Mesut Bostan/Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi

Türkiye'nin resmi televizyon kanalı TRT'de bir süre önce bir dizi yayına girdi. İsmini 1960'lı yıllarda edebiyat camiasında yeteneğiyle adından söz ettiren ve İslamcı bir siyasi duruşa sahip olan şair Cahit Zarifoğlu'nun bir şiirinden alan dizi, Zarifoğlu'nun da aralarında bulunduğu bir grup edebiyatçının hayatını konu alıyor. Dizi, konusu itibariyle Türk televizyon tarihindeki nadir örneklerden birini oluşturuyor. Geçtiğimiz yıl gösterime giren ve iki şairin hayatını konu alan Yılmaz Erdoğan'ın “Kelebeğin Rüyası” filmi gibi bu dizinin de şairlerin hayatına ve eserlerine dair bir ilgi uyandıracağı düşünülebilir. Türkiye'de şairlerin hayatı, belki de diğer sanat erbabından daha fazla, kamunun ilgisini çekmiştir. Şairlerin hayatına dair anekdotlar ve anılar kimi zaman eserlerinin dahi önüne geçmiştir. Bu yüzden dizinin uyandıracağı ilginin şiirlerin kendisine yani “şiir metnine” değil ama daha çok şairlerin hayatına yani “şairane yaşantı”ya yönelik olacağını öngörebiliriz. “Kelebeğin Rüyası” şairane yaşantıyı dramatik olarak iyi kurmuş, şiirleri bu yapı içerisinde başarılı bir şekilde yerleştirerek başarılı bir sinema anlatısı oluşturabilmişti. Böylelikle sanat sineması seyircisinin dışında daha geniş bir seyirci kitlesine de ulaşabilmişti. “Yedi Güzel Adam” için temel tehlikelerden biri bu noktada kitabi ve biraz da teatral bir anlatıya kapılıp televizyon seyircisinin iletişim frekansı dışına düşmesi olarak görünüyor. Öte yandan bir başka tehlike de dizinin melodramlaşması ve entelektüel ilgileri dolayısıyla diziyi takip edecek dar bir çevrenin beklentilerini karşılayamamasıdır.

İslamcı entelektüeller

Ancak daha temel bir mesele Zarifoğlu'nun şiiri ile dizi arasında meydana gelen açıklıktır. Zarifoğlu bir şair olarak çok şahsi bir tarza ve çok güçlü bir imgeleme sahipti. Dizi anlatısının şiirin estetik yükünü taşıması beklenmemelidir. Ancak şiirin siyaseti ile dizinin siyasi eğilimi arasında da bir farklılaşmanın olduğunu tespit etmek gerekiyor. Zarifoğlu, “Yedi Güzel Adam”da belirli kişilerden çok bir topluluğu anlatır. “Yedi” rakamı çokluk ifade eder ve şiire toplumcu bir karakter kazandırır. Şiirde ele alınan gayrişahsi portrelerden bir kısmı Hz. Muhammed (SAV)'e atfedilen özellikleri taşır. “Yedi Güzel Adam” şiiri oluşturduğu savaş ve mücadele atmosferiyle epik bir karaktere sahiptir. Bu bakımdan da Türkiye'de popüler kültür alanında hala canlı olan “gaza” düşüncesiyle ve onun güncel biçimi olan İslami toplumsallıkla bağlantılıdır. Şiirin trajik yönü bu düşünceye modern bir muhayyile içerisinden ulaşmaya çalışmasıdır. Zarifoğlu, tamamen Batılı eğitim kurumlarında yetişmiş bir kuşağın mensubu olarak, Türkiye'deki İslami toplumsallığın kaynağı olan kitabi referanslara büyük oranda yabancıdır. “Yedi Güzel Adam” bu toplumsallığı ancak fiiller üzerinden gayrişahsi bir şekilde ortaya koyar. Zarifoğlu'nun kültürel olarak kendini bağladığı nokta halkın gündelik pratikleri üzerinden devam ettirilen İslami yaşantıdır. Dizide ise entelektüel bir kadronun oluşum hikâyesi anlatılmaktadır. Bu da temelde halkın gündelik pratiklerinden ayrışmayı gerektirir. En azından klasik entelektüeller için böyledir. Zarifoğlu böyle bir noktada organik entelektüel tanımına, en azından yönelişi bakımından, daha yakın görünmektedir. Dizide hikâyesi anlatılan grup ise daha çok bir “Bildungsbürgertum” (eğitim ve idealist değerlere sahip eğitimli burjuvazi)'dur. Edebiyatla, felsefeyle ve düşünceyle kurdukları idealist ilişki grubun seçkinciliğini ön plana çıkarmaktadır. Öte yandan bir şiirinde “Seçkin bir kimse değilim/ismimin baş harfleri acz tutuyor” diyen Zarifoğlu'nun “Yedi Güzel Adam”ı bir grup fotoğrafı olarak değil de ideal bir toplum olarak gördüğü ve kendisini de bu topluma üye olmaya aday olarak konumlandırdığı tahmin edilebilir. Dolayısıyla dizinin şiirin popülist havasına zıt bir şekilde klasik entelektüel bakış açısına yaslandığı söylenebilir. Belki de bu yüzden farklı bir kişiliğe sahip bir şair olan Zarifoğlu'nun karakteri dizide yeterince iyi verilememiştir.

Yeni bir bürokrat tipi

Dizisinin merkezinde Erdem Bayazıt bulunuyor. Dizide Bayazıt'ın arkadaş grubuyla birlikte okuduğu liseye edebiyat öğretmeni olarak geri dönmesi hikâyenin iki ekseninden birini oluşturuyor. Öğretmen, bir toplumsal karakter olarak Türk modernleşmesinde simgesel bir anlama sahiptir. Çoğu zaman modern kültürün taşıyıcısı ve dikte ettiricisi olarak cami cemaatini, mahalleyi ve dolayısıyla geleneksel toplumsal yapıyı etkileme ihtimaline sahip olan İmam'a karşı konumlandırılmıştır. Dizideki Erdem Bayazıt karakteri ise bir öğretmen olarak daha farklı bir görüntü sergiliyor. Öncelikle o, önceki dönemlerin Kemalist öğretmenleri gibi “dışarıdan” biri değildir. Bir konakta yaşayan, geleneksel yaşantıyı büyük oranda korumuş, dindar bir ailenin oğlu olarak Bayazıt, toplumsal olarak da tanınan bir figürdür. Bayazıt, geleneksel değerlerle barışık bir öğretmendir. Ancak yine de Türk modernleşmesi hikâyesindeki Öğretmen karakteriyle benzerlikler de taşımaktadır. Onun da başı sınıftaki yaramaz bir eşraf çocuğuyla derde girer. Eşrafa karşı Kemalist bürokrasiden devralınan bu çekince, Bayazıt'ın ve ekibin diğer üyelerinin bürokrasi kariyerleri göz önünde bulundurulduğunda daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır. Öğretmenlikten sonra çeşitli devlet kademelerinde görev alan Bayazıt, bir dönem ekibin bir diğer önemli ismi olan Rasim Özdenören gibi Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalışmıştır. Aynı zamanda Nuri Pakdil, Alaaddin Özdenören gibi ekibin diğer üyeleri de bürokrattır. Akif İnan ise Erdem Bayazıt gibi bir dönem öğretmenlik yapmış ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında çalışmıştır. “Yedi Güzel Adam” bu açıdan yeni bir seçkin grubunu ifade eder. Bu yeni grup 1960'a kadar hâkim olan sol ve sağ Kemalist kadrolardan farklı şekilde toplumu mobilize etme amacı taşıyan bir ideolojiye sahiptir. Ancak yine de eski seçkinlerin toplumu modernize etmek yolundaki eğitmen tavrını da tevarüs etmiş görünmektedirler.

Halkın siyasi bilinci

Dizinin ilk bölümünde Bayazıt ve arkadaşlarının eşkıyalık suçundan dolayı bir mahkûmun idam edilişini izledikleri sahne, ekibin siyaset ve topluma dair görüşleri için bir kılavuz olarak kullanılabilir. Devletin, meşru şiddet tekelini elinde bulundurmak şeklindeki tanımını kabul edersek, halk önünde idam devletin işleyişinin en bariz görünümlerinden biridir. İdam sahnesinde halkın olayı simit yiyerek umursamazlıkla izlemesi, Türkiye'de halkın siyasi kayıtsızlığına dair seçkinci yargıyı ortaya koymaktadır. Devletin işleyişi, yani siyaset, karşısında İslamcı entelektüellerin ruh hali hem devlete hem de halkın devlete karşı tavrına ölçülü bir mesafelilik içerisinde olmaktır. İdam sahnesi sırasında Erdem Bayazıt'ın dilinden ifadesini bulan bu varoluşsal bunalım aslında İslamcı entelektüelin devlet ile halk arasında arafta kalmışlığını da ifade eder. İdam sahnesi bir anlamda Türkiye'de demokratik seçimlerle iktidara gelen ilk başbakan olan Adnan Menderes'in idamını sembolize etmektedir. Menderes'in idamı karşısında halkın açıktan bir siyasi tepki üretememesi, Bayazıt gibi entelektüelleri halka siyasi bilinç kazandırmak yolunda bir çabaya itmiş olmalıdır. Dizide siyasi eleştirellik Tek Parti Dönemi'ne atıflarla ortaya konulurken Bayazıt idealist bir öğretmen olarak önceki dönemin öğretmen figürlerini anımsatır. Dizide halkın temel sorunun eğitim olarak tespit edilmesi ve doğru bir eğitim sisteminin toplumsal sorunları çözeceği düşüncesi Kemalist modernleşmenin bu yeni entelektüel grup üzerindeki düşünsel mirasını gösterir. Dizide imam karakterinin kızının öğretmen olması ve geleneksel ailelerden gelen diğer gençlerin de modern kültür içerisinde düşünen entelektüeller olmaları gibi Herodyen bir yenilgiyi işaret eder.

Son olarak “Yedi Güzel Adam” dizisinin bu tarz bir ideolojik çağrışım evreniyle günümüz şartlarında nereye oturduğuna tekrar bakmak gerekiyor. Türkiye'de İslamcı siyasi hareket güç kazanırken büyük oranda İslamcılık düşüncesinden feragat ederek bunu başardı. Bu hem modernist İslamcılığın halk nezdinde teveccüh bulmamasından hem de İslamcılığın eleştirel tutumunun iktidara gelme imkânını azaltmasından kaynaklanıyordu. Günümüze dek hükümetin başarıyla yaptığı şey, İslami toplumsallıkla gevşek ama yaygın bir ideolojik bağ kurması ve iktidarını daha çok karizmatik otorite yoluyla sağlamasıydı. Bu başarı biraz da bürokrasinin ve entelektüellerin geriletilmesiyle sağlanmıştı. Ancak son bir yılda yaşanan süreç bürokrasinin ve eğitim sisteminin önemini ortaya çıkardı. Bu açıdan “Yedi Güzel Adam” dizisi şimdiye kadar antibürokratik ve antientelektüel bir tavır benimseyen hükümetin bürokrasiyle ve entelektüellerle barışma hamlesi olarak okunabilir. Bu durum Milli Eğitim, üniversiteler ve devletin stratejik kurumlarına yönelik girişilecek kapsamlı bir dönüşümün de habercisi. Devlet-millet bütünleşmesi olarak sunulan bu hamle şimdiye kadar siyasetini dolaylı yollardan meşrulaştıran hükümetin, bürokrasiye ve halka rasyonel bir anlaşma zemini ve kapsayıcı bir ethos sunması anlamına da geliyor. İktidara gelirken ideolojileri tatile gönderen hükümet, iktidarına karşı büyük bir taarruzun yaşandığı bu süreçte bütüncül ve bütünleştirici bir ideolojiyi bıraktığı yerden geri alıyor.