İnci, Sardalya Sokağı ve Ay Battı romanlarının Nobel ödüllü yazarı kimdir?

JOHN STEINBECK

BATSIN BU DÜNYA
Bugüne dek 20 filmde oynadı, aralarında tek bir romantik komedi yok. ‘Pamuk Prenses ve Avcı’nın yıldızı Kristen Stewart, neye “Evet” diyeceğini biliyor. Hayranlarının ne istediğini de...

Röportaj: Holly Millea

Ayağında siyah ayakkabı, siyah skinny   jean’i, koyu renk beresi ve ‘iyi yıpranmış’ yeşil tişörtüyle Kristen Stewart’ı; Sunset Bulvarı’ndaki kitapçı dükkanında çalışan hippi ruhlu kitap kurtlarından biri sanırsınız. Raflardaki kitaplara tek tek dokunan genç yıldız, John  Steinbeck’te duraksıyor. “Favorim ‘Cennetin Doğusu’, müthiş bir kitap! Ardından ‘Sardalya Sokağı’ geliyor. Hepsini okudum” diyor.

Özel hayatı ‘yasak bölge’
Özel yaşamıyla ilgili ne sorarsanız sorun, size ‘ölü’ bakışlar ve havada buharlaşan cümlelerle cevap veriyor. Özel hayatının malzeme    olmasını istemiyor. Oysa oynadığı filmlerde duygularını açığa vurmakta hiç de o kadar çekingen değil. 2007’de ‘Özgürlük Yolu’nda canlandırdığı içine kapanık, aşık genç kız rolüyle Hollywood’ta yeni bir yıldızın doğuşunun işaretlerini vermiş, yapımcı Jake Scott’ın ‘radarı’na girmişti. Kristen Stewart ekranda göründüğü an Jake Scott yerinde fırlayıp lobiye koştuğunu ve “Aradığım kız o. Bana onu hemen bulun” diye bir telefon görüşmesi yaptığını anlatıyor. İki gün sonra Kristen ‘Yeni Başlangıçlar’ filmindeki ‘yaralı’, küfürbaz, yaşı küçük striptizci Mallory rölünü kaptı. Ardından ‘Asi Kızlar’da uyuşturucuyu, kadınları ve rock’n roll’u seven Joan Jett’i canlandırdı.

‘Beni sevin’ tavrı yok
Jake Scott, genç oyuncunun bazen ‘uçmasına’ izin vermiş. Scott “Onun istediği kadar senaryonun dışında kalması hoşuma gidiyordu. Ve inanın bana Kristen bunu sık sık yaptı. O sahnenin özünü anlayıp kendi hissettiği gibi yorumluyordu. Çok ilginç şeyler de yaptı” diye anlatıyor. İlginç derken Kristen’in kendisini herkese, her filmde sevdirme derdi, ‘beni sevin lütfen’ gibi bir tavrı yok; tam tersi, izleyiciye çok antipatik gelecek ‘oyunlar’  sergilemekten çekinmiyor. Bu da yeteneği  hakkında çok şey söylüyor. 

Son filmi ‘Pamuk Prenses ve Avcı’nın, Grimm Kardeşler’in bir masalına dayalı olması sizi şaşırttı mı? Kristen kar gibi beyaz cildi, kan kırmızı dudakları, abanoz gibi simsiyah saçları olan karakteri canlandırıyor. Ancak karakterle tek ortak noktası bunlar. Tabii masaldaki/filmdeki cadı, onun kalbini yemek istiyor. Pamuk Prenses elbette savaşçı bir prensese dönüşüyor. Bu Kristen’in mevcut hayranlarına kesinlikle çok hitap eden bir dönüşüm.

Hatıralar, hatıralar
Kristen’in ilk hatıraları, çok geç saatte eve dönen senaryo yönetmeni annesi Jules’la       ilgili. “Uyumayı reddedip     gelmesini beklerdim. Üstelik ona sarılmak için boyum yetmiyordu. Koşup sıkıca bacaklarına sarılıyordum. Eve hep iş getiriyordu. Çantasındaki sayfaları karıştırmaya bayılıyordum. O kokuyu hâlâ hatırlıyorum. Her seferinde onun o gün nerede olduğunu merak ediyordum. O gün bugündür set kelimesini duyunca ‘Aman Tanrım’       oluyorum” diyor. 

“Keşke her şey tepetaklak oluverse”
‘Eksantrik, tuhaf ve hippi’ bir çiftin kızı olarak (babası sahne yönetmeni) Kristen, pek çok genç yıldızın sahip olmadığı güvenli bir dünyada büyümüş. Dokuz yaşındayken okuldaki bir oyunda sahnede şarkı söylerken keşfedilen Kristen, küçük filmlerde rol almaya başlamış. Sonra bir gün (10 yaşındayken) David Fincher’ın ‘Panik Odası’ filminde Jodie Foster’ın diyabetik kızını canlandırması için teklif almış. Devamı gelmiş. Böylece Kristen, yedinci sınıftan sonra evde eğitim almaya başlamış. Buna hâlâ çok üzülüyor. “Bazen sırf bu yüzden çok şey kaçırdığımı düşünüyorum. Okula devam etseydim eminim pek çok şey olacaktı. Hayatımdaki her şey o kadar düzgün ki... Kendimi çok sıkıcı hissettiğim oluyor. Benim için her şey neden bu kadar kolay? Bazen düşünüyorum da...” Doğru kelimeleri arıyor... ”Keşke bir şey olsa da her şey tepetaklak hale gelse diyorum. Beni anlıyor musun?” Beni öldürmeyen, güçlü kılar manasında mı? “Aynen öyle. Oyunculuğu bu yüzden seviyorum. Başka hayatları yaşamayı seviyorum.”