Uzun yıllar önce, Setenay Guaşe, Kuban ırmağının kıyısında yürürken büyük bir çalılık görmüş. Tıkız çalılık, adeta ufak bir koru gibi ırmağın kıyısını örtmekteymiş. Çalılığın içine doğru yürüyünce bir açıklığa varmış. Ama orada ne görmüş? Büyüleyici derecede güzel bir kokusu olan renkli, göz alan çiçeklerin çalının içinde açtığını görmüş. 'Şu çiçekten bir tane koparıp evimin önüne dikeyim, bahçeme güzel kokular versin' diye düşünmüş, ve dikenlerine aldırış etmeden çalıdan bir fidanı kesmiş. Eve döner dönmez bahçesinin toprağında çukur açıp çiçek fidanını içine yerleştirmiş. 

Ertesi sabah umutla kapısını açıp bahçesine göz atan Setenay Guaşe, ne yazık ki çiçeğinin solup öldüğünü görmüş. Çok üzülmüş ama bir kez daha denemeye karar vermiş. 'Belki de benim kopardığım çürük bir fidandı, daha dikkatli seçeyim' diye düşünmüş. Irmağın kıyısına inen Setenay Guaşe, ikinci bir çiçek fidanını dikkatle seçmiş, bahçesine getirip toprağa ekmiş. 

Bu ikinci fidan da tutmamış, yaprakları solup kurumuş. Setenay Guaşe, solmuş çiçeğin yanına oturup hayıflanmış: 'Ah, koparmayacaktım bu çiçeği, yerinde bırakacaktım, demek ki bu toprağa uygun değilmiş' diye söylenmiş. 

Oradan geçmekte olan Nart yiğitlerinden biri, Setenay'ın üzüldüğünü görünce ona yardımcı olmaya karar vermiş. Gidip kendisi üçüncü bir fidanı kesip getirmiş ve toprağa ekmiş. Setenay Guaşe Nart yiğidine teşekkürler etmiş ve bu üçüncü fidanın tutmasını ümitle beklemiş. 

Ancak ertesi gün, heyhat, bu fidan da solmuş, kupkuru ve cansız yerde yatıyormuş. Setenay Guaşe pişmanlıkla, 'Yeter, artık o çiçeklerden buraya getirmeyeceğim. Bu çiçekler ırmağın kıyısında yaşam bulmuş, kendi toprağının dışında yeşermiyormuş. Koparmayıp dalında bıraksaydım.' diye söylenmiş. 

Tam o sırada kara yağmur bulutları tepede toplanmış, ve bardaktan boşanırcasına yağmaya başlamış. Ertesi gün bahçesine çıkan Setenay Guaşe hayretler içinde çiçeğinin açtığını görmüş. 'Yağmur suyu çiçeğime hayat verdi.' sonucuna varmış.

Böylelikle ilk insanlar suyun doğaya hayat verdiğini anlamışlar. Nartlar 'Su hayatın ruhu gibidir' diye özlü söz söylemişler.

Bu hikayedeki çiçek 'gül'dür. Zaten Çerkes dilinde güle 'seteney' denir. 

Arapgir'de yaşayan bir Kabardey Çerkesi, bir başka hikaye aktarmıştır. Bu hikayede evinin bahçesinde oturup gergefini işleyen Setenay Guaşe, oğlu Sosrıko'nun devlerle boğuştuğunu görür. Oğlunun tehlikede olduğunu anlayınca gergefi bir kenara kaldırıp koşmaya başlayan Setenay, bahçesinin çitinden atlarken ayağına beyaz güllerin dikenleri batar. Ayağından damlayan kanlar beyaz gülleri bir anda kırmızıya dönüştürür. Bu yüzden Setenay'ın 'kırmızı gül' anlamına geldiği söylenir.

Birinci hikaye, Kuzey Kafkasya'da yüzyıllar öncesinden çevreye ve doğaya değer veren duyguların var olduğunu göstermektedir. Ormanlık alanda, ormanın dokusunu bozmadan açılan eski Çerkes meyve bahçeleri de zaten 'çiçeği dalında bırak' mesajını vermiyor muydu? 

Kaynakça:

1- Nart Sagas from the Caucasus. John Colarusso. 2002 Princeton.

2- http://www.cerkes.net/hikayeler-nart-destanlari/setenay-guase-bir-hikaye-t12794.html

3- https://www.rbth.com/science_and_tech/2015/11/25/circasian-gardens-the-eighth-wonder-of-the-world_544433

Dr.Seyok Bülent  / cherkessia.net/