Başbakan Binali Yıldırım, "Türkiye ile ilgili bazı milletvekillerinin şahsi ve olumsuz gündemlerini 2015 olayları üzerinden Federal Parlamento’ya taşımış olmaları esef vericidir. Tabi bu arada Alman Federal Meclisi’nin çoğunluğunun alınan kararın oylaması sırasında Meclis’te bulunmadıklarını da önemsiyoruz. Geçmiş geçmiştir ve bizim hayatımızdan, bugünümüzden uzaklaşmıştır" dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, büyükelçilerle AK Parti Genel Merkezi’ndeki iftar yemeğinde bir araya geldi. Başbakan Yıldırım, burada yaptığı konuşmada Ramazan ayının dünyadaki 2 milyara yakın Müslüman için yılın en önemli ve en mukaddes zamanı olduğunu belirterek, "Bu ay aynı zamanda yardımlaşmanın, dayanışmanın en güzel örneklerini de beraberinde getiren müstesna bir aydır. Barış, huzur, kardeşlik mesajlarına dünya genelinde büyük ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Bu akşam olduğu gibi farklı dinlere, kültüre mensup insanların bir araya gelmelerine, birbirlerini daha iyi tanımalarına, anlamalarına da her zamankinden daha fazla bugünlerde ihtiyacımız var. Günümüzde küresel çözüm gerektiren insani krizler katlanarak büyüyor. Yakın coğrafyamızda zor bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’deki terörle mücadele başta olmak üzere Suriye’de devam eden iç savaş 5. yılını doldurmuş bulunuyor. İnsanlar canlarını kurtarmak için her türlü tehlikeye, zorluğa rağmen yerlerinden yurtlarından, evlerinden başka bir bilinmeze yolculuk yapıyorlar" diye konuştu.
"BİZ SINIRLARIMIZDA NE TERÖR NE TEK YANLI OLDU BİTTİLERE ASLA RIZA GÖSTERMEYİZ"
Bugün dünyada göçmenlerin, mültecilerin sayısının 55 milyona ulaştığını bildiren Yıldırım, "Bu duruma özellikle insanlığın BM’nin çok daha farklı şekilde yaklaşması insanlık dramını mutlaka ve mutlaka çözüme ulaştırılması için bütün ülkeler olarak daha fazla gayret göstermemiz gerekiyor. Suriye’deki felaket tablosu gittikçe daha kötüleşiyor. Yarım milyonu aşan insan masum günahsız insan çoçuk büyük hayatını kaybetti. Ne uğruna kaybetti? Anlamsız bir savaş uğruna hayatlarını kaybetti. Milyonlarcası yerlerinden oldu. Türkiye baştan beri Suriye’de gerçek bir siyasi çözümü hep savunageldi. Savunmaya da devam edeceğiz. 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Bildirisi temelinde bir siyasi çözümün daha fazla ölümler olmadan, zaman kaybetmeden hayata geçirilmesi artık zorunlu hale geldi. Bunun mevcut yönetimle olmayacağı aşikardır. Türkiye yalnız dostluk çemberini bütün insanlığı kuşatacak kadar genişletmek ister. Etrafımızda her zaman barış huzur ve istikrarı görmek istiyoruz. Komşularla ilişkilerine de Türkiye hep bu açıdan bakmıştır. Biz sınırlarımızda ne terör ne tek yanlı oldu bittilere asla rıza göstermeyiz. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Suriye halkının ve onların haklı mücadelesinin yanında durmaya devam edecektir. Bölgemizde barış ve istikrarın tesisi bakımından kilit konumda olan ülkelerden biri de Irak’tır. Irak etnik ve mezhepsel çeşitliliğiyle Orta Doğu’nun model ülkesidir. Dost ve kardeş Irak’ın bu etnik ve mezhepsel zenginliğini muhafaza etmesi toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini koruması dış politikamızın önemli hedeflerinden birisidir. Aramızda tarihi, kültürel, ekonomik ve sosyal açıdan koparılamaz bağlar bulunan Irak’ın güvenlik refahı Türkiye’nin güvenliği ve refahı kadar önemlidir. Ülkemiz Irak’ın DAEŞ, PKK, PYD gibi terör örgütlerini yenerek kalıcı güvenlik tesis etmesi için elinden gelen desteği vermeyi sürdürecektir. Bu vesileyle Ankara’ya gelerek göreve başlayan Irak Büyükelçisi Hisham Ali Akbar Al-Alawi’ye teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum. Sayın Büyükelçinin görevini en etkili şekilde yerine getirmesi için her türlü desteği bölge ülkelerinin Ankara’daki tüm büyükelçilerine olduğu gibi kendisine de vereceğiz" ifadelerini kullandı.
"ÖZELLİKLE AB, ABD BU YÜKÜ PAYLAŞMA KONUSUNDA DAHA FAZLA GAYRET GÖSTERMELİDİR"
Büyükelçilere "Tarihin akışının değiştiği önemli bir dönemde ülkemizde görev yapıyorsunuz" diye seslenen Yıldırım, "Türkiye’nin ne denli kararlılıkla insani vazifeler üstlendiğine şahit oluyorsunuz. Türkiye, Suriye’deki insani krizin başından itibaren din ve etnik köken ayrımı yapmaksızın açık kapı politikasını izlemektedir. Bugün 3 milyona yakın Suriyeli’ye ev sahipliği yapan ülkemiz, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin rakamlarına göre dünyada en fazla mülteci barındıran ülke konumundadır. Bu yükün paylaşılması bütün dünya ülkelerinin asli görevlerindendir. Özellikle AB, ABD bu yükü paylaşma konusunda daha fazla gayret göstermelidir. Çifte standartlarla daha fazla yol alamayız. Ülkemizdeki Suriyeliler’in hayat şartlarının iyileştirilmesi hususunda hükümet olarak gerekli tüm adımları atıyoruz. Bu alanda hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık. Eğitimden sağlığa meslek edindirmeden yaşam şartlarının iyileştirilmesine kadar birçok işleri büyük bir kararlılıkla büyük bir istekle yapmaya devam ediyoruz. Ülkemizdeki Suriyelilere çalışma hakkı tanıdık. Ülkemizde bulunan Suriyeliler için vicdani sorumluluk gereği bugüne kadar yaptığımız harcamalar 11 milyar doları buldu, helali hoş olsun. İnsan yaşatmak her şeyin önüne gelir. Bizim bir ilkemiz var, ’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’ Buna rağmen uluslararası toplumun katkısının sadece 512 milyon dolar olduğunu hatırlatmak isterim. Yani Türkiye’nin yaptığı harcamanın 20’de 1’ine karşılık geliyor. Suriye’deki insani krizle mücadele etme yükümlülüğü sadece komşu ülkelere havale edilecek bir iş değildir. Uluslararası toplumun sorumluluk ve yükü mutlaka paylaşması gerekiyor. Sorumluluk paylaşılması adına atılacak adımlardan birisi yeniden yerleştirmedir. Daha fazla sayıda ülkenin bu programa dahil olmasını ve Suriyelileri kabul etmesini bekliyoruz. Göçün temel nedenlerine yönelik gerçekçi tedbirleri alma zamanı gelmiştir. Malumunuz AB ve Suriyeli sığınmacılar ve düzensiz göçle mücadele için önemli bir işbirliği çerçevesi gerçekleştirdik. Eylem planı ve 18 Mart tarihli Türkiye AB mutabakatı Ege’de ölümlerin önlenmesi, insan kaçakçılığı zincirinin kırılması ve yasa dışı göçün yasal göçle ikame edilmesini hedeflemektedir. Mutabakat kısa sürede somut sonuçlarını vermiştir. Özellikle 2015 Ekim ayında günlük 7 bini bulan Ege’de düzensiz geçiş son dönemde 50’ye gerilemiştir. Geçişlerdeki bu çarpıcı azalma eğilimi yaz aylarında da devam ettiği takdirde Ege’deki NATO faaliyetlerinin devamı için operasyonel bir ihtiyaç artık kalmayacaktır. Mutabakatla benimsenen birebir değişim programı çerçevesinde Ege’de 5 adadan bugüne kadar 462 düzensiz göçmen alınmış, yeniden yerleştirme çerçevesinde AB ülkelerine 511 Suriyeli gönderilmiştir. Mutabakat ve yük ve sorumluluk paylaşımı çerçevesinde AB’nin ülkemizdeki Suriyeliler için yardım sağlaması da öngörülmektedir. Yapılacak yardımlarla ülkemizdeki Suriyeliler’in hayat şartlarının iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. 18 Mart tarihli mutabakatın diğer bir unsuru olan Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanınmasına yönelik AB taahhüdünün de gerçekleşmesini gecikmeden beklemekteyiz" açıklamasında bulundu.
"BİRLEŞİK KRALLIK ESASEN BU REFERANDUMDA AB’YE BİR MESAJ VERMİŞTİR"
Başbakan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
"AB’deki son gelişmelere baktığımızda öne çıkan hususlardan biri 23 Haziran’da Birleşik Krallık’ta yapılan referandumdur. İngiliz halkının çoğu seçimini AB üyeliğinden ayrılma yönünde yapmıştır. Demokrasi ve milli iradeye saygıyı esas alan bir yöntem olarak bu kararın İngiliz halkına, Birleşik Krallık halkına hayırlı olmasını dillerim. Birleşik Krallık ve AB için bundan böyle yeni bir dönem başlamıştır. Bu gelişme ilki teşkil etmesi açısından hayati öneme sahiptir.AB’nin önünde cevabı meçhul sorular ve sorunlar olacaktır. Birleşik Krallık esasen bu referandumda AB’ye bir mesaj vermiştir. AB’nin bu mesajı iyi okuması, samimiyetle iç sorgulamasını yaparak daha kucaklayıcı vizyon ve gelecek arayışında olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu değişim diğer bazı AB üyelerinin Birleşik Krallık’ı örnek almaktan alıkoyacak bir netice vermesi içinde mutlaka gereklidir. Yıllardır AB yolunda çalışan bir ülke olarak bu yöndeki görüşlerimizi çeşitli vesilerle birliğin çeşitli karar mercileriyle sürekli paylaştık. Türkiye olarak Birliğin güçlenerek devam etmesinden yanayız. Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararının Avrupa’da doğurduğu en büyük risk milliyetçi ve ırkçı söylemlerin daha da güç kazanma ihtimalidir. AB’nin bölgesinde ve ötesinde etkinliğini sürdürebilmesi duvarlarını tahkim ederek, kendi içine kapanmak yerine daha kapsayıcı bir politika izlemesinden geçmektedir. Özellikle ifade etmek isterim ki ırkçılık, İslam korkusu, İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı, Avrupa başta olmak üzere bütün insanlık için yeni bir tehdit alanıdır. Şu günlerde bu tehdide her zamankinden daha fazla maruz kalmaktadır. İnsanlık adına bütün evrensel insani değerleri tehdit eden her türlü aşırılığa karşı uyanık olmak zorundayız. Ülkemiz referandum sürecinde yürütülen kampanyaları çok yakından takip etmiştir. Hem çıkış hem de kalış yönünde bazı politikacıların Türkiye ile ilgili gerçekçi olmayan üzüntü verici ifadeleri kaygıyla izlenmişti. Türkiye Birleşik Krallık’taki siyasetçiler tarafından tartışmanın odağına çekilmeye çalışılmış ancak ülkemiz böylesi bir süreçte vakarlı durumunu muhafaza etmiştir. Bu yeni dönemde AB’de kalıştan yana olan yöneticilerin ülkemizin tam üyeliği ile ilgili kullandıkları ifadeler hayal kırıklığı, üzüntüden öte ikincikli bir yaklaşıma işaret ederek güven eksikliğini de beraberinde getirmiştir. AB’nin yanı sıra Birleşik Krallık’ta yürütülen kampanyada kullanılan söylem ve tonun Avrupa’nın temel değerleri ile vahim bir şekilde çeliştiğini dikkate alarak gerekli toplumsal çabaları sarf edeceğini ümid ediyoruz. Türkiye bir Avrupa devletidir. Avrupa ile bütünleşme sürecinin bir parçasıdır. AB’nin eşit bir üyesi olmak için çalışmalarını uzun yıllardan beri kararlılıkla sürdürmüştür. Bundan böyle sürdürecektir."
Amerika Birleşik Devletleri’nde de başkanlık seçim kampanyasının devam ettiğine değinen Yıldırım, "Bu kampanyada öne çıkan kimi nefret söylemlerini körükleyen İslam karşıtı söylemlerden de rahatsızlığımızı ifade etmek isteriz. Bu yaklaşımların seçim sürecinin ötesinde zemin kazanmaması ve etkin politikalarla dengelenmesi hayati öneme sahiptir. Esasen dünyanın çeşitli köşelerinde giderek artan keskin söylemlerinin, hoşgörüsüzlüğün, yabancı düşmanlığının, islam karşıtlığının yol açtığı sarsıntıları hep birlikte gelişen terör olayları olarak görmekteyiz. Türkiye olarak yükselişe geçen ve önyargılardan beslenen bu eğilimlerle küresel düzlemde mücadele etmeye devam edeceğiz" dedi.
"GEÇMİŞ GEÇMİŞTİR VE BİZİM HAYATIMIZDAN, BUGÜNÜMÜZDEN UZAKLAŞMIŞTIR"
Almaya Federal Meclisi’nin 2 Haziran 2016’da aldığı karar ve sonrasında kamuoyunda yer tutan tartışmalar konusundaki düşüncelerini de paylaşmak istediğini ifade eden Yıldırım, "Türk-Alman dostluğunun gereği olarak söz konusu kararın arkasında yatan niyetin ve neyin hedeflendiğinin farkında olduğumuzu en başından beri açıklıkla dile getirdik. Esasen Federal Meclis’in söz konusu kararının tarihi gerçeklikten uzak tarihin istismarı, tarihin siyasallaştırılmasına iyi bir örnek olduğu yönünde Avrupa’da ve hatta Ermenistan’da bile dahi makale ve yorumlar çıkmaktadır. Bu karar vesilesi ile Türkiye ile ilgili bazı milletvekillerinin şahsi ve olumsuz gündemlerini 2015 olayları üzerinden Federal Parlamento’ya taşımış olmaları esef vericidir. Tabi bu arada Alman Federal Meclisi’nin çoğunluğunun alınan kararın oylaması sırasında Meclis’te bulunmadıklarını da önemsiyoruz. Geçmiş geçmiştir ve bizim hayatımızdan bu günümüzden uzaklaşmıştır. Adil olmak adına geçmişi sadece doğru olarak anlamaya çalışmak bizim görevimizdir. Geçmişi yeniden kurgulamak adeta imkansızdır. Parlamentolar, mahkemeler tarihçilerin işini asla yapamaz ve tarihi yeniden yazamazlar" değerlendirmesinde bulundu.
"PKK VE YPG AYNI ÖRGÜTTÜR"
"Gelecek nesillere huzurlu ve müreffeh bir dünya bırakmak için birleştirici politikalara, dayanışmaya ihtiyacımız bugün geçmişten daha fazladır" ifadesini kullanan Yıldırım, "Bugün uluslararası barış ve güvenliğe yönelik en büyük tehditlerden biri bu emelleri hedef alan terörizmdir teröristlerdir. Türkiye, DAEŞ, PKK, DHKP-C gibi azılı terör örgütleri ile aynı anda amansız bir mücadele vermektedir. Ayrıca yabancı terörist savaşçıların çatışma bölgelerine geçişini engellemek için olağanüstü bir gayret sarf etmekteyiz. Dikkatinizi çekmek isterim ki PKK ile YPG’nin komuta yapıları birdir aynı merkezden yönetilmektedir. Nitekim PKK’nın intihar bombacıları Irak’ta Kandilde değil, Suriye’de YPG saflarında eğitim almaktadır. Kısacası PKK ve YPG aynı örgüttür. Bu gerçeklerin dostlarımız tarafından artık bir an önce idrak edilmesini bekliyoruz. Biz PKK ile de diğer terör örgütleriyle de mücadelemizi özgürlük, güvenlik dengelerini gözeterek hukuki zeminde sürdürmeye devam edeceğiz. Ulusal güvenliğimizi tehdit eden legal görünümle illegal oluşumlarla da hukuk çerçevesinde mücadelemiz kararlılıkla devam ediyor. Bu grubun gizli gündemi doğrultusunda devlet içinde yürüttüğü faaliyetler hiçbir demokratik ülke açısından kabul edilebilir nitelikte değildir. Dostlarımızdan terörle mücadelemize samimi desteklerini bekliyoruz. Uluslararası toplumun terörün her türüne karşı aynı kararlılığı sergilemesini bekliyoruz. Terörle mücadelede başarı için iyi terörist kötü terörist ayrımının ortadan kalkmasının gereğine inanıyoruz. Türkiye karşı gösterilen çifte standartlı tutumlardan artık yorulmuştur. Terör karşısında açı net tutum bütün insanlığın yararına olacaktır. Sizlerden beklentimiz temsil ettiğiniz saygıdeğer makamlara Türkiye’nin terörün her türüne karşı verdiği mücadeleyi en hakkaniyetli, en objektif ve en gerçekli bir şekilde yansıtmanızdır. Türkiye demokrasi ve hukuk devleti ilkesinden asla taviz vermeden terörle mücadele eden nadir ülkelerin başında gelmektedir" şeklinde konuştu.
"YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN MUHALEFET PARTİLERİNİ HEDEF ALDIĞINA DAİR İDDİALAR TAMAMEN GERÇEK DIŞIDIR"
Terörle mücadele bağlamında gündeme gelen dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin tartışmalara da değinen Yıldırım, "Bu konuda bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşündüğüm bazı haksız yorumlarında, ithamlarla karşı karşıyayız. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin yakın zamanda yapılan anayasa değişikliği yasamanın doğal bir takdiridir. Söz konusu değişiklik parlamenter demokrasinin gereği olarak milletvekillerimizin gizli oylaması sonucu kabul edilmiştir. Anayasada değişiklik yapmak açık bir şekilde Meclisimize tanınmış bir haktır. Bu konuda Meclisimizin yetkisi konusunda herhangi bir tereddüt asla söz konusu değildir. Parlamentoda temsil edilen bütün partiler bu oylama öncesi bu konu gündeme gelmeden dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde bir irade koşmuşlar bunu da kamuoyuyla paylaşmışlardır. Üzerine basarak vurgulamak isterim ki dokunulmazlıkların kaldırılmasının milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı ve ifade özgürlüğüyle asla ilişkisi yoktur. Terör örgütüne silah temininden, çevre koruma kanununun ihlaline varıncaya kadar değişik suçları işlediği iddia edilen ve bu konuda dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında dava açılmasını mümkün kılan bir oylamadır. Bu şekilde sadece HDP değil, CHP değil, MHP değil, AK Parti’den de 150’nin üzerinde milletvekili hakkında iddialar söz konusudur. Yapılan değişikliğin muhalefet partilerini hedef aldığına dair iddialar tamamen gerçek dışıdır. İktidar partisi dahil bütün milletvekilleri için aynı iddialar, dosyalar fezlekeler mevcuttur" dedi.
"DEVLETARASI SORUNLARIN REÇETESİ DE SADECE ADALETTİR"
Yıldırım, şunları kaydetti:
"Türkiye ile İsrail arasında diplomatik ilişkilerin normale döndürülme için Roma’da yapılan görüşmeler bilindiği gibi mutabakatla sonuçlanmıştır. Yeni dönemin iki ülke için hayırlı olmasını diliyorum. 31 Mayıs 2010 tarihinde abluka altındaki Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisindeki şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum. Türkiye’nin pozisyonu net olarak ortaya koymak isterim, daima adalet ve hakkaniyet temelinde insani ve insanlığı savunmaya devam edeceğiz. Herkesin iyiliğini istiyoruz. Gazze’de ilaç bulamayan insanın hukukunu da, Myanmar’da yoksulluğun pençesinde bırakılan insanı da, Halep’ten sürgün edilen masum insanların da yaşama hakkını dün sahiplendiiğimiz gibi bugün de, yarın da sahiplenmeye devam edeceğiz. İnsanlığın bütün sorunlarının çözüm yolu adalettir. Devletarası sorunların reçetesi de sadece adalettir. İnsanlığın yükünü beraberce paylaşmaktan daha önemli bir meselemiz yoktur."