Yazar İhsan Oktay Anar’ın romanı 'Puslu Kıtalar Atlası', İlban Ertem’in çizimiyle çizgi roman olarak yayınlandı, şimdi sergileniyor. Ankara CerModern’de açılan sergide dev boyutlardaki panolarda kitaptan sayfalar ve ayrıntılar, çeşitli eskizler, açıklayıcı metinler, görsel öğeler hem çizgi roman hem roman severlerin beğenisine sunuldu.

Onur Özmen’in sergi ve kitap için hazırladığı akustik beste, serginin fon müziği olarak dinlenebiliyor. Öner S. Biberkökü’nün hazırladığı, seslendirmesini Yekta Kopan’ın yaptığı ‘İlban Ertem Anlatıyor’ belgeseli ve Uğur Erbaş’ın teaser çalışmasının sergi süresince gösterimi yapılacak. Sergi, 26 Nisan’a kadar gezilebilecek.

Çizer İlban Ertem, sergi açılışı öncesi Puslu Kıtalar Atlası’nı çizmeye başlamasını, yaşadığı zorlukları ve düşüncelerini paylaştı. Türkiye’de daha önce hiçbir çizgi roman bu kadar uzun sürede ve emek verilerek çizilmedi. Tam beş yılda karşımıza çizgi roman olarak çıktı. Yurtiçi ve yurt dışında 17. yüzyıl Osmanlı günlük yaşamıyla ilgili 8 aylık bir doküman araştırması yaptı. İlban Ertem, yıllarca kendi yazdığı hikayeleri çizdi. Ancak İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası romanını 15 sene sonra ikinci kez okuyunca ondaki görsel malzemeyi fark edip, heyecanlanır. Anar’ın ‘en oyunbaz metni’ olarak kabul edilen Puslu Kıtalar Atlası’nı ikinci okuyucunda heyecanlandığını belirtiyor: “İlk okuyuşumda sanırım hızlı okumuşum. İkinci okuyuşumda ayrı bir lezzet aldım. Okurken ‘kıpırdamaya’ başladı. Görüntüler, kokular, fısıltılar. Bunlar oluşmaya başlıyorsa çizme zamanıdır ve ben de çizmek istedim.”

"OSMANLI GÜNLÜK YAŞAMINI FRANSIZ VE İNGİLİZ ARŞİVLERİNDE BULDU"

İlban Ertem, Türkiye’de çok fazla konuşulmasına rağmen Osmanlı günlük yaşamına dair doküman eksikliğinin çalışması sırasında karşılaştığı en büyük sorun olduğunu belirtiyor. “17. yüzyıl Osmanlı günlük yaşamı, giyilen kıyafetler, mahalleler, semtler, kullanılan aletler, yenilen yiyecekleri görmem gerekti.” diyor. Eski gravürlerde sadece saray ve çevresinin anlatıldığını, bunun ise işine yaramadığını dile getiren Ertem, “Bana sokaktaki insanların günlük yaşamı lazımdı. Ama bunlar ne yazık ki bizde yok. Daha sonra İngiliz ve Fransız arşivlerinden aradıklarımı buldum. Bilhassa Fransız arşivleri oldukça zengin. Orada Osmanlı’nın günlük yaşantısına dair ne ararsanız var. Çok ilginç. Yaşadığım topraklardaki insanların geçmişte ne giydiklerini öğrenmek için başka coğrafyalara başvurmak çok ilginç.” şeklinde konuşuyor.

Çizgi romanın yayınlanmasının ardından çok olumlu tepkiler aldığını kaydeden İlban Ertem, “Çok olumlu tepkiler alıyorum. Beğenildi. Bu bir çizer için çok bir şey. Beş sene oturdum yaptım, bu ilgiyi görünce mutlu oluyorum haliyle. Tabi işinizi yaparken nasıl bir tepki alırım diye düşünmüyorsunuz. Bitince ‘Ben yaptım ama acaba insanlar nasıl karşılayacak, ne düşünecek?’ diye düşünmeye başlıyorsun.” diye konuşuyor.

“BEŞ SENE ÇOK EĞLENEREK ÇİZDİM”

Ertem, “Puslu Kıtalar Atlası sizin için ne ifade eder?” sorusuna şöyle cevap veriyor: “Benim için Puslu Kıtalar Atlası çizdiğimdir. Kitabı, ikinci defa okuduğumda dayanılmaz bir şey oldu. O kadar sağlam bir görseli var ki.. Puslu Kıtalar Atlası’ndaki görsel beni derinden etkiledi. Çizmek istedim. Bir içgüdü. ‘Ben bunu çizersem nasıl olur’ diye bir istek değil bu, çizmek istedim. Bir baktım ki farkına varmadan planlamaya, eskizlerini yapmaya başlıyorum. O zaman çizeceğim dedim. Ve de işin zor tarafı başladı. O istek güzeldir de masanın başına oturunca dev gibi bir iş. Açıkçası beş sene çok güzel vakit geçirdim. Çok keyif aldım, çok eğlendim çizerken.”

“SIKIŞTIĞIMDA ANAR’A DANIŞTIM”

Çizim aşamasında romanın yazarı İhsan Oktay Anar’la bazen görüştüğünü de kaydeden Ertem, “Sıkışıp tereddüt ettiğim, ‘Acaba bunun alt katmanı böyle miydi?’ diye düşündüğüm zamanlarda İhsan Oktay Anar’a sordum. Sağ olsun hemen cevabını verdi. Onun dışında İhsan Oktay’la olan uzun sohbetlerimiz sanatın kendisi üzerineydi. Kendisi de çizmeyi çok seven ve güzel çizen biri.” şeklinde konuşuyor. Anar’ın romanlarının fantastik türden denebilecek öğeler barındırdığı, bunun kendi çizimlerine etkileri sorulduğunda ise Ertem, “Hayal gücü olmayan resimli roman yapmamalı zaten. Ben şimdiye kadar kendi yazdığım hikayeleri çizdim. Hepsi kafada hazırlanarak geliyor. Puslu Kıtalar’ı okurken, anlatılan şeyler görsel olarak gözümün önünde vardı. Ama Puslu Kıtalar Atlası’nı çizmek istediğimde karşımda çok zor bir iş olduğunu anladım. İnanılmaz bir görsel zenginlik var, hayal gücü var. Siz de buna sadık kalarak çizmeye çalışıyorsunuz. Zor iş.” cevabını veriyor.

“USLU KITALAR ATLASI’NI SİNEMAYA UYARLAMAK DEV BÜTÇELER GEREKTİRİR”

Puslu Kıtalar Atlası için yıllardır dillendirilen ‘Acaba sineması yapılsa nasıl olur?’ sorusuna İlban Ertem’in cevabı ‘çok zor’ oluyor. Ertem’e göre, görselliği bu kadar büyük bir romanı sinemaya uyarlamak çok büyük bütçeler gerektiriyor. “Çizer için iş çok daha kolay. Sinemada çok yüklü prodüksiyon demek. Bütün o mekanları kurgulamak, kostümleri bulmak, ciddi imkan ister. 17. yüzyıl Osmanlısına ait görsel malzeme bulmak büyük mesele. Böyle bir prodüksiyonu Türkiye’de kim karşılar bilemiyorum. Bu iş için dev bütçeler gerekir.”