Bu yazıda önce üç başlık altında üç somut (müşahhas) ya da soyut (mücerret) gözlemlerimi aktaracağım. Ardından da nereden ve nasıl baktığımızın önemini anlatacağım.
 
1-İki hafta önce, Almanya'da idim. Almanya'dan bakınca Ülkemize bakışımız daha da değişiyor. Ülkemizin daha da gelişmesini ve sistemli, prensipli ve sağlam kurumsal yapısı olan bir duruma gelmesini istiyorsunuz. O anda bulunduğumuz şehir ile yaşadığımız şehri yani Ankara’yı karşılaştırdım ve Ankara’yı bazı noktalarda çok noksan buldum. Alt yapı ve mimari yönden bulunduğumuz o şehri çok gelişmiş buldum. Geçen hafta Kahramanmaraş'taydım. Oradan Ankara’ya bakınca Ankara bir Avrupa şehri gibi göründü. Eminim ki, Şam, Bağdat gibi bir şehre gidip oradan Kahramanmaraş'a baktığınızda, Kahramanmaraş bir Avrupa şehri gibi görünür. Suriye, Irak gibi Ülkelere gittiğimizde ve oradan baktığımızda, Ülkemiz elbette Avrupa Ülkesi gibidir. Nereden ve nasıl baktığınız önemli.
 
2-Politikacıların vaat ve nutuklarını dinlerken sinirleniyorsanız, fikri gelişme bakımından oldukça geride bir yerdesiniz. Politikacıların vaat ve nutuklarına yalnızca tebessüm ile karşılık veriyorsanız, fikri gelişme bakımından oldukça ileridesiniz. Burada da nereden ve nasıl baktığınız önemlidir. Politikacıya bir Devlet adamı gibi değil de, oy peşinde ve seçim kazanma telaşındaki bir kişi olarak bakarsanız, ona kızmaz ve sinirlenmezsiniz. Ancak onu bir Devlet Adamı sanır ve öyle bakarsanız elbette sinirlenirsiniz. Halbuki, siyasetçi ayrıdır, politikacı ayrıdır. Siyasetçi aynı zamanda Devlet adamıdır. Ancak politikacı Devlet Adamı değildir.  Herkes politikacı olabilir, ancak herkes Devlet Adamı olamaz. Bakış açısına göre durum değişir.
 
3- Birkaç yıldır Ülkemizde meşhur bir tartışma var. “Başkanlık Sistemi mi olsun? Parlamenter sistem mi olsun?” Bu tartışmalar "harala gürele" devam ediyor. Bu tartışmaları iç sızıları ve acı tebessümlerle izliyorum. Hangi sistem olursa olsun, ne değişecek? Yönetenlerin ve yönetilenlerin zihniyet ve mantığı aynı kaldıkça ne değişir ki? Platon, Devleti "Bilgeler" yönetsin diyor. Platon Bilge olduğu için böyle ifade ediyor. Ben de “Şair Yazar ve Aşık Sandalî” olarak, Devleti "Aşıklar" yönetsin diyorum. Sistemin adını da buldum; B”aşk”anlık. Nasıl iyi bir sistem değil mi? Aşka ve sevgiye dayanan bir sistem bu. Tabi bunlar bir latife. Bir şaka. Şaka da olsa gerçekli payı yok da değil. Zihniyet çok önemli. Zihniyet insanın bakışını ve duruşunu değiştirir. Zihniyeti gelişmemiş ve basit düşünen bir insan ile, zihniyeti gelişmiş ve geniş düşünen hiçbir olur mu olmaz. Sevgiyle ve aşkla bakan ile kin ve nefretle bakan hiçbir olur mu? Olmaz elbette. Nereden ve nasıl baktığımız burada da önem kazanmaktadır.
 
Bu üç başlık altında şunu ifade etmek istiyorum. Bir konuya ve duruma içeriden bakmakla, dışarıdan bakmak aynı değildir. Bir yere aşağıdan bakmak, yukardan bakmak aynı değildir. Bir konuya bilenlerin bakışı ile bilmeyenlerin bakışı aynı değildir. Mesela, bir köşke içeriden bakmakla, köşkün dışına çıkıp da mesela, bir tepeden o köşke bakmak aynı değildir. Bir köşke bir inşaat ustasının bakışı ile bir sosyologun bakışı aynı değildir. Bir sistemi içeriden eleştirmek ayrıdır, dışarıdan eleştirmek ayrıdır. Sistemin içindekiler, sistemi doğru ve sağlıklı eleştiremezler. Konuya bütüncül ve kapsamlı bakmayanlar o konu hakkında sağlıklı bir sonuca varamazlar.
 
Sağlıklı değerlendirme yapmak, durum ve olaylara net bakmak için, gezmek, okumak, araştırmak ve bilmek gereklidir. Ya da elinizde sağlam bir ölçüt, sağlam bir kriter olmalıdır.
 
Burada Hz. Mevlana (ra)nın Mesnevisinde geçen bir olayı nakledeyim: “Hayatında hiç fili görmemiş dört kişiyi karanlık bir ahıra almışlar. O ahır kapkaranlık ve ahırda bir fil bulunmaktadır. O dört kişi hayvanın çeşitli yerlerine dokunmaya başladılar. Birisi еlinе hortumunu gеçirdi: “Bu bir oluk” dedi. Diğeri filin kulağını yakaladı: “Bu bir yеlpazе” dedi.  Filin ayağını yakalayan ise, “bu bir dirеk” dedi. Sonuncusu ise, filin sırtına dokunmuştu, “bu bir tahta” dedi. Herkеs filin nеrеsinе dokunduysa ona görе anlatmaya başladı. Halbuki hеrkеsin еlindе bir mum olsaydı, sözlеrindе aykırılık kalmazdı.”
 
Evet, o kişilerin ellerinde mum olsaydı, ihtilaf kalmazdı. Ellerinde sağlıklı değerlendirme için bir kıstas, bir kıyas olsaydı, böyle bir ihtilafa düşmezlerdi. Olaya tepeden ve net bir şekilde baksalardı, “şu nesneyi alın da dışarı çıkarın, aydınlıkta bakalım” deselerdi, bakışları daha sağlıklı olurdu. O nesneyi bilselerdi hiçbirisi ihtilafa düşmezdi.
 
Bilmek çok çok önemlidir. Bilmek için de düşünmek, okumak, araştırmak, gezmek ve kıyaslamak gereklidir.
 
Yazımı bir ayet-i kerimenin mealiyle sonlandırıyorum:  “De ki: "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”