Onlar bembeyaz saçlarıyla bükülmüş belleriyle, yüzlerindeki derin çizgileriyle, geçmişimizin mihenk taşlarıdır. Şöyle bir yaklaştığımızda şefkatli kucaklarına, ulu bir çınarın görkemliliğini görürüz. Yüzlerinin her çizgisinde, bir hatıranın izlerini yakalarız. Onları aksakallarıyla kimi zaman bir caminin penceresi önünde, yıkanmış gün ışığında kuran okurken veya evin sedirinde beyaz örtüler içinde dua ederken görürüz.
                
Kimi zaman bir minarenin gölgesinde, halen dimdik ayakta ve heybetlidir gözümüz
de.  Nasırlaşmış ellerindeki tespihleri saman yıldızı gibi yol gösterir, huzura doğru çekilen her tanesi, çilenin sabır yükünü taşır.
                       
Bazen de evlerimizde nur yüzlü ninelerin eğirdiği kirmanda dünyaları yakalarsı
nız. Torunlarına anlatacak ne çok şeyleri var; Deli Dumrul, Hayber Kalesi, Battal Gazi hep onların ezberindedir.  Çocuklarımız bu yüzden daha da mutludur ninelerin dizlerinde. Onlar evimizin başköşesinde, bizlere huzur ve güven veren manevi mimarlarımızdır. Beyaz yazmalarıyla, saf güzellikleri, abdestli yüzleriyle mana nın derinliğine inersiniz.
 Kimisi oğlunun yanında, kimisi kızının yanında, ömrünün son günlerinde onlara, manevi bir destek, bir güç oluverirler. Salâvatlı ağızlarıyla, bereket kazanan evlerimiz, yuvalarda bu yüzden birlik, düzen ve kanaati görürüz.
                         
Bazen de ömürleri sonbaharında bir karı kocayı ahşap bir evin, sofasında
dertleşirken izleriz. Karıkoca üç beş kuruş emekli aylığı ile geçinmeye çalışırlar. Yaşlı teyze
nin romatizmalarının ağrısı, ahşap evin gıcırdayan tahtalarıyla bir acının sesi olur.
                      
Bir evin penceresinde hep birilerini gözleyip, beklemektedirler. Kapılarının
çalınması onlar için ne büyük mutluluktur, ömrü ahirlerinde, yakınlarının gelişini iyi görmeyen gözleriyle bile hissederler ve sevinirler.
               
Evlerinin bahçesinde ki ağacın dallarında geçmişin anıları yeşerir. Bazıları da beyaz örtülü sedirlerde, ilaç kokan odalarda bıkkınlığın ve yalnızlığın tedirgin dünyasında
 hiç kavuşamadıkları huzuru ararlar. Bir huzur evinin soğuk, sancılı duvarlarını arasında
hep birilerini beklemektedirler. Terkedilmişliğin acı, dolu türküsüyle, yaşamaya çalışan yaşlılarımızla sohbet ettiğimizde, yüreklerindeki yalnızlık içimize akıverdi, ağıt olurcasına.
         
Hemen hocamdan duyduğum bir ayet aklıma geliyor;  “Onlara acıyarak alçak gönül
lülük kanatlarını ger ve rabbim küçükken beni yetiştirdikleri için, sende onlara merhamet et de” buyrulmuştur.      
        
Huzur evinde yaşlılarımızın bizimle paylaştıkları söyleşinin halkalarındaki pırıltılar idi.
Umarız bu halkalar büyür, gönlümüze yerleşir. Bu halkanın zincirlerini kırmayalım, çünkü onlar geçmişimizle bizi buluşturan, hücre dokularımızdır.
         
Bütün ana babaların ellerinden öpüyorum, göç etmiş yaşlılarımıza Allah’tan tan rahmet diliyorum.
Şiirimden birkaç mısra ile hoşça kalın diyorum!
 
Sessiz bir dünya içinde
Bir kuş gibi kaybettik yaşlıları
Fatiha okuyanı yoksa, eğer
Selvi ağacıyla ağlaşır mezar taşları
Sahipsiz duaların habercisi gibi
Yoldaştır onlara Yusufçuk kuşları