BOZ GÜVERCİN Babam kapının yanındaki merdivende,kafasını yere dikmiş: ”˜Oğlum sen bilirsin ama beni dinlersen kaydını yaptır bu okula .'diyordu.Ben sadece ayrılığın hesabındaydım.Gurbet ,özlem,gözyaşı yabancıydı bana.Bak benim gibi öğretmen olursun,bu zamanda Anadolu Öğretmen Lisesini kazanmak kolay mı, bu iyi bir fırsat hem sen yatılılık sınavını da kazandın,beni dinlersen gidip kaydını yaptıralım;ama son karar senin.'diyordu bana”¦ Acı oldu,gözyaşıyla dindirdim;ama öğretmen olup atandığım şu okulda bana hep hatıralarım destek oldu,hep onlar ışıttı yollarımı”¦ Babama yakışır bir Türkçe öğretmeni olarak şevk dolu,binlerce gayesi olan,mesleğinde yeni bir öğretmen olarak öğretmenler odasının havasını soluyordum.Herkesin dilinde sivri laflar,sert kaş ifadeleriyle ortalık celallenmişti.Atalım bu çocukları okuldan canımıza tak etti artık,milletin düzeltemediğini biz mi düzelteceğiz,vazifemiz haylazlarla uğraşmak değil,enerjimizi bunlara mı harcayacağız”¦ gibi insanın yüzünü gerecek tabiatımıza zıt,kısa günün hesabıyla söylenmiş sözlerdi bunlar. 8 E sınıfı bütün öğretmenleri çileden çıkarmış,öğretmenler ellerinden geldiği kadar yavaş yürüyorlar,hatta takılacak bir şeyler arıyorlardı. Sonunda ben de o sınıfa girdim,öğretmenlerin gerçekten hakları varmış.Sınıf kovanından boşanmış oğul verecek bir arı topluluğu gibiydi.İlkönce ağzımdan çıkan sözleri ben de işitemedim,sonra başkanın sıraya vurup :'Yeni öğretmen geldi!...Susun”¦!'diye bağırması beni de kendime getirdi ve o öğretmenin ben kendim olduğumu hatırladım ”¦.Gürültünün asıl kaynağını birkaç haftalık dersten sonra anladım.Orta sıranın ortalarında Yücel ile Emin başı çekiyor, saz arkadaşları da destek veriyordu.Yücel,aykırı bir kişiliğe sahip ,sivrilikleri,karşı tavır koymalarıyla sınıfta sivrilmiş bir karakterdi.Emin ise ders dışı eşyalarda uzmandı;sanki dikkat dağıtacak ne kadar ilginç eşyalar varsa onda listesi var da her gün birini okula getiriyor, bir de herkesin kravatını gönüllü bozup yapıyordu. Bir yandan öğrencileri derse katmaya çabalarken bir yandan da öğrencilerin ilgi alanlarını tespit etmeye çalışıyordum.Kendime hedef seçtiğim iki arkadaşı sık süzüp sağ kolum yapmaya çalışıyordum.Birgün derste Yücel'in dışarıdaki kuş sürüsünü takip ettiğini hissettim sanki kendi de sürünün içindeymiş gibi kafasını hareket ettiriyordu hem de yüzü gülüyor çok rahatlamış gibi bakıyordu,hiç seslenmedim zil çalınca Yücel'i kütüphaneye çağırdım ve bir sırrımı ona açacağımı söyleyip sohbete daldık. “Bak Yücel,ben de senin gibi hareketli bir çocuktum,annem beni yemeğe çağırırken ağaçların tepelerine doğru bağırırdı;çünkü hep kuşların yuvalarını merak eder,yumurtalarını,yavrularını izlerdim. Epeydir kuş besleyemiyorum,onları çok özledim;renklerini,ötüşlerini,kabarmalarını,boncuklarını,boz renklerinin tonlarını,ayaklarındaki halkaları,kulağındaki küpeleri özledim.Gel bana yardım et bir güvercin bul,onun tüm özelliklerini A4 kağıdına çıkar,tasvir et ;ama öyle tasvir et ki gözümüzde canlansın,bunu sınıfta oku arkadaşlarına sonra da sakladığın güvercini çıkar karşılaştır arkadaşlarınla olmaz mı ,yapamaz mısın Yücel?” dedim.Yücel ,hem de seve seve yaparım hocam, diyerek hızla uzaklaştı yanımdan. O gün Yücel için bir milat;benim için ilham kaynağı doğmuştu.Yücel kuşu öyle bir tasvir etmişti ki hepimiz hayran kaldık.Yücel'in ders anlattığı görülmediği için herkes can kulağıyla dinlemişti bu yeni sesi”¦ Emin, hala ders dışı etkinliklerinde uzmanlık sınavına hazırlanır gibi çalışıyordu.'Emin' dedim.En son kravatımı annem bağlamıştı ,daha çözmedim,rica etsem bana güzel bir kravat bağı yapar mısın?Ne demek hocam zevkle,dedi ve hemen işe koyuldu.Ortasını da çukur yaptım hocam bugünlerde moda ,dedi.Emin artık her ders benim kravatı izliyor ve gösterebildiği kadar herkese anlatıyordu Rıdvan Hocanın kravatını ben yaptım nasıl ,diye.Böylece Emin diye parmağı havada , ders ile birkaç cümlesi olan bir öğrenci daha kazandım.İstediğim verimi alamasam da eski halinden daha iyi olduğu kesindi.En iyi dersi Türkçe imiş,adı ”˜Kıravatçı Emin' kalmış öğrenimi boyunca.İlk çocuğunun ismini de Rıdvan koyması ayrıca çok gururlandırdı beni ,bunları yıllar sonra bir düğün evinde karşılaşınca anlattı bana”¦ Öğrencilerle ilgilenmediğim ,biraz buruk olduğum zaman bu gibi olayları getirir aklıma mutlu olurum.Bazen kendimi (öğretmenleri) tehdit eden ,ikaz eden mısralar gelir aklıma : Ben bir gülüm sen bahçıvan Çok açarsam eser senin Mis kokarsam hüner senin Ama bir de soluversem Günah senin günah senin Öğretmenim”¦. Bu mısralar beni sirkeler,içim ürpeymeyle dolar ve kendime gelirim”¦ Aylar çok hızlı geçmiş okullar kapanmış ,öğrenciler sınavlara girmişti. Örgenciler kadar biz öğretmenler de heyecanlıydık.Sabırsızlıkla sene boyunca öğrencileri hazırladığımız sınav sonuçlarını bekliyorduk.Yüz cihetten yetiştirdiğimiz,pırlanta gibi tek tek yıllarca işlediğimiz öğrencilerimiz bir iki cihetten bir iki saat içerisinde ölçüldükten sonra kendilerine biçilen değerleri duymak için çırpınırken bizler de ne kadar sisteme hizmet ettiğimizin somut göstergesini merak ediyorduk. O gün telefonlar dur durak bilmedi sevinç, hüzün sel olmuş yıkıp geçirmişti.Ertesi sabah erkenden kapı çaldı.Yüzümün mahmurluğunu gidermek için aceleyle ısrarla çalan kapıya elimdeki havluyla hızlıca gidiyordum. Kapıyı açar açmaz elime sarılıp ağlayan Yücel'in ta kendisiydi. Anadolu Öğretmen Lisesini kazanmış,ilk önce benim yanıma gelmiş hem de elinde küpeli,halkalı bir güvercinle ağlamaklı bir şekilde şu sözleri çıkarabildi ağzından: Bu güvercin senin öğretmenim”¦ Rıdvan AKGÜL