CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Mecliste basın toplantısı düzenledi. Başkanlık, Yarı Başkanlık ve Parlamenter sistem olarak adlandırılan hükümet rejimlerinin temsili demokrasinin yönetim şekilleri olduğunu dile getiren Kart, bu yönetim şekillerinin demokratik olup-olmadığını belirleyen ölçüler-mekanizmaların kurumsallaşabildiği ve bağlı olarak da uygulanabildiği takdirde orada gerçekten demokratikleşme ve demokratik yapıdan söz edilebilir olduğunu söyledi.

Demokratik bir Başkanlık Sisteminde; Başkanın Meclisi fesh etmesinin söz konusu olamayacağını vurgulayan Kart, "Kararname düzenleme yetkisi yoktur. Yargıyı şekillendirmesi söz konusu olamaz. Bu 3 temel yetki verildiği ve yukarıda sözü edilen fren denge mekanizmaları işletilemediği takdirde; Güney Amerika’da uygulaması ortaya çıkan yapısal sorunların doğması kaçınılmazdır. Bu tür düzenlemeler Kişisel İktidarların Kurumsallaşmasına yol açmaktadır. Bu değerlendirmeyi, Türkiye Barolar Birliğinin 12-13 Ocak 2007 tarihinde Ankara’da düzenlediği Sempozyumda Konuşmacı olarak Sayın Burhan Kuzu da dile getirmiştir. Aynı sakınca ve sonuçları, sayın Kuzu, Türkiye İçin Başkanlık Sistemi başlıklı kitabında da dile getirmiştir. Mayıs 2007 Anayasa değişikliklerinde, Anayasal sistemimizin ucubeye dönüştüğünü itiraf eden Komisyon Başkanı, aslında çaresizlik içindedir ve bana göre ayrıca da sorumluluk psikolojisi içindedir. AKP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunduğu Taslak ve bugün başta Burhan Kuzu olmak üzere AKP Sözcüleri tarafından dile getirilen önerilerin; demokrasiyle ve Kuvvetler Ayrılığı sistemiyle uzaktan-yakından ilgisi yoktur. Türkiye’de özellikle 15 Ağustos 2014 tarihinden sonra şekillenen Anayasal Darbe durumunu, yeni önerilerle yasal-anayasal hale getirme girişimleri söz konusudur." diye konuştu.

"Türkiye Cumhuriyetinin Anayasal Kurumları maalesef işlevini kaybetmiş, askıya alınmış durumdadır." diyen Kart, şöyle devam etti: "Başbakanlığın 2012/15 sayılı genelgesi bu durumu gösteren en dramatik belgelerden birisi olarak halen geçerliliğini sürdürmektedir. 15 Ağustos 2014 tarihinden sonra yaşanan ve giderek kronik hale gelen Anayasal Darbe süreçleri, Bank Asya’ya el konulması gibi olaylar gözönüne alındığında; yapılmak istenilen düzenlemenin niteliği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de bu girişim yoluyla; demokrasi, Temel Hak ve Özgürlükler ve toplumsal barışımız gırtlaklanmak-boğazlanmak istenilmektedir. Kişisel ve siyasi çıkarlar uğruna ve bir kadronun koruma altına alınması amacıyla, bu girişimler yapılmaktadır. Öte yandan, Başkanlık sistemiyle daha hızlı bir kalkınmanın ve refahın geliştirileceği yönündeki görüşlerin de ciddiye alınır bir yönü yoktur. Parlamenter demokrasiyle yönetilen ülkelerin ortalama kalkınma hızı da yaklaşık 1.5 puan daha yüksektir. Bu konuda Cambridge Üniversitesinde 2009 yılında yapılan araştırma, bu sonuçları ortaya koymaktadır. Akademik anlamda saygınlığı olan bir çalışmadan söz ediyoruz. Türkiye’nin sorunu, Başkanlık sistemi arayışı ya da girişimi değildir. Sorunun esası şudur; Halkın 12 yıl boyunca verdiği desteğe rağmen, Türkiye, AKP tarafından iyi yönetilememiştir. Esasen, AKP, başlangıçtan itibaren Türkiye’yi daha iyi yönetmek-hukuka uygun yönetmek hedefi içinde olmamıştır. Örtülü gündemi hep Devleti ele geçirme hedefi olarak varlığını korumuştur. 2008-2009’lu yıllardan sonra bu hedef bariz bir hal almıştır. Türkiye, bu gün bu tahribatın sonuçlarını yaşamakta, bedellerini ödemektedir. Bu fotoğraf artık tüm dinamikleriyle ortaya çıkmıştır. Kifayetsiz ve Muhteris kadroların, Türkiye’yi gırtlaklamasına-boğazlamasına fırsat vermeyeceğiz. Türkiye’nin demokrasisinde, toplumsal barışında yaratılan bu tahribatı; yine hukuk ve siyaset yoluyla ve demokrasi içinde kalarak; toplumsal barışımızı koruyarak bu mücadeleyi bundan böyle de sürdürmeye devam edeceğiz."

'İNTİKAM ALMAK UĞRUNA, KENDİSİNİ, AİLE BİREYLERİNİ, YAKIN KADROYU KORUMAK UĞRUNA ANAYASAL KURUMLAR ASKIYA ALINIYOR'

Bank Asya'ya yönelik operasyonun sorulması üzerine Kart, "Anayasa bir yana, adli anlamda Cumhurbaşkanı düzeyinde manipülasyon yoluyla Türkiye'nin bütçesine, kamu idaresine zarar verilmiştir. Bunlar 2001 krizinden farklı olan durumlar değil. En üst düzeyde Cumhurbaşkanı ile hukuk ve yatırım güvenliği yok ediliyor. Bu vahim ve acı bir durum. Kişisel intikam uğruna yapılıyor. İntikam almak uğruna kendisini, aile bireylerini, yakın kadroyu korumak uğruna Anayasal kurumlar askıya alınıyor, hukuk ve yatırım güvenliği yok ediliyor. Anayasal kurumlar Recep Tayyip Erdoğan'ın izni doğrultusunda görev yapmaktadır. Türkiye nereye kadar sürdürülebilir, bu sürdürülemez. Büyük fotoğrafa göre tavrımızı ortaya koymak zorundayız." dedi.

Şeffaflık paketinin ertelenmesi konusundaki soruya Kart, "Cumhurbaşkanı 'sen ne yaptığınızın farkında mısın Ahmed diyor, haddini bil karıştırma diyor, şeffaflık nereden çıktı.' Cumhurbaşkanı tırnak içinde 'kendine yakışanı yapıyor' hep yaptığını yapıyor. Şu iki hadise bile aslında AKPnin fotoğrafıdır. Bir suç halidir." karşılığını verdi.

Solda birlik girişimi konusundaki soruya ise Kart, "Elbette ittifaktan öte bir seçim zemininde, sandık zemininde bir işbirliğini yakalamak Türkiye'nin acil ihtiyacı ve gündemidir. Tüm siyasi partilerin egolarını aşarak Türkiye'nin demokrasi toplumsal barışı adına böylesi kritik dönemde bu işbirliğine katkı sağlamaları gerekir. En büyük sorumluluk CHP'ye düşmektedir. Bu sorumluluk anlamında üzerine düşen görevi CHP yapacaktır, yapmalıdır." karşılığını verdi.

Milli Piyango çekilişlerinde şaibe olduğunu 2012 yılında soru önergesiyle gündeme getiren CHP'li Atilla Kart, yurtdışına kaçan bir Milli Piyango mensubunun itiraflarının sorulması üzerine "Milli Piyango hesap vermesi gereken kurumlar, milletvekiline dava açıyor. Bu cüreti, şımarıklığı nereden buluyor? Çünkü siyasi otorite onu denetlemiyor. Çünkü AKP iktidarından besleniyor. Açıklama yapacak olan Maliye Bakanlığı, hükümettir. İki yıldır bunu soruyoruz. Ama hükümetten tık yok, cevap yok. AKP milletvekillerinden tarafıma gelen 'Aman abi bunun üzerine git' deniyor. Ancak bunu söylüyor üzerine düşeni yapmıyorlar. 17/25 Aralık'ın başka bir versiyonudur." diye konuştu.