İlkokulu Çarşamba'da okudu. Lise öğrenimine İstanbul'da başladıysa da 1. Dünya Savaşının çıkmasıyla askere gitti. 4 yıldan fazla Kafkas cephesinde subay olarak görev yaptı. Askerlik dönüşü eğitimini tamamlamak üzere Paris'e gitti. Paris'te önce Saint-Barbe Lisesi sonra Buffon Lisesi'nde gitti ve burada lise eğitimini tamamladı. Grenoble Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra doktorasını Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Daha sonra Paris Edebiyat Fakültesi felsefe bölümü ile Paris Siyasi İlimler Merkezi'ni de bitirdi. Başgil, ayrıca Lahey Devletler Hukuku Akademisi'nin derslerine devam edip, buradan da mezun oldu. Yani 36 yaşında yurda üç fakülte ve bir yüksek okul diplomalı hukukçu olarak döndü. Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Kurumu'na Genel Müdür Yardımcısı olarak tâyin edildi. 1930 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'nde açılan imtihanı kazanarak Doçent oldu. Bir yıl sonra Profesörlüğe yükseldi. İstanbul Üniversitesi'nin kurulması üzerine Anayasa Hukuku derslerini okutmak üzere bu üniversiteye geldi. Bu görevi sırasında Mülkiye Mektebi'nde hocalık, İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi'nde müdürlük yaptı. 1937'de Hatay Cumhuriyeti'nin Anayasası'nı hazırladı. 1939 yılında Ordinaryüs Profesör oldu. Türkiye'de ilk defa İş Hukuku derslerini ihdas etti, müfredat programını hazırladı ve hocalığını yaptı. 1938 - 1942 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı idi. 1947 yılında Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti'ni kurdu. 1952'de Pakistan'da, 1959'da Ürdün'de toplanan İslâm Kongreleri'nde ve 1959'da Almanya'da toplanan Hukuk Kongresi'nde Türkiye'yi temsil etti. 27 Mayıs 1960 İhtilâli'nden sonra, Milli Birlik Komitesi tarafından, 147 öğretim üyesi içerisinde üniversiteden uzaklaştırıldı. Daha sonra 147'lerin özel bir kanunla üniversiteye dönmelerine imkân sağlanmasına rağmen Başgil, konuyu bir haysiyet meselesi olarak kabul ettiğinden dönüş hakkını kullanmadı. 10 Nisan 1961'de emekliliğini istedi ve politikaya girdi. 15 Ekim 1961'de Adalet Partisi Samsun listesinden bağımsız aday olarak Cumhuriyet Senatosu üyesi seçildi. Türkiye Büyük millet Meclisi'nin açılmasından sonra Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koydu. Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanı olmasını isteyen cuntacıların tehdit ve baskılarından dolayı adaylıktan çekildi ve bunun akabinde de Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden istifası istendi. "Politikanın mizacına uygun olmadığı gerekçesiyle istifa ettiğini" açıkladı ama “istifa etmediği takdirde cuntacıların ülkeyi kaosa sürükleyerek yeni bir ihtilal yapacaklarını, memleketin çıkarları için istifa ettiğini” yakın çevresinde herkes biliyordu. Daha sonra yurt dışına giderek Cenevre Üniversitesi'nde Türk Tarihi ve Türk Dili Kürsüleri'nde başkan olarak görev yaptı. 1965 yılında, yaş haddinden emekliye ayrılarak Türkiye'ye geldi. 17 Nisan 1967'de vefat etti. Kabri, İstanbul'da Karacaahmet Mezarlığı'ndadır. Ordinaryüs Profesör Doktor Ali Fuat Başgil, hayatı boyunca ilmin haysiyetini ve şahsî vakarını korumasını bilmiş, bir Anayasa hocası ve hukuk adamı olarak gerektiğinde kanaatlerini sözlü ve yazılı olarak açıklamıştır. Siyasî, sosyal ve hukukî sahalarda pek çok eser yazdı. Din ve laiklik konularındaki, 27 Mayıs İhtilâli hakkındaki görüşleri büyük ilgi uyandırmıştır. Ord. Prf. Dr. Ali Fuat Başgil'den Gençlere Öğütler 1) Çalışmak için müsait vakit ve saat bekleme. Bil ki her gün, her saat çalışmanın en uygun zamanıdır. 2) Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer, her köşe çalışmanın en uygun yeridir. 3) Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil; bütün ruhi, bedeni kuvvetinle kendini işine ver. 4) Devamlı ritmik çalış. Her gün aynı saatlerde mutlaka çalışmaya otur. 5) Düşünen insan, maden kuyusunda kazma sallayan işçiden daha çok çalışır. Fikri çalışmalar için günde, devamlı olarak aynı vakitte, 2-3 saat yeter. İbn-i Sina 'Katb-u Şifa' adlı eserini günde iki saat çalışarak yazmıştır. 6) Çalışmayı uzun ara vererek terk etme. Her günün derdi ve işi ayrıdır. 7) Bir eseri ne kadar tamamlarsan(bitirirsen), ondan istifade o kadar fazla olur. Bir günde ve bir zamanda yapman gereken işi ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi de, işi de kendine yeter. 8) Her gün bir eserden yüksek sesle beş-on sayfa oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme kabiliyetin artar. Bu sayede konuşma ve söz söyleme kabiliyetin artar. Bir hitabı, dersi iyice öğrendikten sonra, kitabı kapayıp neler öğrendiğini gözden geçir. Daha sonra bunları not et. Dikkat et: Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve manalı olsun. 9) Rastladığın edebi, güzel yazıları ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade hazinen zenginleşir, hem de hafızan kuvvetlenir. Bir konu ve mesele hakkında bir yazı veya eser yazmaya karar verdiğinde, önce bu konu üzerinde yazılmış diğer bir eser oku. 10) Sıradan bir kimse zamanı nasıl harcayacağını düşünür. Akıllı insan ise zamanı nasıl değerlendireceğini düşünür. Zira kaybedilen bir saniyeyi dünyanın bütün hazineleri getiremez. 11) Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma. 12) Gene bil ki, çalışma sevgisi güçlükleri yenmekten doğar ve kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hâsıl olan manevi zevk eşsizdir. Emin ol ki, harpte zafer yılmayanındır. Sebat önünde güçlükler erir ve imkânsız görünen mümkün olur. 13) İşinde rastladığın güçlüğü evvela parçalara ayır. Her parçayı birer birer sırayla yen. Mesela bir dersi en basit elemanlarına; kısım, fasıl ve bahislere ayır. Sırayla her bahsi iyice noksansız öğrenip anlamadan, diğer fasıla geçme. Yani attığın adımı iyice basmadan, diğerini atma. 14) Hasta ve yorgun değilsen tatil aylarında bile yavaş ve az da olsa çalış. Ta ki çalışma ihtiyacın körlenmesin ve tekrar çalışmaya koyulmak için zahmet çekmeyesin. Dinlenme bahanesiyle asla boş durma. Boş oturmanın içi, işlemeyen demir gibi, pas tutar. 15) Bir işi yapmaya koyulduğunda telaşlanıp sabırsızlanma. Sakin ve metin ol. Yol al, fakat acele etme. Sindirerek çalış ve öğren. İşinde ve dersinde herhangi bir fikir ve noktayı ihmal edip geçme. Küçük ihmalden bazen büyük zararlar doğduğunu unutma. 16) En yeni fikirler, eski fikirlerin elbise giymiş halleridir. Dilbilgisi bir gaye değil araçtır. Asıl amaç olan fikir zenginliğidir. Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu öz ve yazı açığa vurur.