Daha önce Osmanlı topraklarından deve bakıcısı olarak yola çıkıp 1800'lerin Vahşi Batı'sında şerif olan Hacı Ali'nin, nâm-ı diğer Hi Jolly'nin öyküsünü kitaplaştıran Eser Baykuş'un, ikinci romanı 'Çerkes Dayı: Avusturya'da Heykeli Dikilen Bir Yeniçerinin Sıradışı Hayatı' raflarda yerini aldı.

Osmanlılar, Avrupa’nın kalbi Viyana’yı iki kez muhasara ettiyse de bir türlü fetih müyesser olmadı. Bu kuşatmayı hiç unutamayan Viyanalılar, muhasaranın izlerini şehre yaptıkları figürlerle yaşattılar. Bunlardan birisi de bugün Viyana sokaklarında yaşayan Avrupalıların gönlünü, kuşatma sırasındaki kahramanlık hikâyesiyle fethetmiş bir yeniçeri olan Çerkes Dayı’nın hatırasına yaptırılan heykeldir...

Türk tarihi açısından Avrupa seferlerinin en parlak ve zaferlerle dolu devri, 16. asırda ve bilhassa Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşandı. Zengin bir tarihe, parlak kültür ve medeniyete sahip olan ecdadımız 16. yüzyılda zamanın en güçlüsüydü. Öyle ki kudreti cihanı titretiyordu. Sınırlar genişledikçe bu kudretin önünde durabilecek herhangi bir güç de kalmamıştı. Üç kıtada hüküm süren yüce hünkârımız; “Destiye kurşun atar, keçeye kılıç çalar, Kızıl Elma’ya dek gideriz!” diyen Yeniçerilerle beraber topraklarına toprak katarak Avrupa’nın kalbine, Kızıl Elma'ya doğru ilerliyordu. Nasıl ki Balkanların kilidi Belgrad fethedilip Osmanlı mülküne dâhil edilmişse, Hıristiyanlığın son kalesinin alınması da elzemdi. Viyana şehrinin surlarında Osmanlı sancağı dalgalanmalı, Kızıl Elma’yı engin ufuklara doğru götürmeliydi.

Gâvur Sokağı'ndaki (Strauchgasse) evin köşesinde Çerkez Dayı’nın kılıç sallayan heykeli

1529’da Alman seferine çıkan Kanuni Sultan Süleyman; Avrupa içlerine doğru ilerlerken karşında ne Şarlken’i ne de Ferdinand’ı bulabilmişti. Kumandasındaki Osmanlı ordusu, Viyana önlerine gelip Otağ-ı Hümâyûn’u Kaiser Ebersdorf denilen yere kurduğu zaman, tarihler 27 Eylül’ü gösteriyordu.

Avrupa için âdeta zaman durmuştu. Surların dibine bir hilal gibi dizilen Türk ordusunun ihtişam ve kudretini gören Avrupalıların yürekleri titremişti. Alman İmparatoru Şarlken bu kadar büyük ve azametli bir orduya karşı şehri müdafaa edebilecek durumda değildi. Zaten kendisi de kaçmaktan başka çare bulamamıştı. Halk, daha birkaç gün evvel Budin Kalesi düşerken Şarlken’in kardeşi Ferdinand’ın tacını ve tahtını bırakarak şehirden kaçmasını da unutamamıştı. Yüzyıllardır süren korku Viyana şehrinin düşmemesi için hiçbir sebep yoktu. Lâkin ağır topların getirilmemesi ve olumsuz hava şartları sebebiyle muhasara kaldırıldı. 17 günlük kuşatma, bütün Avrupa’yı yüzyıllar boyu korkutmaya yetti. Esasen şehri almayı değil, Haçlı dünyasına Osmanlı’nın kudretini göstermek istemişti Sultan, nitekim amacına da ulaşmıştı.


1. Viyana sokaklarından birinde, tarihi bir binanın köşesine kondurulmuş bir heykel yer alıyor: Çerkes Dayı heykeli. Küçük, ancak hepsi birbirinin benzeri gotik binalarla dolu şehirde gözlerden kaçmayacak derecede “Osmanlı” görünen heykelin hikayesi ise rivayete göre şöyle: Çerkes Dayı adlı Osmanlı askeri, Viyana’nın kapılarından birine düşen topun açtığı gedikten içeriye yalın kılıç dalar. Ardından kimsenin gelmediğini gören Çerkes Dayı, aynı gedikten gerisin geri sıvışmak varken, düşman saflarına doğru ileri atılır. Savaşarak şehit olmayı tercih eden bu kahraman Osmanlı’nın anısına yıllar sonra küçük bir heykel dikilir. Karşı saftan da olsa, şahlanmış atının üstünde kılıcı havada savaşan bir kahramanın anısına heykel dikme inceliğini gösteren Viyanalılar, şehrin 4 farklı yerine de bir dönem adının anılmasıyla yüreklere korku salması bir olan “Türk Güllesi” heykellerini kondurmuşlar.

KALEYİ DELEN ÇERKES DAYI 

Evliya Çelebi’nin anlattığına göre 1. Kuşatma sırasında surlarda açılan bir gedikten şehre dalan Osmanlı askeri Çerkes Dayı, neden sonra içeride tek başına olduğunu fark eder ve şehit olana kadar çarpışır. Kral Ferdinand bu büyük kahramanı şehit olduğu eve defnettirir. Gâvur Sokağı’ndaki (Strauchgasse) bu evin köşesinde Çerkez Dayı’nın kılıç sallayan bir heykeli bulunmaktadır.