Hikâyenin başına döneyim. ‘Düzce Çarşı’ içinde buluşmak üzere beni bekleyen Mesut Önder ile ‘Çerkes Kızından Tarifler’ isimli kitabım vesilesiyle katıldığım Uludağ Üniversitesi Kafkasya Gastronomi Gününde tanışmıştık. Köprübaşı Ömer Efendi Köyü Kalkındırma Derneği Başkanı olan Mesut Bey, ‘Köyler Canlanıyor’ başlığı altında gerçekleştirdikleri ‘Kazan Projesinin Koordinatörlüğünü’ yürütüyor. 2015 yılında gerçekleştirdikleri bu proje için köy konağının bir odasını mutfağa dönüştürüp yemek atölyeleri düzenlemişler. Bu yıl sonbaharda oldukça ilgi gören bu atölyeleri tekrar etmeyi planlıyorlar. Aynı zamanda ikinci ‘Kabak Festivali’ de yapılacak.

Mesut Bey’in annesi Bedriye Anne güler yüzüyle yemyeşil bir bahçenin içinde karşıladı bizi. 60 yıl önce adım attığı mutfağında pişirdiği güzel Çerkes yemeklerini ikram etti. Bu lezzetli yemekleri tatmayı henüz bitirmiştik ki bizim için Çerkes peyniri yapacak olan Karaşaş Anne’den haber geldi. “Süt kaynamak üzere birazdan mayalamaya başlayacağım. Bir an önce gelsinler...” Karaşaş Anne yaz ortasında soba yakıp yapıyor Çerkes peynirini. “Böyle daha güzel oluyor” diyor. Onun kadar lezzetli peynir yapan yokmuş köyde.

Süt kesildi. Telemeleri kevgirle toplayıp plastik süzgece aktaran Karaşaş Anne’nin, süzgeçteki peyniri havada çevirmesini hayranlıkla izledim. Geriye peyniri tuzlamak ve iki gün dinlendirmek kalıyordu.

MUHTEŞEM ÇERKES YEMEKLERİ

Malzemeler taze, çeşit bol

Vakit kaybetmeden Kaynaşlı Sazköy›e doğru yola devam edip Tekir Köyevi’ne gidiyoruz. 11 yıldır yaz kış restoran ve konuk evi olarak hizmet veren bu güzel mekânı Elanur Tekir, kız kardeşleri ve yeğenleriyle birlikte işletiyor. Kültür Bakanlığına bağlı Köyevi işletme belgesi bulunan Tekir Köyevi’nin 7 odası var.
 

Geniş arazinin yeşil çimenleri üzerinde sığırcık kuşlarının cıvıltılarını dinleyip havada uçuşmalarını seyrederken, mutfakta bizim için Abhaz yemekleri hazırlanıyor. Yemekte neler mi var? Nefis bir ‘barbunya ezmesi’, harika sosuyla ‘Çerkes tavuğu’, ekşi erik ezmesiyle yapılan ‘erik sızbal’, ‘pancar turşusu’, karalahana ve mısır unuyla yapılan ‘ahulçapa’, tel tel ayrılmış ‘Abaza peyniri’, Çerkeslerin ekmek yerine yediği, yerli mısır unundan yapılan ‘abısta’ ve kendi yetiştirdikleri üzümü kaynatarak yaptıkları içecek. Kullanılan malzemelerin hepsi tazeydi.

Genel olarak eskisi gibi doğal ortamda yetişen köy tavuğundan yapılamıyor olması kuşkusuz Çerkes tavuğunun lezzetini biraz azaltıyor. Ancak sızbalını (sosunu) çok lezzetli yapıyorlar. ‘ahulçapa’da haşlanmış karalahana kullanıyorlar. Ben ‘Guma Köyü’ndeki dostlarımın yaptığı gibi karalahana turşusu ile yapılmasını tercih ederdim. O ekşilik yemeğe çok yakışıyor.

Düzce’deki ikinci günümüzde ‘Güzeldere Şelalesine’ gitmeden önce kahvaltı etmek üzere ‘Duraklar Köyü’ndeki Değirmen Kır Lokantası’na gidiyoruz. 2012’den beri Sevda Coşkun ve Eşi Ferit Bey tarafından işletilen lokanta eski bir değirmenin üzerinde kurulmuş.

Kahvaltıda kızarmış Çerkes peyniri, Sevda Hanımın yaptığı reçeller, köy kaymağı ve tereyağı, Çerkes peynirli pişi, kahvaltılık acıka, iki çeşit Abaza peyniri, köy yumurtası geliyor. Acıkacı Turan’ın yaptığı acıkanın tadı damağımızda kalıyor. Abaza peynirleri de çok güzel. Kızarmış Çerkes peynirinin yağı tuzu çok yerindeydi; sadece biraz daha az kızarmış olmasını tercih ederdim. Değirmen Kır Evini önceden arayıp sipariş verirseniz size lezzetli Çerkes yemeklerinden sofralar da kuruyorlar.

DİLLERE DESTAN 16 MUHTEŞEM ÇERKES YEMEĞİ

Sadece karın değil, göz de doyuruyor

Bu güzel kahvaltının verdiği enerjiyle ‘Güzeldere Şelalesi’nde alıyoruz soluğu. Şelalenin rampa ve dönemeçli yolu boyunca aşağıda Efteni Gölü’nün güzelliklerini izleyebilirsiniz. Türkiye’nin en yüksek şelalelerinden biri olan Güzeldere, Bıçkı deresi üzerinde yer alıyor. Şelaleye ormanın içinden merdivenlerle iniliyor. Yazın suların akışı daha zayıf olsa da bu etkileyici manzara karşısında büyülenmemek elde değil. Buraya yiyecek getirip piknik yapmak da mümkün.

Düzce’nin merkezinde bulunan ‘Binef At Çiftliği’ şehrin boğucu havasından kurtulup nefes alabileceğiniz güzel bir mekân. 2003 yılında kurulmuş olan çiftlikte uzman eğitmenler eşliğinde at binebilirsiniz. Çocukların binebilmesi için midilli atları da mevcut.

Çerkes mutfağından değişik yemeklerin tadına bakabileceğiniz restoranda yöresel ürünlerden oluşan açık büfe kahvaltı da bulunuyor. Tadına baktığımız ‘kızarmış isli peynir’ ve ince katmer ekmeği ‘hallupaç’ birbirine çok iyi eşlik etti. Çerkes peynirli pişi de hiç yağ çekmemişti, oldukça hafif ve lezizdi.  ‘Psi Haluj’ İtalyanların ravyolisine benzeyen, Çerkeslerin çok sevdiği yiyeceklerden biri. Çeşitli dolgu malzemeleriyle yapılıyor. Hamurun kenarlarını kapatırken çok dikkat etmek gerekiyor ki yerken hamuru hissetmeyesiniz. ‘Patatesli Psi Halujun’ kenarları biraz daha ince olabilirdi. Öte yandan sunumları çok özenliydi.

Son durağımız Düzce çarşı içinde bulunan Çerkes Abhaz Yemekleri Lokantası. 2003’te Nesil Kap ve kızkardeşi tarafından kurulmuş. Yediklerimin en iyisiydi diyebileceğim ‘abısta’yı yerli mısır unundan yapıyorlar. Peynirli Psı Haluj yemeği çok güzeldi. Ekşi tatları ve taze kişnişi sevenlerin ‘erik sızbalı’ mutlaka denemesini tavsiye ederim.

Aynı mutfağın yemeklerinin bu kadar farklı ve lezzetli olması bana ilginç geliyor. Bunun en önemli nedeni gezdiğimiz restoranların hepsinde kullanılan malzemelerin özenle seçiliyor olması. Acıkanın biberinin hangi tarladan geldiğini biliyorlar, yerli mısır unu kullanıyorlar, kendi erik ezmelerini yapıyorlar. Peynirlerini ya kendileri yapıyor ya da özenle seçiyorlar.

TÜRKİYE'DEKİ ÇERKES KÖYLERİ FOTOĞRAFLARI (ŞİMDİLİK 212 KÖY)

Kaf Dağı’nda masallar şimşeklerle başlar

Bu coğrafyada çok eskiden yapılan o meşhur peyniri bilen yok. Dönüş yolundayken aradığım peyniri zaten bulduğumu fark ettim. Şimdi en kısa zamanda tekrar gelip Kaf Dağının ardından gelen o güzel insanların yaptığı o güzel yemeklerin tadına varmayı planlıyorum.

Burada kuşları gözlemleyebileceğiniz ve fotoğraf çekebileceğiniz bir gözetleme kulesi de var. Kuleden geniş ovayı seyretmesi çok keyifli. Bir yemek sever olarak yediğimiz yiyeceklerin yetiştiği toprağın bir hafızası olduğuna inanırım. Tattığımız yemekle hem fiziksel hem de ruhsal bir bağ kurarız. Toprakla da öyle... Şu an karşımda göz alıcı bir manzara duruyor. Yemyeşil ağaçları, nilüferler çiçeklerinin ve sazlıkların arasında saklanan kuşlarıyla, muhteşem bir gün batımıyla kucaklaşan doğa harikası bir göl: Efteni Gölü.

Kaynak: Sine Boran ART