Aslında hukukçu olan Tuğrul Bey, kendisinin de en çok kullandığı gönül'den bağlandığı için tasavvuf ve tasavvuf müziğinde üstat konumundadır. 1991 yılından sonra Kültür Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğunda sanatçı-müdürlük görevinde bulunmuş olup tasavvuf sohbetleri konusunda televizyon programları ile yayımlanmış kitap ve makaleleri vardır. Okuyunca, 175 sayfalık bir kitaba gönül misali çok şeyler sığdırılmış olduğunu görüyoruz. Çok sayıdaki ülke insanlarından Müslüman ya da diğer dinlerden olsun, hatta inanmasa bile hümanizmle kendisini ilişkili addeden, oryantalizme mesai harcamış entelektüel insanların tanıdığı ve etkilendiği bir inanç abidesi olan Hz. Mevlana'nın eşsiz eseri olan Mesnevi'ye yoğunlaşılmıştır. Kitaptan etkilendiğim ve aldığım notlardan sadece bir kaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Denilir ki; Kur'an Fatiha'da, Fatiha Besmele'de, Besmele deki B de, B ise noktada(Kur'an harflarındeki B harfi Yatık yay şeklinde olup altında tek nokta vardır, kastedilen o) gizlidir. Bilenler için B nin noktası ilmin kendisidir. İşte burada Hz. Ali'den (k.v) ibretlik bir veciz söz: “İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı.” İşte o noktaya tevhidi vahdet yani birlik noktası denilmiştir. Bütün ilimler o birlik noktasını öğrenmek içindir. Hz. Mevlana da bu konuda: Mesnevi mâ dükkan-ı vahdetest Gayr-i vahid ân çî bînî an büt-est. Beyitinde özetle:”Bizim mesnevimiz vahdet dükkânı, birlik pazarıdır. Birlikten başka ne görürsen, o puttur.”(s:12) Diyerek verilmek istenen mesajı hafızalara kazımaktadır. Konuşulduğunda, dinlenmek için dinlemek gerek. Dinlemeyenler dinlenmezler. Din'lenmek için de dinlemek gerek ama neyi? NEY'i”¦ (s:27) Allah'ın (c.c) farz kıldığı hiçbir ibadet, hiçbir velî tarafından inkâr ve ihmâl edilmemiştir. Farzlardan sonra sünnetleri de ihmâl etmemişler. Ayrıca kendi meşrep, içtihat ve tercihleri doğrultusunda nafilelerle meşgul olmuşlardır. Böyle olmasa zaten velî olmazlardı.(s:40) Hz. Hüseyin'in oğlu Zeynel Abidin hazretlerinden (r.a) bir veciz söz alınmış ki: ”Fukaraya verilen sadaka, daha fukaranın eline düşmeden Allah'ın avucuna düşer.”(s:71) Tasavvufla felsefe ayrı şeylerdir. Çünkü kaynakları itibariyle ayrıdır. Tasavvufun felsefesi veya felsefenin tasavvufu olmaz. Felsefenin menşei ve doğuşu akıl, tasavvufun ise vahiydir.(s:73) Hz. Mevlana'nın: Güft Peygamber ki:”Cennet, ez ilah Ger hemi hah ize kes cüz'i mevhâh” Ger ne hâhi, men kefilem mer tü râ Cennetül me'va vü dîdâr-ı Hüdâ. Şeklindeki beyitlerindeki mânâyı açıklaması ne müthiş: “Hz.Peygamber buyurdu ki; “Eğer İlah'tan bir şey istiyorsan, başka kimseden en ufak bir şey isteme.” Eğer Hz. Peygamber'in bu sözünü dinler ve böyle yaparsan, ben Hakk'ın dîdârı (Cemali) Me'va cenneti için sana kefilim.”(s:83) Merhum Ahmet Avni KONUK'tan bir Semâ tanımı alınmış: Allah'ın emirlerini ve yüce Peygamberimiz'in sünneti şeriflerini büyük bir arzuyla ve bütün inceliklerine itina gösterilerek yerine getirmekten dolayı, insanın vicdanında/maneviyatında oluşan ve ilahi zevk ile ortaya konmaya mecbur hissedilen bir aşk meclisidir.(s:87) Tasavvuf: kâl, yani söz ilmi değildir. Hâl ilmidir. Hâl ise, anlatılmaz yaşanır. Yine tasavvuf satırdan değil, sadırdan öğrenilir. Bu öğrenme şeklinde ise şart muhabbettir. Konuyu pekiştirmek için: Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl.(s:94) Aşk kelimesi, Hindistan'da yetişen ve aşaka denilen bir tür sarmaşığın adından gelir. Bu sarmaşıklar sarıldığı ağacın gövdesini emerek birkaç yıl içinde tamamen kurutur ve ortada görünen sadece sarmaşık kalır. Aşk, âşıkı sarar ve kendi içinde tamamen yok eder. Artık aşk vardır ve âşık yoktur. (s:97) Evet, söz konusu kitapta daha nice güzel tespitler ve alınacak derslerin yer aldığı bölümler bulunuyor. Bu kitabı eğer benim gibi gecikip hala okuma fırsatı bulamadınız ise ilk fırsatta okumak için zaman ayırmanız gönlünüzdeki bir boşluğu dolduracaktır diye düşünüyorum. Yazarımız Tuğrul Bey'e bu vesileyle selam ve hürmetlerimle hayırlı ömürler diliyor, yaşadıkça da böyle nice güzel hizmetlerde bulunmasını temenni ediyorum. Selam ve dua ile”¦