1961'de Türkiye'deki ilk banka soygunlarından birinin gerçekleştiği İstanbul Çemberlitaş'taki bankanın adı nedir?

A. Arpa Bankası
B. Pirinç Bankası
C. Buğday Bakası
D. Pancar Bankası

Cevap: Buğday Bankası

Türkiye'nin ilk banka soyguncusu

7 Temmuz 1961’de bir adam Çemberlitaş’taki Buğday Bankası’na girdi. Siyah gözlüklü, uzun boylu, Douglas bıyıklıydı. Sten marka tabancasını çekti, “Kimse kıpırdamasın, bu bir soygundur!” dedi. Efsane başlamıştı.

Veznedar, müdür, banka memurları, müşteriler şaşkınlıktan donup kalmıştı. Karşılarında filmlerden fırlamış bir adam, veznedarın suratına torbayı fırlatıyor, “Doldur paraları!” diyordu. Veznedar paraları doldururken soyguncu, banka müdürünün kapıya ulaşmaya çalıştığını fark etti.

“Müdür, sen çok kıpırdıyorsun, vururum!” dedi. Müdür dondu kaldı.

Veznedar çekmecesindeki 2 bin 900 lirayı torbaya doldurdu. Soyguncu silahın namlusuyla ana kasayı gösterdi. Veznedar açtı. Soyguncu, “Doldur!” dedi. Bu sırada müdür, soyguncu fark etmeden kapıya kadar gitmişti. “Hırsız var yetişin!” diye bağırmaya başladı. Soyguncu çantası ve silahıyla kapıya çıktı, müdür yakalamaya çalıştı. Çemberlitaş’ta bir el silah sesi yankılandı, sokakta “Çekilin yolumdan yakarım!” gürlemesi duyuldu, soyguncu gözden kayboldu.
eğildi.

Veznedar çekmecesindeki 2 bin 900 lirayı torbaya doldurdu. Soyguncu silahın namlusuyla ana kasayı gösterdi. Veznedar açtı. Soyguncu, “Doldur!” dedi. Bu sırada müdür, soyguncu fark etmeden kapıya kadar gitmişti. “Hırsız var yetişin!” diye bağırmaya başladı. Soyguncu çantası ve silahıyla kapıya çıktı, müdür yakalamaya çalıştı. Çemberlitaş’ta bir el silah sesi yankılandı, sokakta “Çekilin yolumdan yakarım!” gürlemesi duyuldu, soyguncu gözden kayboldu.

Veznedar çekmecesindeki 2 bin 900 lirayı torbaya doldurdu. Soyguncu silahın namlusuyla ana kasayı gösterdi. Veznedar açtı. Soyguncu, “Doldur!” dedi. Bu sırada müdür, soyguncu fark etmeden kapıya kadar gitmişti. “Hırsız var yetişin!” diye bağırmaya başladı. Soyguncu çantası ve silahıyla kapıya çıktı, müdür yakalamaya çalıştı. Çemberlitaş’ta bir el silah sesi yankılandı, sokakta “Çekilin yolumdan yakarım!” gürlemesi duyuldu, soyguncu gözden kayboldu.

Polis ipucu bulamadı

Gangster birkaç gün sonra yeniden ortaya çıktı. Çatalca’da bir benzinciye girdi. İşçiye silahını dayadı, kasadaki paraları aldı. Polis anında gangsterin peşine düştü. Otobüs durağında şüpheli bir şahıs gördü. “Ne arıyorsun burada?” dedi. Gangster oydu. Polis üzerine atladı. Boğuştular. Gangster polisin başına vurdu. Dört el ateş etti ve domates tarlalarının arasında kayboldu.

Banka soyguncusu gangster ‘The Gangbuster of İstanbul’ imzasıyla gazetelere "büyük soygunlar yapacağını" anlatan mektuplar yolluyordu.

Gangster, 18 Ağustos’ta Chevrolet arabasını Kazlıçeşme’deki İş Bankası’nın önüne çekti. Yanında arkadaşı Necdet Sinkil de vardı. Gangster kafasına kadın çorabı geçirdi. Bankanın kapısından içeri girdi ve “Kıpırdamayın vururum!” dedi.

“Ben işçinin parasını almam!”

Gangster ikinci kez banka soymuştu. Devletin otoritesini sarsmaya devam ediyordu. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel basına, “Hürriyetler suiistimal edilirse yeni bir ihtilal olabilir” açıklaması yapıyordu.

Ama insanlar bu açıklamayı değil, gangsterin bankaya para yatırmak için gelen birine, “Sen ne iş yaparsın?” diye sormasını, müşterinin, “İşçiyim” demesi üzerine, “Ben işçinin parasını almam” demesini konuşuyordu.

Gangster bankaları soyuyordu ama işçilerin parasını almıyordu. Halk sempati duymaya başlamıştı. Bankadaki kadın memurlar ifade verirken bu esrarengiz adama olan hayranlıklarını gizleyemiyordu.

Yetkililer yüzlerce asker, polis, helikopter, uçak, dedektif ekipleriyle gangsterin peşine düştü.
Gangsterse sevgilisiyle nişan hazırlıkları yapıyordu. “Saklanmanın en iyi yolu gözükmektir” sözünü doğrularcasına sokaklarda dolaşıyordu.

24 Ağustos’ta soyguncunun kimliğinin tespit edildiği, otomobil hırsızlarından Necdet Elmas olduğu bildiriliyordu. Kayıtlara göre Necdet Elmas görülmemiş yöntemlerle çalışan, ikna yeteneği olan, zeki ve yetenekli bir otomobil hırsızıydı. 12 yaşında evden kaçmış, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni ikinci sınıftan terk etmiş, bir süre belediyede memur olarak çalışmıştı. Çaldığı Chevrolet’ler yüzünden 11 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı

Hapishaneden kaçmış, polisle girdiği çatışmada yakalanmıştı. Sultanahmet Cezaevi’ne gönderilmiş, hastaneye sevk almış, hastane dönüşü askeri ikna ederek Emirgân’a rakı içmeye götürmüş, tuvalet penceresinden kaçmıştı. Kaçarken aklında kanserden öldüğünü öğrendiği 7 yaşındaki oğlu vardı. Oğlunu fakirlikten kaybetmişti. Hapiste karar vermişti: Yoksulluğa meydan okuyacaktı. Diğer iki oğlunu Avrupa’da okutacak, zengin olup yoksullara yardım edecekti.

Meydan okumaya devam ediyor

Necdet Elmas, 26 Ağustos 1961’de Kalamış’ta kıstırıldı. Yüzlerce asker ve polis onu kovalıyor, o ise Chevrolet’siyle kaçıyordu. Ama o çemberi yarmanın yolunu bulmuştu. Ertesi gün gazetelerde şu başlık yer aldı: “Gangster peşindeki 700 kişilik kuvvete rağmen bindiği otomobili yaktı, çemberi yırttı ve kayboldu. Arama faaliyetlerine devam ediliyor.”

"Ömrümün sonuna kadar beklerim”

700 asker ve polis gangsteri ararken, gangster kendisini ‘müteahhit’ olarak tanıttığı 19 yaşındaki Sabahat’i ailesinden istiyordu. Kızın babası bu kibar, iyi giyimli, zengin beyefendiye kızını veriyor, ertesi gün gangster, sevgilisine 770 liraya nişan yüzüğü alıyordu. 25 Nisan 1962’de Hürriyet, Necdet Elmas’ın nişanlısı Sabahat Yaş’la hapishanede evleneceğini duyurdu. Sabahat, Hürriyet’e şöyle konuştu: “Gerekirse onu ömrümün sonuna kadar beklerim.”

Polislerden nefret ediyordu. Kadınları ve Chevrolet’leri seviyordu. Chevrolet’si her şeyiydi. Chevrolet’in içinde uyuyor, saklanıyordu. Necdet Elmas zeki adamdı, etrafındaki çemberin daraldığını biliyordu. Ortağı Necdet Sinkil ile uzaklaşmaya karar verdiler. Necdet Sinkil’in Darıca’daki akrabasının evine gittiler. Birkaç gün saklanacaklar, sonra bir tekne ayarlayıp kaçacaklardı. Ama beklenmedik bir şey oldu. Akrabaları Muzaffer Balçık, ödül olarak alacağı 100 bin liranın çekiciliğine kapılıp polise gitti.

Polis ve askerler evin etrafını çevirdi. Binbaşı, “Necdet teslim ol, her tarafın çevrildi, kurtulamazsın” diye bağırdı. Necdet Elmas, “Bana bakın, zaten kafam bozuk, üzerime varmayın! Yoksa ya intihar edeceğiz veya yaylım ateşi açacağız. Kıyamet o zaman kopacak! Evvela şefinizle konuşmak istiyorum” dedi.

Binbaşı içeri girdi. Necdet Elmas silahını ve paraları teslim etti. Binbaşıya, “Müsaade edin, tıraş olayım. Bu şekilde çıkamam” dedi. Binbaşı kabul etti. Tıraşını oldu, süveterini giydi, saçlarını taradı, “hazırım” dedi. Kovalamaca bitmişti.Gangsterin hukuk bilgisi o kadar iyiydi ki, mahkemede çoğu zaman savunmasını kendi yapıyordu. Duruşmalar boyunca, hakkında çıkan hiçbir haberi tekzip etmemişti. Sadece bir kez bir habere itiraz etti.

Bir keresinde savunma yaparken şunları söylüyordu:

“Duruşmalar sırasında mahkemenizi incitecek bir şey söyledimse, bunu halet-i ruhiyeme atfetmenizi rica ederim. Suçta bir kasıt aranırsa, benim bu suçta bir kastım yok. Suç bir kir, ceza ise bir banyodur. Ben bu banyoda yıkanacağım. Banyonun dozu fazla kaçırılırsa, bu banyo fayda değil zarar tevlit eder. İleride bir kitap yazıp durumu efkar-ı umumiye arzedeceğim. Müdafaalar tali derecede kalır. Esas müdafaanın vicdanlarınızda yapılmasını istiyorum. Adalet önünde boynum kıldan incedir.”

20 yıl ağır hapis, 20 yıl nezaret

Mahkeme kararı açıkladığında her şeyin bittiğini anladı. 20 sene ağır hapse, 20 yıl da nezaret altında tutulmasına karar verildi. Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. Bir süre sonra kaçmaya kalktı, son anda yakalandı. Cezaevi müdürü, Necdet Elmas’ı hücreye attı. İki hafta boyunca öldüresiye dövüldü. Gözleri şişlikten kapanmış, kafası yarılmış, kaburgaları kırılmış yerde yatıyordu. Revire kaldırdılar. Birkaç ay sonra iyileşebildi. Bir daha kaçmaya yeltenmedi. İnfaz yasasından yararlanarak cezaevinden çıktı.

Gazetelerde hakkında çıkan en son haber ise, Salacak’ta yaptığı araba kazası oldu. Hiçbir basın organına konuşmadı. Anlatılanlar, yazılanlar efsanesini artırdı.

Gangstere iyi halden çarşı izni

Necdet Elmas’ın ilginç bir ikna yeteneği vardı. İnce zekâsı tartışılmazdı. Hapisten kaçamayacağını anlayan Elmas bu iki yeteneğini birleştirerek yönetimin güvenini kazandı. Çıkan isyanda mahkûmlar ile yöneticiler arasında arabulucu oldu.

Bir yangında gözünü kırpmadan alevlerin içine daldı, balık ağlarını zarar görmeden çıkardı. Kütüphane binasını boyadı, tamir ettirdi. Gazeteciler aracılığıyla kütüphaneye yeni kitaplar getirtti. Bahçenin bakımını yaptı, ortasına havuz inşaa etti. Konserve ve sabun fabrikasının makinelerini ve jeneratörleri tamir etti.

Necdet Elmas bambaşka biri olmuştu. Bu değişimi yetkililer de görmüş, Necdet Elmas’a yedi gün dolaşma izni vermişti. Gazetelerde Taksim Meydanı’nda dolaşırken, Galata’da denizi seyrederken, camide dua ederken fotoğrafları çıkıyordu. Hilton Oteli’ne gittiği bir gün görevli, onun Necdet Elmas olduğunu anlamış ve onu içeriye almamıştı.
Gazetede çıkan haberde o anı şöyle anlatıyordu: “Eski Necdet olsaydım suratının orta yerine indirirdim!” Ama o, artık eski Necdet değildi.