Yeni Şafak yazarı Şahin Doğan'ın yazısı:

Üniversite yılları. Vıcık vıcık ızdırap”¦ Müthiş bir yalnızlık duygusu. Tatlı bir vehim”¦  Aldatıcı ve ayartıcı bir melenkoli. Bir ”˜rüyada taaşşuk”¦' Müpheme ve bilinmeye karşı duyulan esrarlı özlem”¦ Ve kitaplar dünyası. Reel dünyadan kaçıp onların teskin edici daha doğrusu avutucu alemine sığınış”¦ Tabiat kıyıcı, insan kıyıcı, toplum kıyıcı. Kitaplar daha dost, daha munis, daha dürüst”¦ Dostları, yazarlar, roman kahramanları ve şairler”¦ Onlarla konuşur, onlarla hemhal olur, onlarla hemdem olur, onlarla hemdert olur”¦ Kimi zaman reel hayat yetmedi düşlerine misafir oldular. Düşlerde yetmedi, taştılar. Her kitap masal dünyasından çıkıp ona misafir olmuş gibi sevimli, çekici ve ürperti verici”¦ Tılsımlı bir saray gibi her kitap.  Hafızası ”˜kavram ve isim leşleri' dopdolu. Bir müzeden daha çok bir antikacı dükkanı gibi”¦ Yıllarını, emeğini, göz nurunu, rüyalarını, aşkını, sevdasını verdi onlara. Hep onlarda yaşadı, hep onlarla yaşadı.  Aradığını kitaplarda bulabilmiş miydi? Belki evet belki hayır.

Önce Yedi Güzel Adam

Geçtiğimiz aylarda yeni bir dizi çıktı ekranlara. Dizinin adı “Yedi Güzel Adam.” Tanıtımlarını okuyunca bu yedi güzel adamın kimler olduğunu anlıyordunuz hemencecik. Televizyonla, dizilerle aram yok ama bunun içeriği başkaydı içinde edebiyat var çünkü. Hem de bizim kendi edebiyatımız. Halis ve mana köklerimizden beslenen öz be öz bizim edebiyatımız. Mazimizden miras kalan kıymetli değerlerimizin sinema gibi bizce bakir olan bir sahaya taşınması açısından bu girişim her yönüyle takdire şayan bir hareket. Ve bu açıdan sadece alkışlanmayı hak ediyor. Aynı şeklide “Hür Adam” ve benzerleri de. 

Kimdi bu güzel adamlar: Nuri Pakdil, Akif İnan, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu ve Ali Kutlay. Bunlar bizim muhafazakar/dindar cenahın edebi kudretlerini ve kıymetlerini daha yerinde bir ifadeyle yıllarca hakim ”˜edebiyat brokrasisi' tarafından görmezlikten gelinen ve kimi zaman ayaklar altına almaya çalışılan edebi haysiyetlerini bir başına temsil eden tanıdık bazı isimler. Belki bu listenin içine girmeyi hak eden başta Sultan-uş şuara Necip Fazıl olmak üzere Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi güzel, müstesna, liyakatli isimlerde daha var. Ama latif bir anlam örgüsü oluşturması açısından seçilen isimler tam yerinde ve bir o kadar isabetli.”Kaldırımlar şairi tek başına bir nesil” diyor Beşir Ayvazoğlu. Böylesi devasa bir kametin bu güzellerin üstadı olması ayrıca üzerinde durulmayı ve düşünülmeyi gerektiren ve zekice kurgulandığı intibaını uyandıran önemli bir husus. Gerçekten de bizim muhafazakar camia içinde eli kalem tutan hemen hemen her kabiliyetin arkasında onun emeği, cesareti, feragati, fedakarlığı var. Ve tabii ki yeni yetişen genç şair ve yazarların araksında da hiç şüphesiz bu Yedi Güzel Adam'ın emeği, alın teri, mücadelesi var. 

“Yedi Güzel Adam”, Cahit Zarifoğlu'nun aynı başlıklı bir şiirinden esinlenerek verilmiş bir isim. İlk bakışta şiirin içeriği ile dizinin muhtevası arasında bir ilişki kurabilmek epeyce zor gibi görünür. Ama  biraz daha yakından bakınca ve teenni ile üzerine eğilince o ilişkiyi görmek hiç de güç değil. Rivayete göre Cahit Zarifoğlu “Yedi Güzel Adam” şiirini Kütüb-ü Sitte de geçen bir hadisten yola çıkarak kaleme almış. Hadis şöyle:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: 1.Adil devlet başkanı. 2. Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde yetişen, takva sahibi genç. 3. Kalbi mescitlere bağlı Müslüman. 4. Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, İslam kardeşliğini yaşayanlar. 5. Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah'tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit. 6. Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse. 7. Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi.” (Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91.)

Bir tutam gözyaşı

Yedinci madde Yedi Güzel Adam'ın sayı dizilimine daha uygun gibi. Çünkü “tenhada Allah”ºı anıp gözyaşı döken kişi” olmak veya böyle bir seviyeye irtifa etmek için -gerçi şair olmaya gerek yok- ama bunu hakkıyla ve dahi layıkıyla yapabilmek için halis manada rabbani nefhalı bir şair olmak ya da böyle bir şairin şiirini deruni bir huşu ile okumak lazım daha doğrusu elzem. Bakın Hz. Piri Mevlana'ya, Sadi-i Şirazi'ye, Niyazi-i Misri'ye, Bağdatlı Fuzuli'ye, Muhammed İkbal'e ve İslam Şairimiz Mehmet Akif'e! Allah'a karşı niyazlarını, serzenişlerini, dileklerini, şikayetlerini en güzel bir şekilde şiirleri ile dile getirmişler. Zaten şiir dediğimiz şey tenhada sessizce dökülen bir tutam hüzünlü gözyaşından ibaret değil midir?

Merhum Cemil Meriç'in Bediüzzaman Said Nursi için sarf ettiği şu anlamlı ve yerinde tespitler kanaatimce bahusus edebiyat sahasında başta N.Fazıl, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil olmak üzere Yedi Güzel Adam'ın hepsi için bütünüyle geçerli: “Said Nursi demek celadet demek. Bir manayı tek başına bütün husumet dünyasına karşı müdafaa etmiş adamdır. Belki onun gibi düşünenler çoktu Türkiye'de; milyonlarca insan vardı. Fakat onların hepsi sindiler ve sustular. Said Nursi sinmedi ve susmadı. Bütün zorluğa rağmen iktidara karşı koydu. Bir davanın müdafaasını yüklendi üzerine. Mühim olan celadettir. Çünkü ferdi iman, şahsi iman, susan iman, şerle mücadele etmeyen iman, kendi evinde oturan iman hürmete layık değildir”¦” 
Evet siyasal ve düşünsel sahada cansiperane mücadeleyi veren Bediüzzaman, Elmalılı, Mehmet Akif, Nurettin Topçu, Mehmet Zahit Koktu gibi “güzeller” olduğu gibi edebiyat ve sanat sahasında da bu cansiperane mücadeleyi verenler hiç kuşkusuz ki Yedi Güzel Adam. Bu noktada bütün bir nesil olarak hepsine sonsuz teşekkür ve minnet borçluyuz. 

Ve Hülasa: Nuri PAKDİL

 Bu güzel adamlarla bahsi geçen üniversite yıllarımda tanıştım. Çoğunun şiirini ezbere bilirim. Günlerce belki aylarca dünyalarında dolaştım. Onlarla hemdert, hemhal, hem dost oldum. Tıpkı diğerlerinde olduğu gibi. Bu ilişki en fazla Rasim Özdenören Cahit Zarifoğlu ve üstat Nuri Pakdil ile devam etti. Bütün eserlerini okudum daha doğrusu yuttum. Eserleri ille de bizce bestsel'ler arasında olduğu için değil, bizden oldukları için. Bir manayı omuzlayıp önden gittikleri için. Ve giderken arkadan gelenlere yer açtıkları için. Bizim safta yer aldıkları için. Aynı kıbleye yönlediğimiz için. Ben gibi edebiyat camiasındaki yeni yetme kalemlere öğretmenlik yaptıkları için. Hepsinden önemlisi insanlığın onurunu korumak adına kendi dışındakileri böcek muamelesine layık gören sömürgesi, vahşi batıyla ve onun içerdeki yerli, azgın uzantılarıyla ömrünün son nefesine ve kaleminin son damlasına kadar savaştıkları için. “La” diyebildikleri için. Rasim Özdenören “Düşünsel Duruş, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Müslümanca düşünme Üzerine Denemeler” gibi düşünce eserlerinde yeni ve sadra şifa bir şeyler söylüyordu. Cahit Zarifoğlu şairdi,  şiirleri, Yusuf Kaplan'ın ifadesiyle  “varlığın, vicdanın ve vecdin” şiiriydi belki. Ama yine de Nuri Pakdil bir başkaydı. Siyasal ve edebi sahadaki mücadeleyi şahsında birleştiriyordu. Yedi Güzel Adam'ın en güzeli ya da hulasası dense yanlış olmaz sanırım. Ayrıca daha başka mümeyyiz vasıfları vardı. Şöyle ki Pakdil usta'nın Hz. Piri Mevlana'nın metaforuyla bir ayağı bize yani İslam ve İslam coğrafyasıyla meşgulken diğer ayağı batıdan yapmış olduğu çeviriler, edebi metinler ve özgün bir dil arayışı ve bunu çağdaşlarına nisbetle başarıyla yapması ve bununla birlikte nevi şahsına münhasır anlamlı bir sukutla ya da İsmet Özel'in tabiriyle “surat asma”yla klas ve merdane bir duruş sergileyip bunu büyütmesi. Bu özellikleriyle sanat ile siyaseti, edebiyat ile eylemi şahsında birleştiren ender bir usta Nuri Pakdil. 

Hele zulme karşı o asil duruşu yok mu? ”˜Antiemperyalist', ”˜antikapitalist' ”˜antikominist', ”˜antifaşist', ”˜antifiravunist' “devrimci”duruşu. Her defasında “tükürün zalimlerin o hayasız yüzüne” der gibi. Edebi kudreti zaten malum üstadın ama beni ve benim gibi düşünen yüz binlerce kişinin en ziyade kendisine çeken daha doğrusu hayran bıraktıran bu hasretini çektiğimiz asil ve celadetli duruş. 

Üstat “Kurtuluşumuzun yegane reçetesi İslam Düşüncesidir” der ve şöyle devam ediyor: “Dünya, tüm yeryüzü, eninde sonunda, İslami düşünceye doğru, mutlaka evrilecektir. Başka çaresi kalmamıştır. İslam düşüncesi, hasta dünyayı iyileştirecek tek çaredir. Kapitalist toplum, çürük bir ağaca dönmüştür. Kesinlikle göreceksiniz: Büyük çatırtıyla yıkılacaktır. Gelecek, İslam'ındır. Bizler, yeryüzünün umut meşalesiyiz, umut elçileriyiz. Ve de, bu bilinçle, bu dikkatle, bu heyecanla yaşamaktayız.” 

Kurtarıcıyı çağıran imdat sesleri

Bu mana ve cesaret dolu satırlarla gelecek şu satırlar arasında ne fark vardı? “Doğulu-batılı tüm sistemlerin ört pas edilemez iflası, laikliğin ortaçağ sakat din anlayışına dayanan temellerinin İslam karşısında gümbür gümbür yıkılışı, insanlığın kurtarıcıyı çağıran imdat sesleri”¦ Ve tartışılmaz gerçeğin ifadesi: İstikbal İslam'ındır.”(S.Kutup) “Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür seda İslamın sedası olacaktır. Hakim Hakaik-ı imaniye ve Kur'aniye olacak.” (Bediüzzaman) Belli ki hepsi aynı ezeli pınardan su içiyordu.

Kaynak: http://www.yenisafak.com.tr/hayat/nuri-pakdil-yedi-guzel-adamin-hulasasi-2029969