ETİKET “İnsanları değerlendirmek, ne kadar da kolay; şu şuralı bu buralı, o şucu bu bucu”¦ Etiket meraklısıyı mıyız neyiz? İnsanları illa bir kalıba sokmaya çalışmak sonra da önyargılarla infaz etmek ne garip”¦Şu dünyada her şey her an değişime uğrayabiliyorsa değer yargıları neden değişmesin, değişime kapalı olmak niye? Olabilir, saygı duyarım, onda da bir hikmet vardır, düşünceleri niye kullanımda değil? Hayata ve insanlara hep iki şıklı sorular sormak zorunda mıyız, neden sorular çok şıklı olmasın? İster buna mozaik, ister çeşni diyelim ama sonuçta farklı renklerin, baharatların kendine has tatları vardır, şikayet edip isyan etmektense farklılıktaki lezzeti tatmaya çalışmak daha mantıklı. Hem kendi ölçeğimizin ne kadar güvenilir ne kadar kapsamlı olduğu da meçhul.Bu insan akıllı, bu öğrenci zeki, sınavdan çok iyi aldı, başarısız oldu”¦Neye göre yaptın bu değerlendirmeyi, kaç ölçüt esas aldın? Üç dört ana dersten yetenekli mi olmak ölçüt? İki üç saatte okuyup çözmek mi zeka göstergesi? Bu değerlendirme sonucunda mı etiketledin, değerlendirip attın o insanı? O bir insan, bizim dahi sınırlarını algılamakta zorlandığımız bir değer o. Allah bile bir ömür verip ondan sonra değerlendiriyor biz nasıl olur da iki üç saat içerisinde, birkaç senede sınırlı, eksik ölçütlerimizle puanı verip paketliyoruz? Bu yanılgıda en büyük varta dış görünüşe takılıp içe inememek, kabukla uğraşıp öze varamadan enerjimizi tüketmek. Midyenin kabuğuyla uğraşıp içindeki inciyi bulamayanlar gibi.Belki de zamanımızın, sermayemizin çoğunu dış görünüşe harcamaktan gelen kötü bir alışkanlıktır bu. Belki de o yüzden kabukta fazla eğleniyoruz, bazen öze zaman kalmıyor. Kabuğa bakıp da adam olmaz dediğimiz, hayırlı bir evlat olmaz dediğimiz çoğu insan bunun aksini ispatlamıştır. Bu öğrenci adam olmaz deyip de kaşlarımızı çattığımız ve sonra büyük bir şahsiyet olup karşımıza çıktığında yüzümüzün kızardığı anlar da olmuştur. Madem bu hataları yapan bizleriz, ders alması gereken de bizler olmalıyız. Diğer canlılardan üstün bir özellikle yaratılmışsak bu üstünlüğü kullanmak boynumuza borçtur; yoksa diğerlerinin seviyesini kabul etmek zorunda kalabiliriz. Eğitilmiş insan refleks yayı kırılmış insandır, olaylara ve kişilere ani tepki göstermez, hemen yargılayıp değerlendirmez; fakat bunun aksine çok şahit olmuşuzdur, bazen biz yapmış bazen de yakınımızda şahit olmuşuzdur. Sonuç ise hep hüsranla biter. Aynen şöyle: Birgün berbere bir işadamı gelir, berber tıraş ederken dükkanın önünden geçen küçük çocuğu görür ve işadamını biraz eğlendirmek için, şu dışarıdaki çocuğu görüyor musun o belki de dünyanın en aptal çocuğudur, der. Adam nerden anladığını sorar. Berber, bak şimdi sana ispat edeceğim bunu der. Çocuğu içeri çağırır ve bir eline bir tl diğer eline on tl koyar ve çocuğa : “Hangisini canın istiyorsa al bakalım .” der. Çocuk hızla bir lirayı kaparak dışarı kaçar, arkasından kahkahalarla gülen berber, adama dönüp der ki: “İşte gördün ben bunu kaç seferdir deniyorum, daha bir sefer bile büyük parayı tutturamadı aptal.” der. Adam tıraşı bitip işine giderken kenarda oturup bir şeyler yiyen çocuğu görür ve yanına yaklaşarak sorar: “Oğlum sen aptal birine benzemiyorsun, neden hep küçük parayı alıp kaçıyorsun büyük parayı neden almıyorsun.”der. Çocuk adama gözlerini süzerek, çarpıcı bir cevap verir: Büyük parayı alırsam oyun biter!.. İşte kazdığı kuyuya kendisi düşmek deyimi de böylece hayat bulur”¦ RIDVAN AKGÜL