ve sevilen Yağlı Güreşin, Rumeli denilen Trakya ve Balkanlardan yayıldığı bilinmektedir. Yunanlılar tarafından eski Olimpiyat Oyunlarında güreşçilerin zeytin yağıyla yağlanarak yaptıkları güreşin, buradaki Türkler tarafından benimsenerek yayıldığı da bilinmektedir. Yağlı güreş daha çok muvazene güreşidir. Arapların da bu güreşi yaptıkları söylenmekte ise de, bu hususta tarihi bir ize rastlanmamıştır. Yağlı güreşçilerin, pirlerini Hazreti Hamza olarak kabul etmelerinden başka Araplıkla bir ilgisi bulunmamaktadır. Rumeli Türkleri, eski Yunanlılara ait olan yağlı güreşi tamamıyla değiştirerek Türkleştirmişler ve Yunan ilahları için tertiplenen Olimpiyat Oyunlarının bu spor dalını, kendilerine has bir şekilde Müslümanlaştırmışlardır. Yağlı Güreşte tören çok önemlidir. Güreşe başlamadan önce pehlivanlar soyunup deri kısbetlerini giydikten sonra yağ kazanının başına gelmekte ve Kıble’ye dönerek üç ihlas bir fatiha okuyup pirleri Hazreti Hamza’ya dua ettikten sonra cazgır tarafından seyircilere tanıtılmaktadır.

Kırkpınar güreşleri, Türklerin Rumeli’ye ayak basmalarıyla başlamıştır. Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa (1316-1359) Rumeli Fatihi olarak anılan Osmanlı Başkomutanı idi ve Rumeli yakasına ilk ayak basan ve oralarda elde ettiği fetihlerle şanlanan bir askerdi ki; Kırkpınar’ın destanlara karışmış tarihinde Süleyman Paşa’dan söz etmemek imkansızdır. Rumeli’de ilk defa Süleyman Paşa’nın komutasındaki Türk askerleri güreşmişlerdir.

Kırkpınar Güreşleri’nde Edirne’nin fethi olan 1362 yılı esas alınmaktadır. 1349’larda Sırpların işgaline son vermek üzere Selanik’e doğru yol alan Türk askerleri, bir Hıdrellez günü Edime yakınlarındaki Ahir Köy’de konaklamışlardır. Pehlivanlık, Türklerde hem bir gelenek, hem de savaş hazırlıkları olduğundan, kırk yiğit, 1349 yılının Hıdrellezi’nde güreşe başlamışlardı. Güneş batarken kapışmalara son verilince, bu kırk yiğit de bulundukları yere düşerek son nefeslerini vermişlerdir. Şehit oldukları yere gömülmüşlerdir. Ertesi gün bir de bakmışlar ki, her yiğidin can verdiği yerde bir pınar fışkırmıştır. Bunun üzerine oraya (Kırkpınar) adı verilmiş ve her yıl Hıdrellez’de burada toplanarak güreşmek adeti yerleşmiştir. Kırkpınar’da yapılan güreşlerin ulviliği, burada son nefeslerini verinceye kadar güreşenlerin şehit düşerek unutulmazlar arasında yer almaları, dolayısıyla “Kırklar Pınarı” veya o yörede çok sayıda suyun akmakta olduğunu vurgulamak için aynı zamanda “Çeşme” anlamına gelen “Pınar” kelimesinin kullanılarak “Kırkpınar” olarak adlandırılmış olduğu söylen*mektedir. Her ne olursa olsun, Süleyman Paşa’nın komutasında Rumeli’ye ayak basan ilk Türkler arasında yer alan yiğitlerin, hiç bir şekilde anlaşmalı güreşe yanaş*madan, ölünceye kadar güçlerini denemeleri, birbirlerine denk bu yiğitlerin emsalsiz bir mücadeleden sonra son nefeslerini vermeleri, onları tarihe mal etmiştir.

Balkan Harbi’nden sonra Kırkpınar Osmanlı İmparatorluğu hudutları dışında kalması üzerine, bu güreşlere Edirne’nin Sarayiçi mevkiinde devam edilmiştir. Doksan üç Muharebesi adıyla anılan 1877 Rus harbinden sonra Ege Bölgesi’ne muhacir olarak gelen Rumeli Türkleri, yağlı güreşi Anadolu’ya getirmişlerdir.

Edirne’nin Osmanlı Türkleri tarafından 1362 yılında fethinden günümüze kadar 632 kez yapıldığı söylenen Kırkpınar Güreşleri’nde, başpehlivanlık kazananların tamamının isimleri, yapılan bütün araştırmalara rağmen tespit edilememiştir. Ancak II. Mahmut devrinden Balkan Harbine (1912) kadar isim yapan Başpehlivan olarak tespit edilebilenler; II Mahmut devrinde Yozgatlı Kel Hasan ve Sultan Abdülaziz döneminde Kavasoğlu İbrahim (ki 1867 yılında Sultan Abdülaziz’le birlikte Avrupa’ya gitmiştir). Akkoyunlu Kazıkçı Karabekir, Şamdancıbaşı Kara İbrahim (Kara İbo namı ile tanınmaktadır.) Sultan Il Abdülhamit devrinde Kel Aliço (27 sene üst üste Kırkpınar Başpehlivanı olarak kırılması güç bir rekorun sahibi olmuştur). Kara Süleyman (Sülo), Yörük Ali, Büyük Yaşar, Makarnacı Hüseyin, Koca Yusuf (Avrupa ve Amerika’da güreşler yapmıştır), Hergeleci İbrahim ile Adalı Halil ve Kurtdereli Mehmet pehlivanlar ki; bunlar da Avrupa’da güreşerek milletimizi alınlarının akıyla temsil etmişlerdir. Kara Mehmet, Çolak Molla Mümin, Kara Murat, Koca Rüstem, Geçkinli Yusuf, Kırkpınar’da Başpehlivan olmuşlardır.