Mevcut siyasi partiler ve seçim kanunu, seçme yetkisini halkın elinden alarak, liderlere vermiştir. Bu durumda seçilmek isteyen belediye başkanı veya milletvekili halktan önce parti liderine karşı sorumluluk hissetmektedir. Çünkü aday olabilmenin olmazsa olmaz şartı, liderine kendini beğendirebilmektir, halka değil. Oysa demokrasi sözcüğünün kelime anlamı halkın gücü demektir. Bu durumda bizdeki demokrasi değil, liderokrasi mi oluyor, yani liderlerin gücü. Tabi ki liderlere bu gücü veren de mevcut siyasi partiler ve seçim yasalarıdır. Gücünü liderinden alan milletvekilleri halkın temsilcisi olma vasfını taşımamakta, bundan dolayı halkın iradesi değil liderin iradesi mecliste temsil edilmektedir. Lider milletvekilinin üzerini çizerse, mevcut siyasi partiler kanununa ve seçim yasalarına göre, mümkün değil bir daha seçilemez. Bu durumun istisnası olarak bağımsız aday olabilir o yol ise daha önce liderine biat etmiş bir milletvekilinin cesaret edebileceği bir şey değildir. Çünkü daha önce halkın değil liderinin milletvekili idi. Yıllardır söylenir siyasi partiler ve seçim yasaları, Avrupa Birliği Kriterlerine uygun hale getirilsin diye, sokaktaki kokoreççiyi bile Avrupa Birliği Kriterlerine uygun hale getiren yasa yapıcılarımız, maalesef seçim yasalarını halkın gücünü yönetime yansıtacak, temsilde adalet ilkesine, uygun düzenlemeleri yapmadılar. Mevcut durum üzerinden değerlendirme yaparak kritik soruyu soracak olursak, temsilde adalet ilkesini hayata geçirecek yasaları çıkartmayı kim isteyecek, tek seçici durumunda olan parti liderleri mi, yoksa liderlerine göbekten bağlı milletvekilleri mi? Bu sorunun cevabı normal şartlarda evet olmalıdır, ülkesini ve halkını seven, demokrasinin erdemlerine inanan her lider ve her milletvekili en kısa sürede siyasi partiler ve seçim kanunlarını demokratik sistemin ruhuna uygun hale getirmek için çaba sarf eder, yok eğer liderler, ellerindeki krallara layık gücü kaybetmek istemezlerse, milletvekilleri de halkın iradesini değil liderin iradesini kazanmak kolay derlerse, elbette değiştirmezler. Peki, siyasi partiler ve seçim yasaları seçme ve seçilme gücünü halka vermezse ne olur? Nasıl bir toplum olacağımızı belirleyecek kavşak noktası bu sorunun cevabında yatmaktadır. Demokrasi kültürünü yaşayarak öğrenme yolumuz açıldığında: Kendi haklarını bilen, bu haklarını sonuna kadar koruma bilincinde olan , rekabetçi dünya milletleri arasında ezilmeden kendine yer bulabilen, her bireyinin yaşam standardı kabul edilebilir seviyelerde olan, işsizlik kelimesi dağarcığında bulunmayan, darbe kelimesini siyasi sözlüğünden çıkarmış, depremlerde göçük altında kalma korkusu yaşamayan, şehirleri belediye encümenlerince katledilmemiş, kızları üniversite kapısında beklemeyen, onurlu yaşamanın tadını almış, bireysel özgürlüğün bilim ve sanatla bağlantısını keşfetmiş bir halk haline geleceğimiz kesindir. Aksi durumda ne olacağımızın cevabını istemeyin onu zaten şu an yaşıyorsunuz. Mevcut durumdan memnunsanız kim ne diyebilir ki size”¦?