Edebi Şeyler, Ali Özgür Özkarcı ve Dadal Günçe’nin hazırlayıcılığında Ergin Günçe Kitaplığını zenginleştirmeyi sürdürüyor. “Pi Sayısı ve Özgürlük” başlığı altında bir araya getirilen düzyazı metinlerinin ardından, daha önce okuma fırsatı bulamadığımız altmışlar, yetmişlere uzanan şiirleri Kitaplıkta yerini almış: Benim Aklım Bir Delidir Sana Armağanım.

Şiirler iki bölüme ayrılmış: Limon Rengindeki Ergin ve Ergin Şiirleri. Günçe’nin şiirleri, çoğunlukla uygarlık, tarih, kırsallık anlatısı ve çocuklukla ilişkilendirilmiştir. Ben, bu kitapta yer alan Günçe şiirlerini, ergenlik ve erginleşmeyle birlikte düşünmeye çalıştım. İlk bölüme adını veren şiiri, kirazın ilk çıktığı zamanlardan, nisan ayından, bahardan söz ederek açılır. Günçe, çatışmanın şiirini yazar. Bahardan söz ederken, yaşlanmaktan da dem vurur: “kalbim buruşuyor.” Şair için erginleşme ölümle bağdaşıktır. Belki de çocukluğu öldürerek, erginliğe varmaktadır.

KÖPEK, KAPLUMBAĞA VE YILAN

İlk şiirinde hayvan imgeleri öndedir: köpek, kaplumbağa ve yılan. Babasından bahsedeceği dizelerin hemen öncesinde kaplumbağaya uluyan bir köpek vardır. Kabuğa doğru uluyan bir köpek. Peşinde sırıtan bir yılan. Çiçek isimleri, rüzgâr ve yağmur gibi doğa olayları şiirlerinin peşini hiç bırakmaz. Şiirinin ikincil evreninin kurucularıdır bunlar. Bu evrende doğmak, boğulmak ve ölüm vardır: “Ne de olsa kış, boğmaca salgın” ya da “Bilindim ben de artık, nerde doğdum, nerde boğuldum.” Günçe’de kış, sadece yaşlanma değil, aynı zamanda çöküştür, bir insanı işaret edebildiği gibi, bir uygarlığı, bir devleti de gösterebilir. Boğulma ya da boğmaca da, bir insanın boğulmasının ötesinde taht kavgalarını da akla getirmelidir. Onun şiirinde iktidar eleştirisi de, erginleşmeye çalışan kırsaldaki bir delikanlı da vardır. Her ikisinin de aynı çağda yaşayabileceğini bilir… Aynı “kuyuda” boğulabileceklerini…

KUYU AĞZINDAN YAZILMIŞ GİBİDİR

Ergin Günçe’nin şiirleri bir kuyu ağzından yazılmış gibidir. Ülkenin çalkantılı dönemlerinden altmışlarda, yetmişlerde tohumlanan dizeleri, arka planında hep bir mor melankoliyi taşır. Yaşam ve ölüm sürekli bakışarak ilerler dizelerinde. Yaşarken de kendi cenazesini kaldırır insanlar… “Kendi cenaze törenini izleme”ye onun dizelerinde sık rastlanır: “Ben kimbilir kaç alfabe unuttum. Göğsümde bir dalgınlık var!/ Sen çok alfabe bilirsin. Bilirsin. Demek sende dalgınlık filan var!/ Kendi ölüm törenlerini kaçırma sakın.” (Dalgın Bir Matematikçi İçin)

Günçe’nin evreninde her ilişkinin yeni bir dille geldiğini anlaşılır. Kendine özgü bir alfabeyle. Çağın getirdikleriyle birlikte elde kalan hakikat sadece ölümdür ve Günçe ona şiirlerinde yer verir. Bilir ki, insan bir kez ölmez, çocukluğunu öldürür, erginleşir… Belki erginleşme, delikanlılık hiç bitmez. Kuyularda boğulsa da… Şiirlerindeki “kuyu” imgesi, Lacan’ın anne arketipini akla getirir. Kuyu, hem annedir, hem de libidinal enerjiyi açığa çıkarandır. Lacan’ın arketipine gönderme yaparak, söylenirse, kuyu onun için hem karanlıktır, hem tutkudur içine çeken.

TOPLUMSAL VE SİYASİ OLANDAN UZAK DEĞİL

Günçe’nin şiirinde karşılaşılan imgelerden bir başkası da, “berber”dir. Berber, Turgut Uyar’ın kullandığı “terzi” imgesini hatırlatır. Terziler ve berberler keserek biçim verenler olarak anılabilir. Berberler ayrıca, geçmiş yıllarda, erkeklerin sünnet işlemini de gerçekleştirmektedir. Dini ve sosyal bir ritüel olan sünnet, toplumda çocukluktan çıkmanın da bir aşaması olarak görülmektedir. Şair “Ergin Günçe Koçaklaması” başlıklı şiirinde bu iki imgeden de yararlanmaktadır. Erginleşme, yiğitleşme halini türü olan koçaklama ile anlatmaktadır: İçimden şarkılar söyledim kendimi yiğitledim/ Eve dönüyorum artık berber çıraklığından/  Kuyudan su çekmek için, kazağımı giymek için/ Can sıkıntısını devrimci bir tutkuya dönüştürmek için/ Kocaman bir ses edinmek istiyorum, istesem/ Dokuz yaşında olduğumu bir deftere yazsam, yazıyorum. (Ergin Günçe Koçaklaması)

Günçe, şiirlerini kendine has imgelerle örerken, toplumsal ve siyasi olandan da uzak değildir. Ölüm hissine bu denli yakın bir şiir kurmasının nedenlerinden biri de, yetmişlerde ölen, öldürülen, sokak ortasında vurulan gençlerdir. Bu yüzden anlattığı mor bir gençliktir. Büyümek mordur, sevişmek mor renktedir. Derin bir kuyuya benzeyen melankoliye rağmen, çağının dayattıklarına şiir dilinin içinden vurkaç taktiğiyle cevap verir. Bir başka deyişle ironiyle. O böyle dayanır berberlere, berberliğe, kuyulara ve ölümlere. “Benim aklım bir delidir/ Kar kuyuları çiğdemlere başlıyor/ Çerkes köylerinden, kurt seslerinden coşkun dönen/ Benim aklım bir delidir sana armağanım”

Kaynak: evrensel.net - Ayşegül TÖZEREN