CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün, "Maalesef Sayın Cumhurbaşkanı bir türlü kendini yenileyemedi. Bir türlü kendisini demokrasiye adapte edemedi. Eğitim düzeyi ne olursa olsun hiçbir vatandaş dünyanın hiçbir yerinde sadece Türkiye’nin değil, hiçbir ülkenin bir şirket gibi yönetilemeyeceğini bilir. Şunu biz çok iyi anlıyoruz Tayyip Erdoğan Türkiye’yi babasının şirketi gibi yönetmek istiyor. Bunu her anlamda görüyoruz. Hukuk yok, anayasa yok, kurallar yok ve temayüller yok. Sadece ben ne istersem o olur.” diye konuştu.

CHP Tokat Milletvekili Orhan Düzgün, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Dün Zile Belediye Başkanı’nın bir açıklama yaptığını, ‘İlçede eylem için CHP’li belediyelerin İstanbul’dan terörist taşıdığını ve CHP’li vekiller teröristlerle işbirliği yaptı’ sözlerini dile getirdiğini belirten Düzgün, "Orada eylem yapan insanlar tam da bu sebeple bu toprakların verimsizleştirilmesi ve geçim sıkıntısı nedeniyle büyükşehirlere gözetmiş Zileli ve Yozgatlılardır. Bu insanları bu memleketin öz evlatlarını, terörist ilan etmek en hafif şekliyle abesle iştigaldir. Ancak ben Zile halkının hassasiyetini biliyor. Kendilerini teröristlikle itham edenlere gereken cevapları vereceklerdir. Eğer belediye başkanı teröristlerle işbirliği yapanları arıyorsa, önce dönecek kendi MİT müsteşarına, kendi başbakanı ve kendi cumhurbaşkanına bakacak. Eğer o resmi görürse teröristlerle kimlerin aynı masada oturduğunu ve kimlerin kol kola gezdiğini çok iyi görecektir. CHP hiçbir zaman teröristlerle biraraya gelmez." diye konuştu.

Tokat’ta sadece Zile’de değil, Niksar’da, Erbağ’da ve Reşadiye’de de HES’lerin yapıldığını anlatan Düzgün, "Tokat’ın bütün akarsu kaynakları yok edilmek üzere. Buradan açıkça şunu ilan ediyorum. Gerek Erbağ’da, gerek Niksar’da ve Zile’de bu HES’ler yapılamayacak, yaptırmayacağız. Tokat’ın bu bilinci ve direnişi vardır Tokat milletvekili olarak bende her türlü desteği vereceğimi ifade etmek istiyorum." dedi.

Bir gazetecinin, "Cumhurbaşkanının Türkiye’yi bir anonim şirket gibi yönetmek istediğini açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna Düzgün, "Biraz geçmişe dönecek olursak özelleştirmelerle ilgili o zaman başbakandı sayın cumhurbaşkanı ‘babalar gibi satarım, memleketimi pazarlamak benim görevim’ demişti. O mantık devam ediyor. Maalesef Sayın Cumhurbaşkanı bir türlü kendini yenileyemedi. Bir türlü kendisini demokrasiye adapte edemedi. Hiç bir eğitim düzeyi ne olursa olsun hiçbir vatandaş dünyanın hiçbir yerinde sadece Türkiye’nin değil hiçbir ülkenin bir şirket gibi yönetilemeyeceğini bilir. Şunu biz çok iyi anlıyoruz Tayyip Erdoğan Türkiye’yi babasının şirketi gibi yönetmek istiyor. Bunu her anlamda görüyoruz. Hukuk yok, anayasa yok, kurallar yok ve temayüller yok. Sadece ben ne istersem o olur. Biz başından beri padişahlık özentisi dediğimiz bu. Padişahlıkta bile belli kurallar vardır, sözü dinlenen adamlar vardı. Tayyip Erdoğan hiç kimsenin sözünü dinlemiyor. Varsa ben varım gerisi önemli değil." cevabını verdi.

"İç güvenlik paketinin akıbetini nasıl görüyorsunuz?" sorusu üzerine ise Düzgün, "İç güvenlik paketine Meclis'te 3 muhalefet partisi de itiraz etti. Belli bir maddeden sonra çekildi. Asıl sebep yasanın tamamını çıkaramayacaklarını bir kere gördüler. Bir diğer konu da, asıl pazarlık Türkiye’yi yönetme pazarlığı, İmralı’da yapıldığı için oranın tepkisine binaen bu paketin çekildiğini düşünüyoruz. Bizim bir türlü içeriğini öğrenemediğimiz, çözüm sürecinin anlaşma şartlarına göre paketin yasalaşıp yasalaşmayacağını hep beraber göreceğiz. Açıkçası oradaki pazarlıktan bizim bilgimiz olmadığı için bu konudaki bizim söylemlerimiz doğru olmaz. Önce bilgi sahibi olmak lazım." diye konuştu.

"Süleyman Şah türbesinin bulunduğu toprakların PKK’nın Suriye kolu PYD eline geçtiği ifade ediliyor. Neler söylersiniz?" sorusuna Düzgün şu cevabı verdi: "Süleyman Şah’tan çekilmek Edirne’yi terk etmektir Hatay’ı Ankara’yı terk etmektir. Yasal anlamda hiçbir farkı yoktur. Burası uluslararası anlaşmalarla türkiye’nin kendi toprağıdır yani Ankara ne kadar bizim toprağımızsa Süleyman Şah türbesi de o kadar bizim toprağımızdır o süreçte iktidar bunu bir kahramanlık hikayesine dönüştürmeye çalıştı. Özrü kabahatinden büyük dedikleri şey bu olsa gere o günden de biz biliyorduk ki o bölge PYD’ye teslim edilecek asıl amaç bu çünkü zaten oraya PYD’den izin alarak gidip geldiler. Herhangi bir kahramanlık hikayesi yok. O nedenle bu sonucu normal karşılıyoruz. Ver kurtul politikası devam ediyor AKP’nin Kıbrıs’ta da aynı şeyi denediler."