Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, terör örgütü PKK’nın sözde bir temsilcisinin uluslararası bir yayın organına verdiği mülakatta İngiltere ve Amerika ile diyalog içinde olduklarını söylemesi üzerine Türkiye’nin ilgili devletlerin yaptığı resmi açıklamaları esas aldığını kaydederek, AB ve Amerika’nın terör örgütü ilan ettiği bir örgüt ile görüşüp, PKK’nın söylemlerini meşru talep gibi göstermeye çalışmanın terör örgütü propagandasına yardımcı olmak anlamına geldiğini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularına cevap veren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, PKK terör örgütünün sözde bir temsilcisinin uluslararası yayın yapan bir gazeteye verdiği mülakatı değerlendirerek, “PKK’nın sözcüsü ile gidip görüşmeler yapıp, ondan sonra da PKK örgütünün söylemlerini makul ve meşru taleplermiş gibi empoze etmeye çalışmak dolaylı olarak terör propagandasına yardımcı olmaktan başka bir şey değildir” dedi.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜ AKLAMAYA YÖNELİK ÇALIŞMALARIN GAZETECİLİKLE BİR İLGİSİ YOKTUR”
Terör örgütü liderlerinden birisinin uluslararası basına verdiği bir mülakatta ABD ve İngiltere’nin doğrudan temasın ötesinde bir diyalog içinde olduğunu söylemesine ilişkin bir soruya cevap veren Kalın, “Bu iddia daha önce de terör örgütü liderleri tarafından dile getirildi ve ilgili devletler tarafından reddedildi. Biz devletlerin yaptığı resmi açıklamaları esas alıyoruz. Burada ilginç olan şudur; bu tür örgütün ne tür arayışlar içinde olduğunu, kimlerden medet umduğunu, açıktan veya gizli kimlerle ilişki içine girmeye çalıştığını göstermesi açısından dikkat çekici bir husus. Basına verdikleri beyanatlar çerçevesinde şunun altını çizmek isteriz; bu tür terör örgütünü aklamaya yönelik çalışmaların gazetecilikle bir ilgisi yoktur. Bu terör propagandasına verilmiş dolaylı bir destekten başka bir şey değildir. Diyelim ki İngiltere terör saldırısı, 2007 yılında metro saldırısını yapan El Kaide terör örgütünün mensupları ile bir başka ülkenin vatandaşlarının vergileri ile finanse edilen bir haber ajansı gidip böyle bir mülakat yapsaydı ve o terör örgütünün başındaki kişi makul ve meşru bir aktörmüş gibi göstermeye çalışsaydı acaba bu ülkelerin buna tepkisi ne olurdu. Burada çok benzer bir durum ile karşı karşıyayız. PKK’nın sözcüsü ile gidip görüşmeler yapıp, ondan sonra da PKK örgütünün söylemlerini makul ve meşru taleplermiş gibi empoze etmeye çalışmak dolaylı olarak terör propagandasına yardımcı olmaktan başka bir şey değildir. Terör örgütü çok açık bir şekilde kendi örgüt gündemini Kürt vatandaşlarımızın meselesiymiş gibi empoze etmeye çalışıyor. Bu yalana kimse inanmıyor. Biz terörle mücadele konusunda bunlar ister basın üzerinden, ister başka kaynaklar üzerinden kendilerine ne tür alanlar açmaya çalışırsa çalışsınlar bu mücadeleyi kararlı bir şekilde devam ettireceğiz. DAEŞ ile mücadele ediyoruz bahanesi ile terör örgütüne alan açmaya çalışmak herhalde ne gazetecilikle, ne ifade özgürlüğü ile ne de doğru bir siyasi analizle bağdaştırılabilir bir durumdur. DAEŞ ile mücadele ediyor diye falanca örgütü siz meşru göstermeye çalışırsanız, hele AB’nin ve Amerika’nın terör örgütü ilan ettiği bir grubu ‘Kürt savaşçılar, militanlar’ estetize etmeye, sempatik göstermeye çalışırsanız burada çok ciddi bir sorun var demektir. Gerek bu terör örgütünün verdiği mesajlar, gerekse bu yayın kuruluşunun yaptığı yayın açısından ortada sadece teröre hizmet eden bir durum vardır. Buna asla Türkiye razı olmayacaktır, terörle mücadelemiz kararlı bir şekilde devam etmektedir. Şuanda bu operasyonlar son noktasına kadar götürülecek ve bütün bu terör belasından, terör örgütlerinden, bunların düzeneklerinden, saldırılarından, planlarından, hendeklerinden kurtulana kadar da oradaki vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği ile özgürlükleri temin edilene kadar bu mücadele devam edecek” diye konuştu.
“TÜRKİYE’NİN ORTAYA KOYDUĞU ŞARTLAR ÇERÇEVESİNDE YÜRÜTÜLEN BİR MÜZAKERE VARDIR, BUNUN ARTIK SON AŞAMASINA GELİYORUZ”
İsrail ile diyalog kapsamında yürütülen görüşmelere ilişkin açıklamada bulunan Kalın, “İsrail ile bir müddettir devam eden müzakerelerin son aşamasına doğru geliyoruz. Türkiye’nin ortaya koyduğu şartlar çerçevesinde yürütülen bir müzakere vardır, bunun artık son aşamasına geliyoruz. Yakın bir zamanda yeni bir temasın olması planlanıyor. Bildiğiniz gibi tazminat ve abluka ile ilgili son iki madde üzerinde de nihai mutabakat sağlandıktan sonra anlaşmanın imzalanması ve ilişkilerin normalleşme sürecinin başlaması planlanıyor. Bu çerçevede bizim açımızdan büyük önem arz eden Gazze ve Filistin topraklarındaki insani durumun iyileştirilmesine yönelik adımların hızla atılacağını bekliyoruz. Bu çerçevede Türkiye’nin son yıllarda gerek Gazze’ye, gerekse Batı Şeria’ya ulaştırdığı yardımlar bir hayli yekun tutmakta, bu yardımlarımız bundan sonra da devam edecektir. Gerek insani, tıbbi malzemeler, gerekse yıkılan evlerin, hastanelerin, okulların yapılması ile ilgili. Genel olarak Ortadoğu barış süreci ve Filistin meselesi açısından baktığımızda bizim orada iki devletli çözüm noktasındaki tutumuz bellidir. Aslında bütün dünyanın bu konudaki tutumu nettir. Maalesef herkes iki devletli çözümün olması gerektiğini lafsen söylüyor ama fiilen bunu uygulamaya geldiği zaman sanki böyle bir mutabakat yokmuş gibi, sanki böyle bir gerçeklik ortada yokmuş gibi adeta Filistin halkını yok sayan tavır ve tutumların zaman zaman devam ettiğini görüyoruz. Filistin topraklarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, Doğu Kudüs’ün bu bağımsız ve egemen devletin başkenti olması ve Filistinliler’in en az diğer halklar haklarına kavuşana kadar bu sorunu çözülemeyeceği ortadadır. İki devletli çözümün hayata geçirilmesi, nasıl İsrail kendi vatandaşlarının can ve mal güvenliğini düşünüyorsa, aynı şekilde Filistin halkının da can ve mal güvenliğinin sağlanmasına kadar bu sürecin tamamlanmasını biz arzu ediyoruz. İki devletli çözüm konusundaki tavrımız net, bununla ilgili normalleşme süreci olduktan sonra da bizim yapabileceğimiz bir katkı, kolaylaştırıcı bir rol olursa bununla ilgili çalışmalarımız elbette devam edecek. Bu çerçevede İİT Zirvesi marjında Cumhurbaşkanımızın Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas ile bir görüşmesi oldu, orada bu konuları etraflı bir şekilde ele aldık. Yakın bir samanda Fransa’nın ilan ettiği yeni bir konferans teklifi var, bu yeni bir kapı açar mı, sorunların çözümü noktasında bir katkı sağlar mı bunu yakından takip edeceğiz” şeklinde konuştu.
“BİZİM TEKLİFİMİZ HALA BAKİDİR”
Suriye konusunda Türkiye’nin en başından beri dile getirdiği sınırın Suriye tarafında oluşturulacak güvenli bölge konusunda bazı somut bilgilerin yansıdığı, özellikle Amerika ile varılan mutabakat çerçevesinde 90 kilometrelik hattın temizlenmesi ve buraya füze bataryalarının yerleştirilmesi konusundaki soruları cevaplayan Kalın, “Suriye’de terör örgütlerinden arındırılmış, güvenli bir bölgenin kurulması konusunda biz görüşlerimizi yaklaşık 2 yıldır dile getiriyoruz. Bunun amacı bir, kendi sınırımızı derinlik içerisinde güvence altına almak. İkincisi, burayı bütün terör örgütlerinden arındırmak. Üçüncüsü, Suriyeli vatandaşlara güvenli bir bölge sağlanması. Güvenliden kastımız, saldırıya, işgale uğramadığı, bombalanmadığı, günlük insani yaşamlarını sürdürebildiği bir bölgeden bahsediyoruz. Biz bunu hep dile getirdik. Zaman zaman müttefiklerimizden ‘evet, bu iyi fikir’ gibi açıklamalar geldiği dönemler oldu. Son olarak Sayın Merkel’in bu yönde açıklamaları, Sayın Obama’nın da buna benzer ‘prensipte karşı değilim’ şeklindeki açıklamaları oldu. Ama mesele bunu uygulamaya geldiği zaman ortada güçlü bir iradenin olmadığını görüyoruz. Biz bu teklifimizi yapmaya devam edeceğiz. Gerek mülteci krizi, gerek DAEŞ terörünün buralara yayılmış olması, gerek rejimin ihlalleri güvenli bölge konusundaki tezimizin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Belki 2 yıl önce bu güvenli bölge kurulmuş olsaydı mülteci akını bu kadar yoğun bir şekilde yaşanmayacaktı, terör örgütleri biralarda buralarda kendilerine yer bulamayacaklardı, mülteciler ya da ölen insanlar belki hayatlarını kaybetmeyeceklerdi. Bizim teklifimiz hala bakidir. Bunun uygulanması için ortak uluslararası irade ve koordinasyonun yapılması gerekiyor. Türkiye bunu tek taralı olarak yapmayacak, bunu müttefiklerimizle yapacağız. Sadece karadan bir güvenli bölge sınırının çizilmesi yeterli değil. Aynı zamanda havadan bir korumanın da sağlanması, bunun da uluslararası mutabakatla yapılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.