Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın tahliye edilmesine yönelik karar veren hakimin “Pensilvanya’dan talimat aldığına” yönelik iddiasına "O bilgilere ben şahsen sahip değilim.” diye cevap verdi. Bakanlar Kurulu sonrası konuşan Arınç, "Pensilvanya’dan talimatlı mı şeklinde bir sözünüz var. Onu sayın başbakanımız bir mitingde ifade etti. O konuda yeterli bilgiye sahip değilim. Ancak bu bilinen iki hakimin Urfa’dakinin yaptığından haberim yok, iki hakimin böyle bir kumpası kurabilmelerinin adeta yukarıdan aşağıya bir irade birliliği içerisinde cereyan edebileceğini gösteriyor. Ama bu tür iddiayı sayın Başbakanımız elindeki bilgilerle mutlaka yakinen biliyordur ve takdir ediyordur. O bilgilere ben şahsen sahip değilim.” diye konuştu.

62. hükümetin Bakanlar Kurulu, son kez toplandı. Çankaya Köşkü’nde Başbakan Davutoğlu başkanlığında gerçekleştirilen toplantının ardından Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, son kez bu sıfatıyla basının karşısına çıktı. Arınç’a basın toplantısında ilk olarak Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca hakkında 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin verdiği ’tahliye' kararı soruldu.

"HSYK’NIN TOPLANTISI DOĞALDIR"

Arınç ilk olarak “Bu bakanlar kurulu gündeminde ayrıntılı olarak görüşülmedi. Ancak HSYK’nın sanırım 2. Daire’sinin bir toplantı yapacağı ve bu toplantıda bu hakimlerle ilgili bir karar alıp almayacağı merak konusuydu. Toplantı devam ederken HSYK ilgili dairesinin 3 hakim hakkında açığa alma diye bir karara vardığı ifade edildi. İstanbul 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimleri, ki isimlerinden basından da bahsediliyor, bir de Şanlıurfa’daki bir hakimle ilgili olarak, toplam 3 hakimle ilgili açığa alma kararı verilmiş. Yeni HSYK kanunumuzda 2. Daire’nin yetki gasbında bulunan kişilerle ilgili olarak yeterli bilgi ve belge varsa böyle bir kararı alması doğaldır. Şimdi dosyayı 3. Daire’ye havale etmesi ve 3. Daire’nin de HSYK müfettişlerini görevlendirerek onların vereceği karara göre bu kararın sonuçlarını da ortaya koyması gerekiyor.” yorumunu yaptı.

"BU KEENLEMYEKÜN BİR KARARDIR"

Arınç, mahkemeler arasındaki yetki tartışmasına ilişkin ise şöyle konuştu: “Bir defa yetki gasbı; yani Sulh Ceza Hakimlerinin yetki alanında bulunan bir kararı tamamen yetkisiz sayılan asliye ceza mahkemesi hakimi vermişse, bu keenlemyekün denen hukukta yok hükmünde verilen bir karar demektir. Esasen HSYK’nın ilgili dairesi de zannediyorum ki buna dayanarak bir karar vermiştir. Yani bildiğiniz gibi 2014’ün ilk çeyreğinde bir kanun çıkarılmıştı. Tutuklama veya tahliye ilgili kararlar diğer mahkemelerin yükünü azaltmak ve daha süratlendirmeyi takip etmek üzere sulh ceza hakimliklerine verilmişti. Sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış münhasıran sulh ceza hakimlikleri kurulmuştu. Bir buçuk yıldan bu yana sulh ceza hakimleri görev başındaydılar.” dedi.

"ADETA KUMPASA DÖNÜŞMÜŞ"

Arınç, kararın nasıl alındığına yönelik yorumunda ise, “Esasen burada şöyle bir yol takip edilmiş. Bu takip edilen yolun ne kadar dolambaçlı olduğu, adeta bir kumpasa dönüştüğü de görülebiliyor. Verilen dilekçeler doğrudan asliye ceza hakimliğine verilmiş ve burada 10 sulh ceza hakimi, yani kendilerinin önüne bir karar geldiğinde karar vermesi gereken 10 sulh ceza hakimi hakkında da reddi hakim talebinde bulunulmuş. Asliye ceza hakimi de işte bu ismi geçen kişilerden birisi de bu talebi yerinde görmüş ve 10 sulh ceza hakiminin hepsinin reddi hakkında uygun karar vermiş. Bunun üzerine de diğer asliye ceza mahkemesi hakimi gelen talepleri uygun karşılamış ve hepsinin tahliyesine karar vermiş. Bir defa nereden bakarsanız bakınız, hukuku kanunu açıp okuduğumuzda ki elbette çok önemli bir olaydır, bu belki yargı tarihinde ilk defa görülmektedir, yani içinizden birinin hakim kılığına girerek karar vermesine benzer bir şekilde inşallah yanlış benzetmemişimdir, Ahmet’in vereceği kararı sulh ceza hakimi olarak söylüyorum, hiç yetkisi olmayan Mehmet’in vermesi gibi bir hukukta yetki çalınmasından bahsedilebilir. Yani sulh ceza hakimlerinin önüne gittiği zaman bunlar nasıl olsa bu tahliye taleplerini reddedecektir diye düşünenler o sulh ceza hakimlerini toptan reddetmek gibi bir yolu seçiyorlar. Önceden ayarlanmış bilinmiş ilişki kurulmuş bir başka hakim de ‘haklısınız bu 10 tane sulh ceza hakiminde iş yok bunlardan beklediğiniz kararı çıkaramazsınız. Ben onların hepsi hakkındaki ret talebinizi reddediyorum ve sizin tahliyenize karar veriyorum’ demiş. Akla zarar bir iş. Olmaması lazım. Çünkü kanunen münhasıran sulh ceza hakimlerinin bu tür taleplere bakması ile ilişkili bir buçuk yıl kadar önce çıkardığımız kanunun uygulandığını veriyoruz, biliyoruz. Daha sonra sulh ceza hakimleri onlar böyle bir kararı yok hükmünde saydılar. Tahliye müzekkereleri geri alındı ve tahliyeler gerçekleşmedi. Gözü karalığın bu kadarına pes denir. Ama bunu yargıç kılıklı insanların yapması hakikaten yargıya duyulan güvenin gittikçe dip yaptığı Türkiye’mizde örnek bir olay olarak anlatılsa da yeri vardır. Çok üzgünüm. Çünkü bugün Anaysa Mahkemesi kuruluş yıldönümünde sayın başkanı dinlerken ne kadar hoşuma gitti ve ne kadar takdir ettiysem, böyle bir olayın yargı içerisinde yaşanmış olması da aynı şekilde utanç vericidir. Bundan dolayı Türk yargısı kendisini süratle yenilemeli bu yıpratılmaya karşı koyabilmelidir. Bunlara direnmek mümkün değil, esasen direnebilecek durumda da değiller.” ifadelerini kullandı.

Bülent Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun tahliye kararı veren hakimlerin “Pensilvanya’dan talimat aldığı” iddiasına ilişkin soruya ise şu cevabı verdi: "Pensilvanya’dan talimatlı mı şeklinde bir sözünüz var. Onu sayın başbakanımız bir mitingde ifade etti. O konuda yeterli bilgiye sahip değilim. Ancak bu bilinen iki hakimin Urfa’dakinin yaptığından haberim yok, iki hakimin böyle bir kumpası kurabilmelerinin adeta yukarıdan aşağıya bir irade birliliği içerisinde cereyan edebileceğini gösteriyor. Ama bu tür iddiayı sayın Başbakanımız elindeki bilgilerle mutlaka yakinen biliyordur ve takdir ediyordur. O bilgilere ben şahsen sahip değilim.”