Medyaradar'dan Murat Tolga Şen, televizyonların gündüz kuşağında Müge Anlı'yı taklit eden programlar arasındaki mücadeleyi yazdı. İşte o yazı:

Defalarca yazı konusu yaptım, gündüz kuşağındaki cinnetin dozu artarak devam ediyor. Müge Anlı ve Esra Erol’un açtığı yola giren ve kendini mazlumların koruyucusu ve kurtarıcısı ilan eden başkaları da var.

Didem Arslan Yılmaz’la Vazgeçme, Fulya ile Umudun Olsun, Ece Üner ile Susma… Herkes kurtarıcı rolüne soyunmuş ama bana sorarsanız herkes ismini markasını parlatmanın derdinde.

Kraliçe yokken sarayda dolaşan prensesler…

İsmini saydığım bu üç kadın programcı arasında kıyasıya bir rekabet var. Reyting tablolarına baktığımda gördüğüm şey şu; Didem Arslan Yılmaz, Fulya Öztürk ve Ece Üner’e fark atıyor.

Çünkü gündüz kuşağı seyircisinin aradığı bir şey var; samimiyet! O duygu geçmezse ağzınızla kuş tutsanız da yaranamıyorsunuz. Müge Anlı gibi duruma-konuya-konuğa hakim, otoriter ama sonra da ona gidip sarılacak kadar samimi iseniz seyirci size bayılıyor ve reyting dağının zirvesine taşıyor.

Didem Arslan Yılmaz, halk tipi Müge Anlı olmaya çalışıyor!

Müge Anlı ve Esra Erol’un yokluğunda bu tarzı en iyi uygulayan isim Didem Arslan Yılmaz… Konuğuna abla-arkadaş gibi davranmasını biliyor. Bazen bunun dozunu kaçırıyor, sunucunun bu kadar sokak ağzıyla konuşması kimine batabilir ama reyting aldığı için böyle devam edecektir. En büyük sorunu, kendi cümlelerini çok sevdiği için konuğu konuşurken dinlememesi ve anlattığı şeyi bir daha anlattırması. Bu biraz asap bozucu ancak oltasına devasa bir reyting balığı takıldı.

Didem Arslan Yılmaz’ın programı, küçük yaşta çocukların uğradığı tecavüz ve istismarı konu ettiği “Elmalı Davası” sayesinde Ağustos ayında çok izlendi ve rakiplerinin elinde bu kadar güçlü bir konu olmadığından reytingleri fark attı. Didem Arslan Yılmaz’ın son yayını Fulya Öztürk’ün iki katı, Ece Üner’in ise üç katı daha çok izlendi.

Fulya Öztürk, düğüne gider gibi giyinip dert dinliyor!

Evet, Fulya Öztürk başarılı bir muhabir, tam bir saha elemanı ama Fox’un stüdyosuna düğüne gider gibi girmek ona yaramamış. Abartılı saç stilleri ve makyajı yüzünden konuğu ile arasına hemen bir barikat kuruyor. Sahadaki Fulya ile stüdyodaki Fulya iki ayrı kadın gibi...

Fulya Öztürk’ün son birkaç programını izledim; sessiz sinema döneminde bile bu kadar abartılı jest ve mimik kullanımı yoktu diyebilirim! Diksiyonu hep sorunluydu. Hani, “ya seversin ya nefret edersin” derler ya öyle… Şu an yayına devam edebilecek kadar reyting alıyor ancak iyi konu yakalayamaz ise kraliçeler geldiğinde işi çok zor.

Sosyal Medya Ece Üner’e reyting getirmedi!

Ece Üner’e gelince, onun programının ilk bölümüne tam sayfa kritik yazmıştım. İyi başlamadı ve motorları çalışmayan bir uçak gibi süzülerek devam ediyor. İzlenme oranları günden güne düşüyor, bu şekilde giderse kurtarıcı melek kıyafetini yakında çıkarması gerekecek. Peki, neden? O yazıda da yazdığım gibi; samimi değil, üsttenci bir bakışı ve duruşu var ve hem konuğa hem de seyirciye oynuyor gibi duruyor.

Bunlar zamanla düzelecek şeyler değil. Bu format ona uymadı o kadar. Sosyal medyadaki etkisini programına taşıyamadı çünkü Demirören’in Kanal D’si takipçilerinin onu görmek istediği kanal değil! Müge Anlı sabahın reytingini alıyor ama onun saatindeki Esra Erol ekrana döndüğünde rekabet etmesi imkansız. Cinnet kraliçelerinden ilk düşecek olan o.

Gündüz kuşağı değil cinnet kuşağı…

Yukarıda bahsettiğim üçlünün Müge Anlı ve Esra Erol’u taklit ettiği bariz ancak farklılaşmak istedikleri noktalar da var. Müge Anlı daha çok adli vakalara eğiliyor. Didem Arslan Yılmaz ve Fulya Öztürk de buradan yürümek istiyor. Ece Üner ise ülkemizdeki kadınların uğradığı haksızlıklara, yaşadıkları şiddete odaklanarak fark yaratmaya çalıştı ama bu samimiyetsiz görünme hali yüzünden koruyucu değil de sömürücü gibi görünüyorlar ki ben de asıl derdin sıradan insanların acılarını sömürerek reyting sağmak olduğunu düşünüyorum.

Tekrar yazmak ihtiyacı duyuyorum; toplumsal adaletin sağlanamadığı, kadın ve çocuk haklarının korunamadığı bir ülkede yaşıyoruz. Buradaki açığı gören televizyoncular gündüz kuşağını cinnet kuşağına çevirmekten geri durmuyor. Bu iş, onunla susma, bununla vazgeçme, şununla korkma diye devam edecek ancak bu programları yapanlar dahil herkesin sinirleri fena halde bozulmuş durumda…

Televizyonda gündüz fakir ve eğitimsiz insanların, akşam ise zenginlerin dertlerini izliyoruz. Aşk-ı Memnu’da bir Bihter-Behlül sekansının ardından bir de Beşir sekansı izler gibiyiz. Televizyon kanallarının günlük yayın akışı devasa bir drama dizisinin parçaları gibi.

Gündüz gerçek akşam kurgu cinnetler ama hepsi sadece reyting için!