Festival süresince yapılacak etkinliklerin programına Kahramanmaraş Belediyemizin resmi internet sayfasından ulaşmayı başardım. Şiir Festivalimize katılacak şairlerin isim listesini internet ortamında araştırmaya koyuldum. Bir bilgiye ulaşamadım. Bu yazıyı kaleme alırken, Kahramanmaraş Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğüne telefon açtım. Henüz bir cevap alamadım. Telefon numaramı ilgili yetkili ve görevli olan kardeşim yazarak “mutlaka size döneceğiz” diyerek görüşmemiz sona erdi. Depreşen duygularımın şaha kalktığı bir anda ne zaman bir yazı kaleme alsam can dostlarım çok sert bulur. Bu yazını gel yayınlama gönlünde erit derler. Âmâ bu sefer bir başka hâl ile başladığım yazıyı bitirmem gerektiğinin farkındayım. Yoksa kendi varlığımı, varlık sebebimi, yüklendiğim yüce değerleri kendim inkâr etmiş olacağım. Gecenin sırlı vakitlerinde ve bad-ı saba vaktinde Sersem Yaylası'nın çimleri üzerine döktüğüm gözyaşlarına eşlik eden çiğ damlalarının şahit olduğum zahirden batına uzanan o kutlu yolculuklarını da inkâr etmiş olacağım. Sırlı gecelerden bir gecede Hazret-i Fatıma anamın “Oğul; asırlar var ki bu yollar ıssız kalmıştı, senle beraber yolumuzda yolcularımızda arttı” mübarek sözleriyle yolumuzu aydınlatıp, ıssız kalan yollara düştüğümüz yolculuğumuzu da inkâr etmiş olacağım. Maraş'ı feth eden Hz. Ali (k.v.) ve komutanı Malik bin Eşter'in (R.a) ayak izlerinin peşine düşerek gezindiğim yıllarımı da inkâr etmiş olacağım. “Gece ile gündüz seni işlerler. Onları sen işle. Onlar her gün senden bir şey koparıyor, sen de onlardan bir şey koparmaya bak.” Sözünü asırlar öncesinden bu topraklara bir tohum olarak atmıştı. Şahım, Üstadım, Şah-ı Merdan, Ebu Turab, Esedullah ve Kuran-ı Natık lakaplarıyla yâd edilen Hazret-i Ali'nin bu sözü Maraşlının gönlünde asırlar var ki kök saldı. Sırlı bir şekilde kabuğunu yırttı, filiz verdi. Büyüdü sevdaya dönüştü boy verdi. Ulu çınarlar yükseldi dört bir yanda. Derler ki; Maraşlının gönlü işte o günden bu güne vuslat aşkıyla yanar. Bu yangın asırlar var ki sönmemiştir. İşte bunun için bu toprağın çocukları ilk nefesleriyle birlikte vuslat yürüyüşüne başlar. Bu yürüyüşte yaşadıkları hâlleri yirmi dokuz harften müteşekkil gönül ordusuyla şiire dönüştürerek gönülleri feth ederler. Bu toprağın çocuklarının beslendiği ana damar işte budur. Şiir şehri olarak adlandırılan memleketimden uzun yıllar ayrı kalmıştım.2000 yılında döndüğüm memleketimi karış karış gezerek yeniden tanımaya çalışıyordum. Her yolculuğumda heybem dolu olarak dönüyor tarifi imkânsız duygular içerisinde saklı kalmış güzellikleri dillendiriyordum. Zaman ve mekân kavramını hayatımdan çıkarttığım için günün yirmi dört saati dahi bana yetersiz kalıyordu. Artık göz kapaklarımı dinlendirmek için kapattığım anlarda dahi boş durmuyor sır kapılarının eşiğinde geziniyor sırları devşirmeye çalışıyordum. Bu kadar yoğun çalışma temposu içerisinde dost muhabbetlerini de ihmal etmiyordum. Gecenin sırlı vakitlerinde şehrimi gönlümün orta yerine koyuyor, gönlümdeki yanan aşk ateşini ha bire harlandırıyordum. Karış karış geziniyor yok olmaya yüz tutmuş tarihi ve kültürel değerlerimizi, bitki örtülerimizi, delik deşik edilmiş gönül dostlarının makamlarını gördükçe için için ağlıyordum. Taş Mescit kitabesinin ortasını oyarak aydınlatma kablosunu geçiren ve bu da yetmezmiş gibi aydınlatma projektörünü üstüne monte eden elektrik ustasına dualar gönderiyordum. İçim sıkılıyor rahatlamak için penceremi açıyordum. Gönlümün yangının ancak Maraş'ın deli poyrazı hafifletir diyordum. Âmâ ne acı ki; Maraşlının yüreği gibi delice esen bizim poyraz kendi kabuğuna çekilmiş. İçin için ağlayarak Ahır Dağında ve yükseklerde yer tutup surlarla çevrili sırça köşklerde hayatın anlamın ötekileştiren kardeşlerim için esmeye başlamış. O ara gözüm ulu çınarları aradı. Asırlık bir ulu çınarın gölgesinde dökeyim gözyaşlarımı dedim. Kale sırtlarında bir an gezinip durdum. Sahil bölgelerinde yetişen palmiyeler kuşatmış dört bir yanı. İşte o an duygularıma ortak olabilecek bir dost aradım. Millî mücadelemizin gazilerinden olan Divanlı Camii Minaresi geldi gözüm önüne. Bir an önce rahatlamak için koşar adımlarla yürüyordum. Vardığımda nefes nefese kalmıştım. Öyle bir sarılarak ağladım ki Divanlı Camiinin minaresine. Rahatlamak için gelmiştim. Yüreğimin yangını daha da korlaşmaya başladı, ötelerden gelen misk kokularını duyamaz olmuş, kokuları alamıyordum. Kan sızan gövdesinden sızan kanlarının kaybolduğunu görünce o acı gerçekle yüz yüze geldim. Fransızların ve Ermeni canilerin vahşice kurşunlayıp yıkmaya çalıştığı bu yiğit minare aldığı o kadar mermiye rağmen dimdik, tüm heybetiyle ayakta kalmayı başarmıştı. Âmâ bugün tarihi bir vesika değeri taşıyan gövdesindeki kurşunlar usta ellerce bir bir çıkartılarak restore edilmişti. Bir tarihi hakikat daha tarihin tozlu raflarına geri dönmemek üzere kaldırılmıştı. Gözyaşları dökerek vedalaşıp Maraş sokaklarında delice koşuyordum zalim Fransız ve Ermeni'nin silahından çıkan iki adet mermi çekirdeğinden alıyordum tarihi hıncımı. Ne acı ki şiir şehrinin öksüz şairleri, yetim yazarları ve kimsesiz sanatçıları yüreklerindeki sevdaları yirmi dokuz harfle dillendirmeye, uçsuz bucaksız bozkırları gönüllerinde barındırıp renkler dünyasının bin bir renkleriyle görsel şölene dönüştürdükleri çalışmalarını sessiz sedasız yapmaya devam ediyorlar. Asırlar boyu nesilden nesillere aktarılan kutsal sevdaların ve sırların peşinde asil yılkılarına binerek doludizgin giden kalem erbapları ıssız kalan yolların yolcuları olarak yolculuklarına devam ediyorlar. Bu kervandan, bu kervanın yolcularından bi-haber olan yüreği mermerleşmiş, gönüllerini emanete verip duygusuzlaşan, şekil ve sembollere takılı kalıp anlamını dahi idrak edemediği bir tarafgirlik ruhuyla hareket ederek ötekileştiren, bu zihniyetin şövalyelerinin buyruklarını emir telakki edildiği bir dönemde var olmanın mücadelesini vermeye devam ediyorlar. Kahramanmaraş Belediyesi tarafından 23-28 Mayıs tarihleri arasında şu an devam eden “Kahramanmaraş Şiir Festivali” acı da olsa ölü doğmuştur. “Dünya Şairleri Şiirin Şehrinde” sloganıyla yola çıkarken maalesef şiir şehrinin binlerce şairi unutulmuştur. “Kahramanmaraş Şiir Festivali” basın açıklamasının Kız Kulesinde yapılması apayrı bir yanlış olmuştur. Burada ne amaçla bir açıklama yapılmıştır buna bir türlü anlam veremedim. Kahramanmaraş'la Kız Kulesi'nin ne gibi tarihi bir bağı var bunu da bir türlü çözemedim. Her şeye rağmen Kahramanmaraş Belediyemize “Kahramanmaraş Şiir Festivali” gibi güzel bir etkinliği düzenlediği için teşekkür ederken, “ II.Kahramanmaraş Şiir Festivali” etkinliğinin Kara Göl'de düzenlenmesinin daha manidar olacağını, Irak Türkmen Bölgesinde yaşayan ve Kahramanmaraş'tan göç ederek oraları yurt yapan Türkmen akrabalarımızın da katılımlarıyla asırlık hasrete son verecek bir buluşma projesine dönüştürüleceği inancı, temennisiyle saygılarımı sunarım. Selam ve dua ile kalın. HÂL KASİDESİ-3- Uyur âdem derin aç dediler açtım gözlerimi Suru üfler mahşer kul dirilir yakar közlerimi Oldu sonsuz ova saf tuttular turab saçılınca Saf saf gezdin üstat lal dillerin amel açılınca Sema zikir çeker ne imtihan Nebim şefaatçi Hesap vakti kula aşk kapısı döner menfaatçi Önde yeşil alan nur cemalin nurun saçılınca Başın yere düşer bu kıyamda perde açılınca Dördü görür gözü Hakk aşkına bakar imasına Ahmed adı onda çok güzeldi Münîr simasına Vâsıl ismi kandil her mümine sarıl zikrederek Zâkir idin aşkla can canana gider şükrederek Fettâh oldun cana saç kokunu gülün efendisi Kayyim dosta daim ol cemali akça nur Hadi'si Aşkla derde sabır her nefese şükür ekleyerek Lahuti ses gelir göç vaktidir yandı bekleyerek Vakti saat doldu geç emrini duydu ağlayarak Eb-u Turab Şahım sağ tarafta elin bağlayarak Yürür kulu halle yan oduna kulu Maşuk'unda Eb-u Bekir sırla sol safında gezer sır dokunda Hazret-i Ömer'le dil seslenir gördük hakikati Hazret-i Osman'dı O Zinnureyn bol eli şefkati Adım birdi attık ol Nebimle safa durdurdular Resul imam idi Hay zikrini kalbe vurdurdular Çağrı gelse duyar aç gözlerin ezan okununca Darda isen sofim git dergâha şifa dokununca EROL YORULMAZ Eğitimci Şair Yazar