UNESCO’nun yayımladığı ‘Tehlike Altındaki Diller Atlası’na göre Türkiye’de 11 dil kaybolma tehlikesi altında, üç tanesi de çoktan öldü. “Bir dil niçin kaybolur?” sorusunun ve Türkiye’de kaybolma tehlikesi altında olan dillerin peşine düştük; bu dillerin son temsilcileriyle görüştük.

Gizem COŞKUNARDA - Yücel SÖNMEZ
Bir rüya gördüm, anlatamıyorum...

Dünyada konuşulan dil sayısı 7 bin civarında. Dilbilimciler önümüzdeki 100 yıl içinde yüzde 80’inin kaybolacağını söylüyor. Trabzon Maçka’da yaşlı kadınlar tarafından konuşulan Pontus lehçesi, Artvin Hopa’da konuşulan Ermeni dili Hemşince, Çamlıhemşin’de gençlerin neredeyse hiç konuşamadığı Lazca ve diğerleri maalesef birkaç kuşak sonra tamamen kaybolmuş olacak... Bu dillerin tehlikede olmasının ortak sebeplerinin başında nesilden nesile aktarılamaması, yeni kuşağın işine yaramayacağını düşündüğü bir dili öğrenmek istememesi geliyor. Aileler de süreç içinde yaşadıkları toplumsal baskılar sebebiyle çocuklarıyla anadillerinde konuşmaktan vazgeçiyor. Oysa bir dilin kaybı birçok kültürel kayba da yol açıyor. Şiirlerden efsanelere, özdeyişlerden fıkralara, şifa reçetelerinden yemek tariflerine kadar birçok bilgi dille birlikte yok olup gidiyor. Ubıhça’nın ölmeden önceki son temsilcisi olan Tevfik Esenç’in şu cümlesi aslında her şeyi özetliyor: “Bir rüya gördüm ama Ubıhça bilen olmadığı için anlatamıyorum.”

ABHAZCA

40 yaş altı konuşabilen pek yok

Kuzey Kafkas dillerinden bir tanesi olan Abhazca da Türkiye’de artık çok az kişi tarafından konuşuluyor. Abhazya’dan gelen öğretmenler Boğaziçi Üniversitesi’nde ve İstanbul Kafkas Derneği’nde dersler veriyor. Bu öğretmenlerden biri de Gunda Ankvab. Gunda Hanım, Abhazya doğumlu ve yedi yıldır Türkiye’de yaşıyor. Rusça ve Türkçe biliyor. Abhazcayı 40 yaş altında konuşabilen neredeyse kimse kalmadığını anlatıyor: “40 yaş üstüyse unutmaya başlamış ve okuma yazmaları yok. Abhazlar yaşadıkları büyük sürgün sonrası Türkiye, Suriye, Almanya ve Amerika’ya göç etmek zorunda kaldılar. İhtiyaçtan dolayı da gittikleri yerlerin baskın dillerini konuşmak zorunda kaldılar. Şu anda Abhazca konuşmayı bilen kim varsa, dil ile birlikte kültürümüzü de kaybetmemek adına çocuklarına anadilini öğretmeli. Abhazca aslında bir doğa dili. Doğadaki sesleri taklit eder, tıpkı Ubıhça gibi. 64 harften oluşuyor. Sesleri Latince yazmak zor olduğu için Boğaziçi Üniversitesi’nde bir konuşma kılavuzu hazırladık. Türkçede kurduğumuz bir cümle Abhazcada bir kelimeyle 
ifade edilebiliyor.”


Anadilini unuttuğu için pişmanlık yaşayan orta yaşlı Çerkesler kursları kaçırmıyor ama yeni kuşakların ilgisi yok denecek kadar az.
ADİGECE

Dillerin yaşaması için devlet desteği şart

Türkiye’de kaybolma tehlikesi altında olan Çerkes dilleri hakkında bilgi almak için yolumuzu İstanbul Kafkas Derneği’ne çevirdik. Dernekte Çerkes dillerini öğrenmek isteyenler için kurslar düzenleniyor. Öğrenciler 30-65 yaş arasında. Anadilini unuttuğu için pişmanlık yaşayan orta yaşlı Çerkesler kursları kaçırmıyor ama yeni kuşakların ilgisi yok denecek kadar az. Kendi kızıyla devamlı Adigece konuşmaya gayret eden Dernek Başkanı Prof. Dr. Ümit Dinçer, dillerin kaybolma tehlikesi yaşamasının sebebini şöyle açıklıyor: “Dünyada kaybolma tehlikesi altında olan hiçbir dil, örgün devlet desteği görmeden hayatta kalamaz. Benim anadilim Adigece, eşimin de öyle. Kendi ailelerimizde Adigece konuşulurdu. Ama bizim evimizin doğal dili Adigece değil maalesef. Şimdi düzeltmeye çalışıyoruz.”


Süryanice dünyada 1000 yıl uluslararası dil olarak kullanıldı. İngilizce nasıl şimdi uluslararası bir dilse Süryanice de öyleydi.

TUROYO

Göçle dağılan kadim dil

Gabriel Akyüz, 30 yılı aşkın bir süredir bir yandan Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde Süryani cemaatine hizmet veriyor, diğer yandan konuşanı giderek azalan dili Süryaniceyi ve onun halk arasında konuşulan Turoyocayı çocuklara öğreterek ayakta tutmaya çalışıyor. Son yıllarda dilin yaşaması için Artuklu Üniversitesi’nde bir kürsünün açılması, İstanbul’da bir okulun hayata geçirilmesi gibi önemli adımlar atıldığını belirterek umutlu olduğunu söylüyor: “Süryanice binlerce yıl geriye giden tarihiyle Mezopotamya’nın en kadim dillerinden. Süryanice dünyada 1000 yıl uluslararası dil olarak kullanıldı. İngilizce nasıl şimdi uluslararası bir dilse Süryanice de öyleydi. Moğol istilasıyla durum değişmeye başlamış. O tarihten bu yana yaşanan göçler nedeniyle kala kala Mardin civarında 5 bin civarında Süryani kaldı. Onların da yüzde 95’i dillerini konuşabiliyor. 28 harf var. Ancak dili doğru konuşabilmek için alfabeye ek olarak ‘herekeler’i de bilmek gerek.” Yurtdışında yaşayan Süryanilerde de son yıllarda anadile ve kültüre olan ilginin arttığına dikkat 
çeken Akyüz, yine de gelecek nesil için dil konusunda bir 
korkunun olduğunu söylüyor.

HEMŞİNCE

Ermeniler gitmiş, dilleri kalmıştı


Artvin Hopa’nın Kemalpaşa ilçesinde oğlu ve geliniyle yaşıyor Ayşe Algür. Diğer üç çocuğu büyük şehirlere göç etmiş. Kendisi doğma büyüme Artvinli. Anadili Hemşince: “Ben doğduğumda burada Ermeni yoktu. Kendileri gitmişti ama dilleri kalmıştı. Gözümü açtım Hemşince duydum, büyüdüm Türkçe öğrendim” diyor. Yaşadıkları Kemalpaşa ilçesi ve çevrelerindeki köylerde yaşlılar Hemşince konuşmasına rağmen çocuklarla, torunlarla Türkçe konuşuluyor. Yaşlılar hayatını kaybettikçe de Hemşince konuşan Hemşinlilerin sayısı her geçen gün azalıyor. Hemşincenin alfabesini bilmediğini, bu dilde yazamadığını, doğduğundan beri hiç Hemşince bir kitap görmediğini söylüyor Ayşe Hanım. Sadece dilin kaybolmadığını, dille birlikte yaşadıkları yerdeki hayat tarzının da değiştiğini anlatıyor: “Biz burada inek sağardık, süt satardık, peynir yapardık. Şimdi neredeyse tek gelir kaynağımız çay. Bu civarda Lazca konuşanlar da var ama Hemşince ne Lazca’ya ne de Türkçeye benzer. Ben bile artık bazı kelimeleri unuttum, konuşurken araya Türkçe karıştırıyorum. Keşke dilimizi koruyabilseydik.” 
Ayşe Algür’ün komşusu Günay Şeremet de Hemşinceyi çok iyi olmasa da konuşabilen orta kuşak Hemşinlilerden. 5 ve 7 yaşlarında iki erkek çocuğu var. Çocukları Hemşince anlıyor ama konuşamıyor çünkü hem ev içinde hem de mahallede baskın dil Türkçe. Günay Şeremet elinden geldiğince çocuklarına Hemşince öğretmeye çalışsa da okuldaki eğitim dili Türkçe olduğu için okula gitmeye başlayınca unuttuklarını söylüyor.

ROMANES

Sosyal dışlanma sebebiyle dillerini unuttular


Türkiye’de az kişi tarafından konuşulan dillerden biri de Romanes. Daha çok Edirne tarafındaki yaşlı Romanlar’ın kendi arasında konuştuğu bu dilin özelliklerini öğrenmek için Meriç Nehri kıyısında Sezgin Kaplan ile buluştuk. Sezgin Bey anadili olan Romanesi babaannesinden öğrenmiş. Ama eşi Romanes bilmediği için, evlenince evde konuşulan baskın dil Türkçe olmuş. Sezgin Bey’e göre Romanesin tehlike altında olmasının sebeplerinden biri de üst kimliğe bürünme çabası. Sosyal dışlanma sebebiyle, Romanlar’ın “Biz de sizdeniz” demek için bölgedeki baskın dili sahiplenmelerine ve kendi dillerini konuşmayı bırakmalarına sebep olmuş. “Romanesi öğrenmek gerçekten zordur” diyor Kaplan: “Sesteş kelimeler çok fazladır. Olayın gelişme zamanına göre, olay içerisindeki duruma göre bazı terimler farklılık gösterebiliyor. Öğrenebilmek için Roman kültürünün içinde yaşamak gerek. Türkçeye de Romanes’ten geçen kelimeler var. Romanes dilinde dik kelimesi bak anlamına gelir. Dikiz kelimesi Türkçeye Romanes argosundan geçmiştir. Romanes de kaç anlamına gel naş kelimesi de Romanesten Türkçe argosuna geçmiştir.”

PONTUS LEHÇESİ - ROMEYİKA - RUMCA

Rumlar gitti ama dilleri kaldı


Azime Saraç, anne ve babasından öğrenmiş Pontus lehçesi Rumcayı... Trabzon Maçka’nın Kuşçu Köyü’nde yaşıyor. Bu köyde yıllar önce yaşayan Rumlar evlerini terk etmek zorunda kalmış olsa da dilleri köyün yaşlıları tarafından hâIâ konuşuluyor. Azime Hanım, “Evde hem Türkçe hem Rumca konuşurduk. Evlendiğimde eşim Rumca bilmiyordu, o yüzden ev dilimiz Türkçe oldu ve çocuklarım da öğrenemedi. Bazı kelimeleri hatırlamakta da zorlanıyorum zaten. Annemin ve babamın Rum komşularımız hakkında anlattıklarıyla büyüdüm. Rumlar buradan çok ağlayarak gitmişler. Onlar gitti ama kültürleri bize kaldı” diyor. Azime Saraç’ın kızı Suzan Genç kent merkezinde, Trabzon’da yaşıyor. Anadilini öğrenmek için büyük çaba sarf ediyor. Araştırmalar yapıyor, sürekli annesine bilmediği kelimeleri soruyor ama dilinin bir kuşak sonra kaybolacağını bildiğini üzülerek söylüyor.

LAZCA

Binlerce yılda oluşan sistem yok oluyor


UNESCO’nun raporuna göre tehlikede olan diller arasında bizi en çok şaşırtan Lazca oldu. Karadeniz Bölgesi’nde yoğunlukla konuşulduğunu düşündüğümüz dil, Artvin’in Hopa, Arhavi, Borçka ilçeleri ve Rize’nin Fındıklı, Ardeşen, Pazar ve Çamlıhemşin ilçelerinde yaşayan orta yaş ve yaşlı insanlar tarafından konuşuluyor. Mesela Dikkaya Köyü’nde neredeyse herkes Lazca konuşuyor ama ortama gençler ve çocuklar dahil olunca dil, Türkçeye dönüyor. 85 yaşındaki tulum sanatçısı Cemil Dayı da Lazcayı bilen eski topraklardan. “Lazca okumam yazmam yok, Türkçeyi okulda öğrenmiştim. Çocukken polisler Lazca konuşmamızı yasaklardı, evin dışında rahat rahat konuşamazdık. Şimdi çocuklar önce Türkçe, sonra Lazca öğreniyor, birçoğu da öğrenmiyor” diyor. Artvin Hopa’da yaşayan Nezaket Çivili de Lazca konuşurken kendisini daha iyi ifade ettiğini, Lazcada 10 dakikada anlatacağı bir olayı Türkçede yarım saatte anlattığını söylüyor. Torunlarıyla iletişim kurabilmek için Türkçe konuşan Nezaket Hanım, “Gürcistan Lazcaya bizden daha çok sahip çıkıyor” diyor. İstanbul’a döndüğümüzdeyse Laz Enstitüsü Başkanı ve dil araştırmacısı İsmail Bucakişli’yle görüştük. Boğaziçi Üniversitesi’nde Lazca ders veren Bucakişli, dillerin kaybolmasının sebebini ve dil kaybolduğunda neler olduğunu şöyle açıklıyor: “Dil dediğiniz şey, bir halkın tarihsel süreç içinde, damıtarak geliştirdiği bir sistemdir. Bütün kültürün, yaşam biçiminin, o coğrafyadaki değerlerin ifade biçimi. Dil gerilediği zaman, o kültürle ilgili terminoloji de kayboluyor. Dilin barındırdığı felsefe ve sistematik yok oluyor. Yani binlerce yılda oluşmuş bir sistem yok oluyor aslında.”

UBIHÇA

Son konuşan 26 yıl önce öldü

“Bir rüya gördüm, anlatsam da anlamazsınız” demiş Ubıh dilinin son konuşanı: 1992’de, 84 yaşında hayatını kaybeden Tevfik Esenç. Kafkas dil ailesine bağlı Ubıhça, bu dili konuşan son kişi olan Tevfik Esenç’in 1992’deki ölümüyle yok oldu. Böylelikle 82 sessiz, üç sesli harfin bir araya gelerek oluşturduğu 4 binin üzerinde kelime de yok oldu. Yok olan sadece bir dil mi? Kadını, ‘sabah yıldızı’ olarak tanımlayan ve bir kadın geçtiğinde, kahvede oturan yaşlı-genç herkesin ayağa kalkarak selamladığı bir kültürün hayatımıza kattığı renkler de yok olup gitti. Biz artık o dilin bir bitkiden üretilen şifasından da, şarkısının notasından da çok uzağız. Uzağız ancak yine de bir umut yok değil. Tevfik Esenç’in torunu Burak Esenç, anadilinin peşine düşmüş durumda. Ubıhçanın kaybolmasıyla farklı bir dünyaya açılan bir pencerenin kapandığını düşünüyor. Şu sıralar iğneyle kuyu kazarak, dedesinin bıraktığı Fransızca sözlükten, babasından alabildiği kelimelerden, dünyada bu konuyla 
ilgili yapılan araştırmalardan anadilini öğrenmeye çalışıyor.

GAGAVUZCA

Birkaç harf dışında aynı Türkçe!


Valentina Hanım’a göre Gagavuzca, Türkiye Türkçesi’nden daha duygusal...

Gagavuzca aslında Gagavuzya’da anadil olarak konuşulan, Türkiye’de ‘öztürkçe’ olarak kabul edilen ve Edirne civarında yaşayan insanların konuştuğu bir dil. 1994’e kadar Kril alfabesiyle yazılan Gagavuzca, o yıldan sonra tamamen Latin alfabesine çevrildi. Şu an dilin alfabesi birkaç harf dışında Türk alfabesiyle aynı. Dolayısıyla Gagavuzya’dan Türkiye’ye üniversite okumak için gelen ve sonrasında evlenip Türkiye’ye yerleşen birçok insan var. Bunlardan biri de Valentina Uzun. İki çocuk annesi olan uzun, çocuklarıyla hem Rusça, hem Türkçe hem de Gagavuzca konuştuğunu söylüyor. Gagavuzya’ya gittiklerinde Gagavuzca konuşan çocuklar Türkiye’ye döndüklerinde Türkiye Türkçesi konuşmaya devam ediyor. Valentina Hanım’a göre Gagavuzca, Türkiye Türkçesi ile çok benzese de daha derin ve duygusal. Kelimeler farklı anlamlar taşıyor. Türkçede biz yakın arkadaşa ‘dost’ derken, onlar en yakınlarında her zaman ihtiyaç duydukları, 
aile gibi sevdikleri insanlara ‘komşu’ diyor. Anadilini çocuklarına da öğretmeye çalışan Uzun, bir yandan da yaptığı yemekler ve şifa çaylarıyla kültürünü bu topraklarda yaşatmaya devam ediyor.

LADİNO (Yahudi İspanyolcası)

Kötü Türkçe konuşan büyüklerimizden utandık

Ladino (Yahudi İspanyolcası) ya da bir diğer adıyla ‘Judeo Espanyol’... Sefarad Yahudilerinin 1492’de İspanya’dan kovulduktan sonra Osmanlı’ya ve Avrupa’ya göç ederken yanlarında götürdükleri dil. Temeli aslında 15. yüzyıl İspanyolcası. Judeo Espanyol bugün Türkiye’de aktif olarak 5-6 bin kişi tarafından konuşuluyor. Şalom gazetesinin bir sayfası Ladino dilinde hazırlanıyor ve yine Şalom gazetesinde hazırlanan, tamamı Ladino dilinde yayımlanan ‘El Amaneser’ adlı ayrı bir gazete bulunuyor. Gazetenin dünya çapında Ladino bilen okurları var. Biz de tehlike altında olan Ladino dilini konuşan kişilerle buluşmak için Şalom gazetesinin kapısını çalıyoruz. Bizi Henri Çiprut, Dora Traves, Eti Saul, Forti Barokas, Anna Eskinazi ve İda Pardo karşılıyor. İçlerinde dili öğrenemediği ve öğretemediği için en üzgün olan Forti Borakas. Bir zamanlar annesi, babası düzgün Türkçe konuşamadığı için onlara güldüğünü anlatan Forti Hanım, bugün anadilini çocuklarına öğretemediği için çok pişman. Geç de olsa hatadan dönmek için anadilini yeniden öğrendiğini söylüyor. Dilin yapısı hakkında bilgi aldığımız Henri Çiprut, yeni neslin bu dili konuşmadığını ve Ladino’nun ölmek üzere olduğunu söylüyor: “Yine de öğrenmek isteyenler için YouTube’da Karen Şarhon tarafından yüklenen eğitim videoları var” diyor.

Listeden konuşabilen birine ulaşamadığımız tek dil Hertevince oldu. Aldığımız bilgilere göre Siirt’te konuşulan bu dilin 5 yıl önce son iki konuşanı vardı, biri vefat etti diğeri de Adana’ya göç etti.

Kaynak: hürriyet