Bu hatırlatmadan sonra gelelim, günlerdir devam eden şu sanat üzerine olan tartışmalara. Biliyorsunuz İstanbul Şehir Tiyatroları vesilesiyle başladı bu tartışma. Devlete ait tüm tiyatroların özelleştirilmesi şeklindeki karara kadar sürdü. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da güzel ve isabetli bir tavır sergiledi. “Devlet Tiyatroları özelleşecek” dedi. Dün (04.05.2012 günü) Kahramanmaraş'ya yaptığı konuşmasında da, sanat, toplum için yapılırsa değer ifade eder'' dedi. Bu söze elbette katılıyorum. Sanat'ı sanat için yapanlar bencildir. Sanat topluma bir değer ve bir huzur getirmek üzere icra edilmelidir. Toplumun huzurunu kaçırmak üzere değil. Hatta bunun da ilerisi var. Sanat, Allah için olmalıdır. Zaten, Allah rızası için sanat icra edilirse, toplum da bir değer ve katkı sağlamış olur. Esasında sırf sanat değil, her şey Allah için yapılırsa daha anlam ve daha büyük değer kazanır. Yoksa nefis ve bencillik adına, ya da toplum adına yapılırsa kıymeti de ona göre değişir. Nefis adına yapılırsa bir sanat alıp da ayaklar altına olmalı o sanatı. Toplum adına yapılırsa burada da toplumu manevi yönden ilerletip ilerletmediğine bakılmalıdır. En doğrusu, bir işte Allah rızası olursa, bu hepsinden daha üste ve daha yüksek fazilette olur. Evet Dostlar, anlatmak istediğimi şöyle bir baştan alalım. Herhangi bir şeyi icra etme gerekçesi şu şekilde sıralanabilir. Bir hususu nefis için yerine getirme. Bu en alt tabakada yer alır. Bunun karşılığı bencilliktir. Bir hususu toplum ve çevredeki insanların hayrı ve menfeati için yerine getirme ki, bu da insana yakışan güzel bir durumdur. Bu güzel durumun daha güzeli ve daha makbulü var ki, bir işi Allah rızası için yerine getirmedir. Bu en üst durum ve en ideal husustur. Zaten, bir iş Allah rızası için yerine getiriliğinde, diğer her iki durum da gerçekleşmiş oluyor. Mesela, bir insana Allah rızası için yardım yapıyorsunuz. Başta Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanıyorsunuz. Sonra, o kişinin sevgisini kazanıyorsunuz. Sonra toplumda, çevrenizde zor durumda olan birisini kurtarmış ve onun yanlışa düşmesini engellemiş oluyorsunuz. En sonunda da “Allah rızası içi vermek insanı huzura kavuşturuyor.” Şahıs olarak siz içsel bir huzur buluyor ve rahatlıyorsunuz. Görüldüğü gibi bir işi Allah rızası için yapan bir kişi, “kazan üstüne kazan甝 elde ediyor. Şimdi gelelim tekrar ana konumuza. Sanat Allah için yapılmalıdır hususuna. Sanat, özde güzellikleri sergilemedir. En güzel olan Allah'tır. Güzele, iyiye ve doğruya gitmek için sanat yapan kişi Allah yolundadır. Allah yolunda sanat icra eden, bunu nefsi adına değil, bunu toplum adına değil, Allah adına icra etmektedir. Allah adına sanat icra eden kişi, güzele, iyiye ve doğruya varmış ve toplumda, nefsinde iyilikler, güzellikler meydana getirmiş demektir. Evet, netice olarak sanat Allah adına yapıldığında güzellikler, iyilikler ve doğruluklar meydana geliyor. Aksi halde hem kişi, hem de toplum bundan faydalanamıyor. Allah adına sanat yapan kişi, kapılardan kapılara girer, deryalardan deryalar varır, ufuklardan ufuklara ulaşır ve neticede, en yüksek makam olan “ahsen-i takvime” ulaşır. Ahsen-i takvim en güzel yaratılıştır. Zaten, Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah (cc) “ben sizi Ahsen-i takvim üzere yarattım” diye buyuruyor. Bu yaratılışını unutan da maazallah, aşağılıklardan daha aşağısına düşebilir. Bu da “esfel-i safilin”dir. Bu da Kur'an-ı Kerim'de belirtilmektedir. Sanatı kendi adına, nefsi adına yapan kişi de, maazallah, “esfel-i safiline” düşer. Ahsen-i takvim ve esfel-i safilin konusunda kitaplar dolusu açıklamalar yapılabilir. Hepsinde de en sonunda şuna varılır. Bir işi Allah rızası için yapan Ahsen-i takvim mevkiindedir. Kendi nefsi için yapan esfel-i safilin çukurundadır. Sanat üzere kaleme aldığımız yazımızı Üstad Necip Fazıl ile bitirmek istiyorum: “Anladım işi : Sanat, Allah'ı aramakmış. Mârifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.”