Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'Yeni Türkiye Yolu'nda konuşmasıyla hükümetin bu zamana kadar yaptıklarını ve bundan sonraki hedeflerini anlattı. Davutoğlu, özellikle yurtdışı temasları ve teşvik paketleriyle ilgili açıklamalarda bulundu.

Davutoğlu'nun konuşması şöyle:

"Değerli vatandaşlarım, tekrar hayırlı akşamlar diliyorum. Bu yılın ilk ayının sonunda birlikteyiz. Eskilerin güzel bir tabiri vardır, güzel başlangıçtan sonra hep akıbet hayır ola denir.

Öncelikle vatandaşlarımıza hitap ederken hep bir ay içinde ülkemizin ve Avrupa’nın değişik köşelerinde vatandaşlarımızla buluşmamız aklıma geldi. 9 vilayetimize ziyarette bulundum bu ay içinde. Ülke dışında Avrupa’da da yurt dışı temaslara da ayrıca değineceğim ama 5 ayrı şehirde vatandaşlarımızla kucaklaştık. Çok zorlu günler sonrasında ne zaman vatandaşlarımızla kucaklaşsam ya da şimdi sizlerle olduğu gibi hitap etme imkanı bulsam yeniden enerjiyle doluyorum. Bu aslında siyasetin, devlet hayatının en önemli prensibi. Enerjiyi halktan alacaksınız ve enerjinizi halk için kullanacaksınız.

Bu ay içinde Mersin, Osmaniye, Aydın, Muğla, Tekirdağ, Diyarbakır, Batman ve İzmir ve Manisa’da ziyaretlerde bulundum. Dikkat ederseniz ülkemizin her köşesi, toplumumuzun her kesimi, güzel coğrafyamızın her dağı ve tepesiyle, nehriyle buluşmak demek bu. Aydın’da Menderes Irmağının, Diyarbakır’da Dicle Nehri’nin kenarında vatandaşlarımızla kucaklaştık. Aydın’da efeler karşıladı bizi zeybeklerle, Muğla’da yiğit kardeşlerimizle buluştum. Osmaniye’de yörük obaları büyük bir yörük şenliğinde bizi bir araya getirdi, Mersin’de Akdeniz sahilinde Akdeniz’in sıcaklığıyla kucaklaştık. Nasıl Osmaniye’de yörük obalarının şenliğinde buluşmuşsak, Diyarbakır’da, Batman’da Kürt, Zaza aşiretlerinin güzel zılgıtlarıyla karşılandık her yerde sevinç vardı, coşku vardı, kutluk vardı. Bir tarafta Tekirdağ’da Evlad-ı Fatihan, diğer tarafta Batman’da Evlad-ı Resul. İzmir’de Cumhuriyetimizin yıldız yükselen şehri, Manisa’da Osmanlı’nın şehzadeler şehri. Her biri bize ait, her biri bizden bir şey söylüyor. Ne zaman zorlukla karşılaşsak her biri sanki manen sesleniyor ve biz buradayız diyor. İşte siyasetin ve devlet sorumluluğunun güzel tarafı bu. Nasıl vilayetlerimizde böylesine bir birlik, beraberlik içinde kucaklaşmışsak Avrupa’ya gittiğimde ki tekrar tekrar bütün vatandaşlarımıza selamlarımı iletiyorum. Zürih’te, Brüksel’de, Berlin’de al bayraklarla Avrupalı salonları dolduran gurbetçilerimiz bu kez bir tek vilayetin değil, Türkiye’nin her yanından aynı kaderi paylaşan kardeşler olarak salonlardaydılar. Ortak iki şey vardı bütün bu ziyaretlerde farklı lehçelerde bile olsa aynı yürekten dua ve salonları, meydanları dolduran al bayrağımız.

Hiç unutmuyorum, Muğla’da Şâhidî Hazretlerinin huzuruna çıkarken yolun kenarına gelmiş olan 90 yaşlarında bir nine yatalak halde beni beklediğini söyleyerek dualar etmişti. Diyarbakır salonunda ise bu kez yine 90 yaşlarında bir dede Kürtçe değişlerle arkamızdan dualar ediyordu. Biz bu duaları almışken, bu yola çıkmışken işte her ay seslendiğimde arkamızda artık 77 milyonu da aşmış olan bu ayki istatistikle nüfusumuzun gücünü hissediyoruz. İzmir’le, Diyarbakır, Tekirdağ’la, Batman arasına psikolojik duvar örmeye çalışanlara fırsat vermesin. Al bayrağımızı bir büyük sembol olarak Avrupa’da yüreklerinde ve ellerinde taşıyan gurbetçilerimize güç versin kuvvet versin. O gurbetçilerimiz ki 70’li yıllarda dövize çevrilir mevduatlarla bir yekun içinde sayılıp, çiziliyordu. Şimdi ise arkalarında G-20 Dönem Başkanlığını üstlenen küresel bir gücün, Türkiye’nin varlığını hissediyorlar.

Buradan bir kez daha ülkemin her köşesindeki, Avrupa’nın her şehrindeki vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum. Hiç merak etmeyiniz, arkanızda kudretli ve şefkatli Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Siz uyurken dahi, uyumayan, rüyasında sizlerle beraber olan, size hizmet etmek için gece gündüz çalışan temsilcileriniz var. Bundan emin olunuz, hiçbir ırk, mezhep, din ayrımı gözetmeden bütün vatandaşlarını bağrına basan bir siyaset anlayışı var.

Bugün geçtiğimiz günlerde bir görevli arayarak bir yakınınız arıyor şöyle bir talep için dediğinde şunu söyledim: Benim artık yakınım 77 milyondur, 77 milyon yakınım var ayrıca özel bir yakınım yok. İşte bizim yaygınlaştırmak istediğimiz, bir muhabbet tohumu gibi bu topraklara ekmek istediğimiz siyaset anlayışı bu.

Yine bu ay içinde gayrimüslim vatandaşlarımızın dini temsilcileriyle bir araya geldik. Geçen ay hatırlarsanız Alevi cemaatimizin entelektüel ve dini öncüleriyle bir araya gelmiştik, hep beraber sohbetler ettik. Gayrimüslim vatandaşlarımızın dini temsilcilerimizle Diyanet İşleri Başkanımızla birlikte çok güzel bir akşam sofrasında birlikte bu toprakların ortak kültürü üzerine konuştuk. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Sünni, Alevi, Türk, Kürt, Arap ve her Balkan, Kafkas, Ortadoğu kavmi, lehçesi, dili bizim dilimizdir. Bu topraklar bağrına bastığı insanlara merhamet aşılayan topraklardır. Biz merhamet siyasetinin bugünkü temsilcileriyiz.

Bu sebepledir ki yurt dışı seyahatlerime değindiğimde önce Paris’te teröre karşı Fransız halkıyla dayanışma için tertiplenen yürüyüşten bahsetmek istiyorum. Evet, Türkiye olarak biz her zaman teröre karşı çıktık, terörden en çok muzdarip olmuş bir millet olarak teröre hiçbir yerde, hiçbir gerekçeyle prim vermedik. Paris’te dünya liderleriyle birlikte yürürken aslında Türkiye adına, İslam dünyası adına hiçbir terör faaliyetinin İslam’la özdeştirilemeyeceği gerçeğini haykırmak için oradaydık. Orada Fransa İslam Konseyi temsilcileriyle görüştüğümde şunu söylediler: Sizin buradaki mevcudiyetiniz bize güç verdi. Yarın işlerimize daha bir başımız dik gideceğiz. Ama burada şuna da dikkatinizi çekerim: Paris’te de, dünyanın her yerinde de alemlere rahmet olan Hazreti Peygambere dönük herhangi bir hakarete hiçbir zaman sessiz kalmadık, kalmayacağız. Fikir özgürlüğü, karşılıklı saygının başladığı yerle başlar. Birbirine saygı duymayan, inançları muhabbetle karşılamayan, inanç farklılıklarından nefret üretmeye çalışan herkese karşı tavrımızda açık ve net olacak. Nitekim Paris’ten, Berlin’e geçtiğimde aynı gün sadece siyasi görüşmeler yapmadım. Ayrıca Berlin merkezinde Mevlana Camii’nde ki bundan birkaç ay önce bir yatsı namazında yakılan camide yaptığım açıklamayla oradaki vatandaşlarımızla, Müslüman kardeşlerimizle her ırktan buluştuğumda söylediğim şeyi tekrar söylüyorum, eğer Avrupa bir gün gerçekten barışa ve huzura kavuşacaksa bu ancak ve ancak İslam dininin Avrupa’nın asli unsurunu kabul etmekle bu gerçekleşebilir.

Sayın Merkel’le ikili görüşmeler yaptık, Sayın Merkel’de İslam Avrupa’nın otantik asli dinidir diyerek bu görüşümüzü de teyit etti, kendisine de orada da teşekkür ettim. Ayrıca Almanya’yla Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Mekanizmasını kurduk. Rusya’yla, Yunanistan’la, Irak’la olan mekanizmayı Almanya’yla da ihdas ettik.

Yine geçtiğimiz ay içinde Almanya’da yaptığım bu görüşmeleri tamamlar mahiyette bu kez Brüksel’e gittim. Brüksel’de biliyorsunuz Avrupa Birliğinde geçtiğimiz yıl içinde bir yönetim değişikliği oldu, aynen Türkiye’de olduğu gibi. Nasıl Sayın Cumhurbaşkanımız halkoylarıyla seçilerek görevine başlamasına müteakip bende Başbakanlığı üstlenmişsem, Avrupa’da da yeni konsey ve komisyon başkanları göreve başlamıştı. Onun için aslında Ekim ayında görevi alır almaz yani 62. Hükümeti kurduktan sonra ilk Bakanlar Kurulunda Avrupa Birliği Bakanımıza Ocak ayını Avrupa ayı ilan ediyorum ve Avrupa’nın büyük merkezlerine giderek Avrupalı meslektaşlarımızla görüşmek ve Avrupa Birliği perspektifimizi bir kez daha Avrupa’nın kalbinde haykırmak istiyoruz demiştim, nitekim programlar ona göre cereyan etti.

Brüksel’de yeni Konsey Başkanı Sayın Tusk ve yeni Komisyon Başkanı Sayın Juncker ile çok faydalı görüşmeler yaptık. Orada yaptığımı görüşmelerde de vurguladım, burada da sizlere hitaben tekrar teyiden söylemek istiyorum, Avrupa bizim asli coğrafyamızdır ve Türkler Avrupa’nın asli unsurlarıdır. Avrupa tarihi bizim arşivlerimiz olmadan yazılamaz, Avrupa’nın geleceği de biz olmadan yazılamayacak. Üyeliğimize engel çıkarabilirler, birçok psikolojik duvar örmeye çalışabilirler, İslam karşıtları, Türk karşıtları Avrupa’da birçok faaliyet içine girebilirler, ama ne tarihi gerçeği örtebilirler, ne bizim irademizi gölgeleyebilirler. Biz Asya’da gerdiğimiz yayı, Avrupa istikametinde attığımız okla bütünleştiriyoruz. Afrika’ya doğru gönderdiğimiz selamla, bütün bir Afro-Avrasya Kıtasının merkez ülkesi olarak her yerde al bayrağı dalgalandırmaya ahdetmişiz. Önümüze çıkarılan engelleri irademizle aşarız, önümüze örülen psikolojik duvarlara merhametimizle aşarız. Hiçbir şey bizim bu kararlı tutumumuzu değiştirmemize sebep olmayacaktır.

Brüksel’de tekrar bütün dosyaları gözden geçirdik, ama eminim sizi ve Avrupa’daki vatandaşlarımızı en fazla ilgilendiren husus vize muafiyeti meselesi, bu konuda da kapsamlı görüşmeler yaptık.

Başka bir ziyareti Londra’ya gerçekleştirdim. Sayın Cameron’la hem ikili ilişkileri, hem bölgesel ve küresel gelişmeleri ele aldık. Bir gün içinde 10’nu aşkın toplantı da yatırımcılarla bir araya geldik, finans kuruluşlarıyla bir araya geldik, uluslararası ekonomi örgütlerinin analistleriyle bir araya geldik. Türkiye’ye yatırım yapan şirketlerle tek tek görüşmeler yaptık. Size bir müjde mahiyetinde memnuniyetle ifade etmek isterim ki, dünya ekonomisi krizdeyken bütün bu yatırımcılar için Türkiye cazip bir yatırım havzası halinde.

Oradan Davos’a geçtik, Davos’ta da siyasi ve ekonomik ağırlıklı görüşmeler yaptık. Şunu da ifade etmek isterim Davos’ta: G-20 Dönem Başkanlığı vasfıyla bulunduk. G-20 Dönem Başkanlığındaki perspektifimizi anlattık. Bu perspektif içinde Türk ekonomisinin getirdiği büyük potansiyeli ve en az gelişmiş ülkelerle, dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında bir adalet köprüsü olacağımızı ifade ettim. Gerçekten bugün dünyada ekonomik adalete her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Avrupa’da ve dünyanın her yerinde aslında aynı prensibi haykırıyoruz. Türkiye olarak haykırıyorduk, şimdi G-20 Dönem Başkanı olarak haykırmaya devam edeceğiz. Eğer uluslararası barış olacaksa, uluslararası huzur olacaksa, insanlık bir kardeşlik geleceğine hazırlanacaksa sihirli kelime açıktık adalet, adalet, adalet.

Maalesef bugün uluslararası ekonomik krizlerin arkasında adaletsizlik vardır. Eğer Sahra Güney Afrika’da 650 milyon kişi hala elektrikle tanışmamışken, sadece New York’un elektrik tüketimi Afrika tüketimine yakınsa böyle bir düzen dünyadan ekonomik düzen beklemek çok zor. Eğer mülteciler Suriye’de, Irak’ta büyük bir çaresizlik içinde komşu ülkelere kaçarken Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi hala hiç bitmeyen kısır hesaplar içine girmişse uluslararası düzeni kurmak çok zor. Davos’ta bunu haykırdık ve adaletin sözcülüğünü yaptık ikili görüşmeler bağlamında.

Ürdün Kralı Sayın Abdullah’la, Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko’yla, Finlandiya, Malezya, Sırbistan ve Yeni Zelanda Başbakanlarıyla ve çok sayıda uluslararası örgüt temsilcisiyle görüşmeler yaptık, Türkiye’nin görüşlerini anlattık. Türkiye’yle ilgili bazı karanlık çevrenin üretmeye çalıştığı algı operasyonlarına karşı gerçeği yüzleri haykırdık, haykırmaya devam edeceğiz. Türkiye aydınlık yüzlü insanların, aydınlık geleceğe yürüdüğü bir ülkedir. Türkiye tarihin derinliğinden, istikbalin aydınlığına yürüyen bir ülkedir.

Bunun dışında Türkiye’de de misafirlerimizi ağırladık. Dost ve kardeş Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev misafirimizdi. Dost ve kardeş Filistin halkının Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas misafirimizdi. Geçtiğimiz ay içinde AFAD’ın 5. yılını kutlama merasimine katıldığımı da hemen ifade edeyim. Merhamet adaletle birlikte gelir. AFAD bir Türk mucizesidir. Çok kısa bir sürede 5 yıl içinde dünyanın en önemli yardım kuruluşlarından biri haline gelmiştir. Tekrar dünyanın her yerinde merhametimizi taşıyan AFAD ve diğer kuruluşlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum. Ama bir an gözünüzde AFAD töreninde ki bir manzarayı canlandırmanızı rica ediyorum. AFAD’ın salona getirdiği çok sayıda Iraklı, Suriyeli Yedililer, Sünniler, Türkmenler, Araplar, Kürtler arasından çocuklar geldiğinde hatırlarsınız kendisini kucaklamak için başımı uzattığım Rua isimli Suriyeli kız birden alnımdan öpmüştü takdir ifadesi için. Sonra öğrendiğimde Rua’nın annesinin Hama’da bir bombardımanda öldüğünü, kardeşleriyle birlikte babaannesiyle Türkiye’ye sığındığını, babasının orada kaldığını ve hiç haber alamadığını öğrendim. Şimdi hepimiz oturduğumuz salonlarda, yanı başımızdaki evladımıza bakalım. Rua yaşındaki kızlara ya da erkek çocuklara bakalım ve onların sizin o sıcak atmosferdeki tebessümlerinizle, yüzünüzdeki tebessümle beslenen güzel yüzlerine bakalım. İşte o çocuklar ile Rua ve benzerleri arasında hiçbir fark yok. Bizim merhametimiz, bizim şefkatimiz o kadar derin ki kendi evlatlarımızla. Vatanlarından sökülüp atılan, rejimin ya da terörün baskısıyla yurtlarını, evlerini terk eden o yavrucaklar arasında bir fark görmüyoruz. Biz engin yürekli insanlarız, bütün vatandaşlarıma teşekkür ediyorum her birinize tek tek. Dünyanın en büyük insanlık dersini vererek bir destan yazıyorsunuz. Herkesin unuttuğu insanlık dersini dünyaya veriyorsunuz.

Ayın hemen başında Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunu topladım. Bu Başbakan olarak ilk kez Başkanlık yaptığım kurul, Türkiye’nin bütün bilim teknolojiyle ilgili bakanlıklarını, kurumlarını, kuruluşlarını bir araya getiren en geniş platform. Yaklaşık 7 saat onlarla Türkiye’nin bilimsel geleceğini konuştuk. İnteraktif bir şekilde tek tek sorular sorarak bilgi aldım. 62. Hükümetin en temel hedefi olarak bilim ve teknolojide yeni bir hamle dönemini başlatma kararlığını kendileriyle paylaştım, ama onlara ev ödevleri de verdim. Artık ar-ge çalışmaları ticarileştirme faaliyetleriyle birlikte yürüyecek, artık Türkiye teknoloji tüketen bir ülke değil, teknoloji üreten bir ülke olacak.

Yine bu çerçevede gururla katıldığım bir başka toplantı Savunma Sanayi İcra Komitesi toplantısı oldu. Milli Savunma Bakanımızla, Genelkurmay Başkanımızla yine hemen ertesi gün takriben 6 saat süren bir toplantı da Türkiye’nin geleceğini belirleyecek, özgürlüğünü, bağımsızlığını, onurunu koruyacak savunma sanayi projelerini masaya yatırdık. Ve o zaman gururla paylaşmıştım, şimdi tekrar paylaşıyorum, Türkiye’nin ilk milli savaş uçağının ön tasarım kararını aldık. 2023’te inşallah en geç ilk milli savaş uçağımızın prototipi üretilmiş olacak ve semalarımızda artık sadece bizim milli savaş uçağımız uçacak. Düşününüz yıllarca ihmal edilmiş on yıllarca, bir başka projeyi de tamamlama kararı aldık, milli piyade tüfeği üretme projesi. Ayrıca birçok önemli kararı başlangıç noktası olarak ele aldık. Uzay teknolojisi ve füze fırlatma sistemiyle ilgili projeleri başlatma kararı aldık. Kendi savunmasını yapamayan, milli savunma sanayisine sahip olmayan ülkelerin bağımsızlık iddiaları sadece sloganda kalır, kağıtta kalır. Bizden önce hibe yardımları alan bir ülkeydi, yani hibe yardımı şu demek: Bir ülke artık benim ülke ismi vermeme gerek yok tahmin edebilirsiniz. Benim şu silahlara ihtiyacım yok sen alabilirsin diyor 30 yıllık, 40 yıllık tankları bize veriyor, bizde onu modernize etmek için başka bir ülkeye gönderiyoruz. Şimdi artık tankı biz yapıyoruz isteyene biz veririz. Savaş uçağını biz yapacağız, semalarımızın özgürlüğünü biz koruyacağız işte büyük Türkiye bu. Hepiniz şöyle oturduğunuz yerde sırtınızı biraz daha gururla bulunduğunuz koltuğa ya da divana yaslayın ve şöyle geniş bir elhamdülillah deyin. Elhamdülillah ki artık değil namerde, merde dahi muhtaç olmayan ülkelerin vatandaşlarısınız. Bir ülkenin geleceği nasıl savunma sanayiyle teminat altına alınırsa, huzuru ve istikrarı da ekonomiyle teminat altına alınır.

Son iki ay içinde her hafta en az bir müjdeyi bir toplumsal kesimimizle paylaşıyorum. Bu müjdelerden biri bu ay içinde ailenin ve dinamik nüfus yapısının korunması eylem projesi, planı içinde çalışan kadınlarımıza, annelerimize süt izni hakkı olan 12 ayın üzerine bu kez biz yarı zamanlı çalışma imkanı yani 8 saat çalışıyorsanız 4 saat çalışacaksınız ama 8 saatin ücretini almaya devam edeceksiniz. İlk çocuk için 2, ikinci çocuk için 4, üç ve daha fazla sayıda çocuk için 6 aylık yarı zamanlı çalışma hakkı tanıyoruz. Sonra eğer derseniz ki, hala ben çocuklarımı eğitim çağına kadar yanında durmak çocuklarımın ve onlara bakmak istiyorum bu seferdi kısmı zamanlı çalışma imkanı vereceğiz, yani çalıştığınız kadar ücret alacaksınız, ama işinizi kaybetmeyeceksiniz. Anneler ve çocuklar artık iş hayatını birini diğerinden ayıran bir badire gibi görmeyecekler. Hayırlı evlatlar diliyoruz, hayırlı nesiller diliyoruz. Ayrıca her anneye doğan her çocuk için, ilk çocuk için çeyrek altın 300 lira, ikinci çocuk için yarım altın takriben 400 lira, üçüncü çocuk için tam altın yani takriben 600 lira hediye vereceğiz. Hiçbir ayrım gözetmeden devletimizin hediyesi olarak takdim edeceğiz. 90’lı yıllarda, daha önceki yıllarda şöyle düşünüldü: Nüfus ne kadar az olursa külfette o kadar az olur. Şimdi biz tersini söylüyoruz nüfusta çok olsun, bereketimizde çok olsun, kalkınmamızda daha yüksek olsun.

Yine çok güzel gelenekten bugüne gelen bir başka hediyeyi, müjdeyi paylaştık çeyiz hesabı. Yani evliliğe hazırlık mahiyetinde çocukları için çeyiz hesabı açtıran her ailenin 18 yaşına gelen çocuğu için bu hesapta yatan miktarın yüzde 15’ni de devlet verecek. Ta ki o günler geldiğinde kimse zorlukla karşılaşmasın. Hazır bunu söylemişken geçen gün inşaat sektörümüzle yaptığımız toplantı da sektörümüze ve halkımıza bir hediye mahiyetinde verdiğim müjdeyi de paylaşmak istiyorum. Bundan sonra ilk ev almak için bir hesap açtıran ve orada para biriktiren herkes ev almak için peşinat yatırdığı zaman yüzde 15 devlet desteği alacak. Yani 5 yıl süresince para biriktiren ve peşinat için bu parayı kullanacak olan vatandaşımız yüzde 15’te devletten para alacak. Eğer bu 4 ya da 3 yıla inerse bu oran yüzde 12 ve yüzde 10’a inecek. Ama bu yönüyle hem konut talebini artırmayı, hem herkesi hani evlenen herkesi gerçek anlamda da bu sefer evlenmeye hem eşle evlenmeye, hem konut içinde ev sahibi olmaya o anlamda evlenmeye hazırlayacağız.

Bu çerçevede yine esnaf kardeşlerime seslenmek istiyorum. Geçen ay içinde beni en çok mutlu eden, ama bir esnaf çocuğu olarak da kişisel hatıralarıma götürüp rahmetli babamı anmama vesile olan tören esnaf kardeşlerimizle bir araya geldiğim törendi. Orada da esnaf kardeşlerimizle bazı müjdeleri paylaştım. Bu müjdelerden birisi yüzde 50 kredi sübvansiyonu yanında, kaybolmaya yüz tutmuş meslekler için ve 3 yıllık ustalıktan sonra yeni iş yeri açan esnaflarımız için faizsiz kredi veriyoruz. Hiçbir faiz almadan yeni iş yeri açan 3 yıllık ustalara bu imkanı tanıyacağız. Yine 600 milyonluk sübvansiyon faiz sübvansiyonu için ayırdığımız 600 milyonu, 750 milyona çıkarttık. Bu da milyarlarca ek kredi imkânının esnaflarımıza tanınması anlamına geldi.

Yine Perakende Ticaret Yasasına Meclis’ten bu ay çıkardık. O yasada da esnaflarımız için her bir alışveriş merkezinde, AVM’de en az yüzde 5 kontenjan ayrılması ve bu kontenjanlarda da kiraların 4’te 1 nispetinde yüzde 25 olmasını teminat altına aldık. Esnaf kardeşlerim, sizler sosyal hayatımızın, ahlakımızın omurga kesimisiniz, omurgasısınız. Her birinize helal ve bol rızıklar diliyorum. Biliniz ki artık esnafların Başbakanlık önünde yazar kasa kırdığı dönemler bitti. Sofranız bereketli olsun Ahi Evran öncünüz olsun. Eliniz, kapınız, sofranız herkese açık olsun.

Yine bu çerçevede tarım sektörümüzle, çiftçilerimizle çok sayıda müjdeyi Tekirdağ’da bir araya geldiğim vatandaşlarımla görüşmemde söyledim, ayrıca bunları Ankara’da da ifade ettim. Her şeyden önce pirinçte KDV’yi yüzde 8’den yüzde 1’e indiren kararnameyi imzaladık, pirinç üreticilerine müjde olsun. Mazot desteğini yüzde 5, gübre desteğini yüzde 10 arttırıyoruz bütün çiftçilerimize helali hoş olsun. Sertifikalı fidan desteğini yüzde 50 artırıyoruz fidanlarınız bereketli olsun, her bir gümrah olsun. Kırmızı mercimek, nohut, kuru fasulye gibi her evin sofrasını süsleyen o güzel bereketli nimetler içinde prim desteğini yüzde 100 artırıyoruz. Et ve süt ürüten işletmelere hibeleri yüzde 70 artırıyoruz. Artık tarımda her alanda mesela az bilinir ama çok önemlidir tıbbi ıtri bitkilerde de üretiminde de yine dönüm başına desteği 100 liraya çıkartıyoruz ve bu gittikçe yaygınlaşarak tarımda bereketi, ziraatta, toprakta bizim kadim dostumuz olan toprakta, aziz dostumuz olan toprakta Aşık Veysel’in değimiyle bu toprakta bereketi artırmaya kararlıyız. Toprak nasıl bereketliyse, istiyoruz ki denizlerimiz de ufukla bereketli olsun.

Geçen hafta içinde denizcilik sektörümüze önemli iki müjde verdik. Bir taraftan hurda desteği yani ya 28 yaş ortalaması, 28 olan koster filomuzu gençleştirmek için yeni gemi üretimi için destek isteyenlere hurda desteği vereceğiz. Eski gemiye hurdayı çıkarırken yeni gemilerle filolarımızı güçlendireceğiz. İhracata yönelik krediler için kredi garanti fonunu harekete geçiriyoruz. Gördüğünüz gibi hiçbir sektörü ihmal etmiyoruz.

Bu hafta içinde KOBİ’lerimizle bir araya geldik. KOBİ’lerimiz işletme sayısı itibariyle işletmelerimizin yaklaşık yüzde 99.7’sini, istihdam itibariyle yüzde 77’sini, katma değer itibariyle yüzde 55’ni temsil ediyorlar. KOBİ’ler ayaktaysa, güçlüyse hem şehirlerimiz büyüyor, hem ülke ekonomimiz büyüyor, hem de küresel rekabetimiz yükseliyor. KOBİ’lerimizde kriz oldu mu ülke ekonomisin toparlanması mümkün değil, onun için KOBİ’lerimize özel önem veriyoruz ve KOBİ’lerimizin eksiklerini tek tek tespit ediyoruz. Gördük ki kurumsallaşmada ve markalaşmada KOBİ’lerimizin desteğe ihtiyacı var. Bu açıkladığım destek paketinde kurumsallaşma ve markalaşmayla ilgili olarak işletme başına 150 bin Türk Lirası destek vermeye karar verdik. Toplamda 100 milyon Türk Liralık desteği KOBİ’lerimize aktaracağız.

Yine işgücü, işbirliği ve işgücü anlamında teknolojik işbirliği ve katma değeri artırmak için eğer KOBİ’lerimiz bir araya gelirse, üç işletme bir araya geldiğinde onlara 300 bin lira hibe, 1 milyon 200 bin lirada geri ödemeli yani kredili şeklinde destekte bulunacağız. Yine KOBİ’lerimizin teknolojik altyapısı gelişsin, inovasyon ve ar-ge gücü artsın diye bu anlamda da verdiğimiz destekleri yüzde 50 artırıyoruz. Bütün bu desteklerde kadınlarımıza ve engellilerimize de özel imkânlar getiriyoruz.

Gördüğünüz gibi 1 ay içinde hem Türkiye’nin her yerinde vatandaşlarımızla kucaklaştık, hem Avrupa’da vatandaşlarımızla kucaklaştık, çok sayıda yurt dışı temas yaptık, içeride yapısal reformlar gerçekleştirdik ve esnaflarımıza, çalışan kadınlarımıza, annelerimize, çiftçilerimize, denizcilerimize, inşaat sektörüne, ev almak isteyenlere, evlenmek isteyenlere, çocuk sahibi olanlara, KOBİ’lere velhasıl bütün vatandaşlarımıza dönük olarak acaba yeni yıla nasıl güzel haberlerle başlatabiliriz diye büyük bir çaba içinde olduk. Ve bunları yaparken de sakın kimse yanlış bir hesap içine girmesin, bütçe disiplinimizi hiç bozmadık. Türkiye’nin bütçesi şu anda hala Avrupa’nın en güçlü bütçelerinden biridir. Bütçe açığı diye bir sıkıntımız, derdimizde yok. Hamdolsun cari ticaret açığımızda süratle düşüyor. Son açıklanan rakamlar bu konuda büyük ümitler veriyor. Ayrıca hepiniz Ocak ayında istatistikleri takip ettiniz enflasyon düşüyor, faizler düşüyor, cari açık düşüyor, üretim artıyor işte bereketlenen Türkiye’nin küresel bir güç haline dönüşmesinin ayak sesleridir bunlar değerli vatandaşlarım ayak sesleri. Bu ayak sesleri yavaş yavaş önce ülke içinde, sonra çevre bölgelerde, Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da ve dünyanın her yerinde hissedilecek duyulacak. Bu ayak sesleri siyasi istikrarın ayak sesleridir, bu ayak sesleri toplumsal barışın, huzurun ve kardeşliğin ayak sesleridir. Sofranız bereketli, yüreğiniz kavi, zihniniz açık, geleceğiniz parlak olsun. Allah birliğimizi, beraberliğimizi daim eylesin, ülkenin geleceğini kaim eylesin.

Hayırlı akşamlar diliyorum."