Sahra 1911, imparatorluk sınırlarının emperyalist güçler tarafından darmadağın edildiği, sömürgeciliğin hızla yayıldığı ve 400 yıl boyunca Afrika'yı sömürgelerden koruyan Osmanlı'nın Kuzey Afrika'daki topraklarını kaybettiği bir döneme ışık tutuyor.

Adı Seferbey. Anlamı"Sefere Giden Efendi". Çocukluk yaşlarında yaşadığı topraklardan söküp koparılmış, yeni yurdunda kökleriyle bağını koparmadan, vatan bildiği toprakların kurtuluş mücadelesine büyük bir inançla katılarak yaşamını yitirmiş on binlerce kahramandan sadece birinin adı.

Sahra 1911, Çerkes lider Seferbey’in Kafkasya'dan sürgünle başlayan, Osmanlı Sarayı'ndan Gönen'e sonrasında Sahra Çölü'ne kadar uzanan ve orada nihayetlenen yaşam öyküsünü anlatıyor.

Osmanlı ordusunun gönüllü, vatansever genç subayları ile sivilleri, sahte kimlik ve kıyafetlerle dikkat çekmemek için küçük gruplarla geldikleri Trablusgarp cephesinde, silah ve cephanesiz, çok zor ve ümitsiz şartlara rağmen Osmanlı’ya sadık yerli kabileleri bir araya getirerek, mevcut kuvvetlere destek vermek üzere birlikte çalışır. Seferbey de,  göçüp geldikleri çölü vatan edinen Çerkes kabileleri, imparatorluğun Kuzey Afrika‘daki son kalesi olan Trablusgarp’ın savunmasına ikna etmek için gönüllü olarak savaşa katılır. Sonunda kaybedilse de, gönüllü subay ve sivillerin bu çabalarıyla, yerli kabilelere mensup yaklaşık 20 bin kişi, Trablusgarp’ta bir yıl boyunca Osmanlı ordusuyla birlikte İtalyanlara karşı kahramanca savaşır.

Ayşe Övür, gerçek bir hayat hikayesinden yola çıkarak yazdığı ve Kafkasya'dan Trablusgarp'a kadar Karadeniz'in dalgaları arasında gömülenlere ithaf ettiği Sahra 1911 kitabında, tarih sayfalarında yeteri kadar yer almamış ve araştırmalara konu edilmemiş Trablusgarp Savaşı'na, nedenleri ve sonuçları ile de dikkat çekiyor.Kitap, bir yanıyla Kafkasya dağlarında doğup, Afrika çöllerinde vatan mücadelesi veren Çerkes lider Seferbey ile ülkesi için umudu olan bir doktorun, bir öğretmenin, bir gazetecinin, bir subayın ve bir çocuğun kahramanlık öyküsünü doğal atmosferi içinde, yalın ve akıcı bir dille anlatırken diğer yanıyla,  tarihimizin dün ile bugün arasında sıkışmış ve unutulmaya yüz tutmuş bir dönemine de pencere açıyor.

Trablusgarp Savaşı veya diğer adıyla 1911-1912 Türk-İtalyan Savaşı, sonuçları itibariyle tarihimiz açısından Osmanlı'nın Kuzey Afrika'daki son toprak parçası olarak kaybedilmesi ardından On İki Ada'nın Sevr ve Lozan’da önce İtalya’ya sonra da Yunanistan’a bırakılması ve Balkan Devletleri'nin Osmanlı topraklarına hareket etmesini kolaylaştırması, dünya tarihi açısından ise tarihte ilk kez uçakların savaşta kullanılması açısından önem taşımaktadır.

ÇERKESLER HAKKINDAKİ BU BİLGİLERİ MUTLAKA BİLMELİSİNİZ

Yazar Hakkında;

1971 yılında Rumeli ve Kafkas kökenli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji eğitimi alan Ayşe Övür, yüksek lisansını yine aynı üniversitenin Eskiçağ Tarihi Bölümü’nde yaptı. Arkeolog olarak çeşitli kazı ve araştırma projelerinde görev alan Övür’ün,  Eskiçağ tarihi ve arkeoloji konularında yayımlanmış makaleleri de bulunuyor. Arkaik dönem heykel sanatı ve mitolojiye ilgisi yanında Eski Yunanca ve Latince dersleri de alan Övür, aynı zamanda çeşitli sivil toplum kuruluşlarının, çocuk ve gençlere yönelik projelerinde gönüllü olarak çalıştı. Tarih ve edebiyatı yaşam biçimi olarak benimseyen Ayşe Övür, klasik Rus edebiyatı ve Japon edebiyatına olan ilgisi yanında insanlık tarihi boyunca süregelen göçler ve göçmenlik konularında da araştırma ve çalışmalarını sürdürmektedir.