Başbakan Ahmet Davutoğlu, şehit savcı Mehmet Selim Kiraz’ın cenazesinde kendisinin talimatıyla basına uygulanan akreditasyonu savunmaya devam etti. Davutoğlu, savcının resmini basan bütün basın kuruluşlarına ayrım yapılmadan akreditasyon uyguladığını “Burada bir ayrım yapılmamıştır, şu veya bu grup diye bir ayrım söz konusu değildir. Kim resmi basmışsa o gün bu şekilde tedbire muhatap olmuştur. Ve bu sadece o günlük etik bir tedbirdir. Ayrıca da orada olabilecek infiali de hesap ettiğinizde o infiali de önlemeye yönelik bir tedbirdir.” dedi. Ancak o resmi yayınlayan AHaber ve İhlas Haber Ajansı gibi kuruluşlara herhangi bir akreditasyon uygulanmadığı gibi soruşturma da açılmamıştı. Aynı akreditasyon resmi yayınlamayan Samanyolu TV’ye uygulandı.

'HER ADAY ADAYI BİZİM DOĞAL TEMSİLCİMİZDİR'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçim çalışmalarını yürüttüğü AK Parti Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Burada gazetecilerin sorularını cevaplayan Davutoğlu, ilk olarak seçim çalışmaları hakkında bilgi verdi. Davutoğlu, AK Parti’ye adaylık için başvuranlar konusunda “Bu listede yer alsın almasın partimize adaylık için başvurmuş bütün aday adayları çok kıymetlidir, Hepsine buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Aday adaylığına başvurusunu yaptıktan itibaren de partimizin doğal üyeleridir. Doğal temsilcilerdir. Eğer aday olamazlarsa başka faaliyetlerde değerlendirmeye devam edeceğiz.” dedi.

ADAY TANITIMI 14-15 NİSAN'DA

Davutoğlu, seçim beyannamesi konusunda ise şu bilgiyi verdi: “Seçim beyannamesi de bir taraftan strateji grubumuz var onlar seçim beyannamesi üzerinde çalışmaları yürütüyor. 7 Nisan’da bu titiz çalışma tamamlandıktan sonra, seçim beyannamesi ile bir kısmını bizzat kendim kaleme aldığım ilgili olarak ondan sonra iki üç gün içinde yoğunlaşacağız. 14 veya 15 Nisan’da da hem aday tanıtımımızı yapacağız. Hem de seçim beyannamemizi halkımızın takdirine sunacağız.” ifadelerini kullandı.

'ÇOK YÖNLÜ SORUŞTURMA YÜRÜTÜLÜYOR'

Ardından savcının şehit edildiği terör saldırısı ile ilgili soruşturmaya yönelik bir soru yöneltilen Davutoğlu, “Çok yönlü olarak bu soruşturma yürütülüyor. Olayın olduğu ertesi gün de ifade ettiğim gibi bu terör eylemi esnasında teröristlerin yurt dışı bazı temasları söz konusu oldu. Bu temasların oluşturduğu network, terör ağı konusunda bütün güvenlik birimlerimiz istihbarat birimlerimiz çalışıyor. Nerede olurlarsa olsunlar bunlara mutlaka ulaşılacak ve bu soruşturmalar bağlamında elliyi aşkın gözaltı söz konusu olmuştu ilk gün itibariyle. Bu soruşturma bu araştırma derinleştirilerek sürdürülecek. Ve alınması gereken her türlü tedbir yurt içinde ve yurt dışında alınıp şehit savcımızın katline sebebiyet verenler mutlaka hesaplarını verecekler.” şeklinde konuştu.

Saldırının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın özel güvenlik şirketleri hakkındaki düzenlemeleri gündeme getirmesi sorulan Davutoğlu, “Böylesi üzücü olayların hemen sonrasında mutlaka geniş kapsamlı değerlendirme yapılır. Biraz önce soruşturma anlamında sorumluların bulunması için çalışmalar yürütülür. Aynı zamanda acaba nerede aksama var, nerelerde tedbir alınması gerekir, ek düzenlemeler yapmak gerekir mi diye ilgili bakanlıklarımız bir çalışma yürütür. Sadece bu konuda değil, iş kazalarında da bunu yaptığımız gibi.” dedi.

'ÖZEL GÜVENLİKLERLE İLGİLİ ÇALIŞMA YAPILIYOR'

Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Özel güvenlik ile ilgili düzenleme 2004 Haziranı'nda çıkmış bir düzenlemedir. Böylece daha önce olan özel güvenlik yapıları bir disiplin altına alınmıştır. Aradan 11 yıl geçtikten sonra bu düzenlemenin etki analizi yapılması gerekir. Sonuçları ne oldu aksayan yönler ne. Bütün bunlar mercek altına alınacak. Burada özel güvenlik yapılarında çalışan vatandaşlarımızın hakları mağdur edilmeden atılması gereken adımlar özellikle korunması stratejik bakımdan önem taşıyan kamu binaları başta olmak üzere bu korumanın en etkin şekilde nasıl yapılacağı konusunda içişleri bakanlığımız ve ilgili birimlerimiz bir çalışmayı zaten başlattılar. Yine emniyet birimlerimizle koordinasyonun artırılması ve kamu binalarının korunması yönünde bazı düzenlemeler yapabiliriz. Bütün bu çalışmalar tamamlandıktan sonra bakanlar kurulunda bunu ele alırız. Ama dediğim gibi iki hususa dikkat çekmek isterim: Özel güvenlik firmalarında çalışanların haklarının mağdur edilmemesi ve stratejik konuma sahip adliye binaları ve kamu binalarının korunması ile ilgili yeni düzenlemelerin yapılması en önemli iki eksenini oluşturuyor bu çalışmanın. Bu çerçevede atılacak adımları en geniş bir şekilde değerlendiririz. Sayın Cumhurbaşkanımızla da bu konular gerektiği şekilde istişare edilir ele alınır.”

'BU OLAY YAŞANMAMIŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ'

Davutoğlu, dün avukatların da tepkisini çeken adliyedeki uygulamaları da şu sözlerle savundu: “İlk gün yaptığımız değerlendirmede olay olur olmaz yine bu konuda da, tabi avukatlarımıza hukuk temsilcilerimize, yargı mensuplarımıza güvenimiz tamdır, saygımız da tamdır. Burada söz konusu olan avukatlara yönelik bir tedbir değil. Avukatlık kisvesi altında terör eylemine kalkışanları engellemeye yönelik bir tedbirdir. Herhangi bir şekilde başka bir kurumda bir emniyet biriminin kıyafetini giyerek girmek söz konusu ise veya başka bir kurumda özel kıyafetle yine aynı tedbir alınması icap ederdi. Bunu avukatlarımızın güvenliği için de yapıyoruz. Nihayet eğer bu saldırıda veya ileride Allah korusun başka bir saldırıda bir canlı bomba gibi bir durum söz konusu olsaydı adliye sarayı içindeki hakim, savcı, avukat ayrımı yapmaksızın herkes bundan etkilenirdi. Terörist geldiği zaman ‘şu anda şu savcıyı hedef aldım’ demez. O anda kim varsa orada risk altındadır. Dolayısıyla alacağımız tedbirler kesinlikle avukatların da can güvenliğini teminat altına alacak tedbirlerdir. Bu tedbirler hiçbir şekilde avukatlara dönük değil avukatlık kisvesini, sahte kimliğini kullanarak eylem yapamaya dönük teröristlere alınacak bir tedbirdir. O bakımdan barolar birliğine bütün avukatlarımıza da bu konuda sorumlu bir şekilde davranmaları gerektiği çağrısında bulunuyorum. Hep beraber bu konuları konuşuruz. Nihayetinde önemli olan adliye saraylarının güvenliğidir. Önemli olan orada görev yapan hakim savcı avukatların yargı mensuplarının, oraya hangi vasıfla gelmiş olursa olsun vatandaşlarımızın güvenliğidir. Böyle bir güvenlik konusunda da avukatlarımızın da gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum. Bu tecrübe bize göstermiştir ki bazı tedbirler alınması gerekir. Bu olay yaşanmamış gibi davranamayız. İki terörist avukatlık cübbesi sahte kimliklerle adliye sarayına girip bir savcıyı şehit etmemiş gibi davranamayız artık. Herkesin bunu anlayışla karşılaması ve bu çerçevede sorumlu davranması lazım. Tabi ki güvenlik birimlerimiz en nazik ve en uygun şekilde bu aramaları gerçekleştirecektir. En çağdaş şekilde kontrol dedektörlerinden veya X-raylardan tamamıyla çağdaş bir şekilde bu yapılacaktır. Yargı mensuplarını rencide edecek bir şey olmayacak. Ama herkes de bilmeli ki güvenlik söz konusu olduğunda adliye saraylarında bunun gereğini yapmak da bizim görevimizdir. Bu konuda kesinlikle kararlıyız. Kimse tereddüt duymamalıdır.”

Ardından Davutoğlu’na cenaze günü uygulanan akreditasyonun ardından Hürriyet gazetesinin yaptığı açıklama ve Cumhuriyet’in Davutoğlu hakkında açacağını duyurduğu dava soruldu.

'KİMSE ÜZERİNİ ÖRTMEYE SAPTIRMAYA KALKIŞMASIN'

Davutoğlu bu konuda ise şunları söyledi: “Cenaze günü merasimin hemen sonrası bu konuda gerekli açıklamayı yaptım. Kimse gerçeklerin üstünü örtmeye kalkışmamalıdır ve olayı saptırmamalıdır. Orada iki hususa dikkat çektim. Birincisi; insani duyarlılık. İkincisi de; toplumsal duyarlılık. İnsani duyarlılığın esası bu tür olaylarda bir trafik kazası da olsa yani daha bir suç unsuru olmadan mağdurun resmi açık bir şekilde verilmez. Mağdurun ailesi vardır, eşi vardır, babası, annesi, evladı vardır. Şimdi bu basın yayın organları bize dönük eleştiri yapmadan önce vicdanlarına bir sorsunlar. O sabah o şehit ailesi neler hissetti. O şehit ailesinin şehit savcımızın son resmini, yaşayan son resmini bu şekilde görmesi onların ruh dünyalarında nasıl bir etki bıraktı. Kimsenin buna hakkı yok. O açıklamayı okudum. O açıklamada insani boyuta hiçbir atıf yok. Önce kendi vicdani sorgulamalarını yapmak durumundalar. Yine çağrıda bulunuyorum: Vicdanlarına sorsunlar kendi eşleri, çocukları, babaları bu durumda olmuş olsaydı ne tepki verirlerdi. Bizi mi mahkemeye verirlerdi yoksa o yayın organlarına mı dava açarlardı? İkinci toplumsal duyarlılık. Toplumsal duyarlılığın esası da terör söz konusu olduğunda dünyanın her yerinde teröristin propagandası mahiyetindeki bir resim video gösterilmez. Çünkü ondan sonra bir sonraki eylem için teröristler teşvik edilmiş olur. Bu toplumsal duyarlılık da gösterilmemişti. Teröristlerin propaganda malzemeleri açık bir şekilde yayınlanmıştır. Ve ben olayın olduğu gün yine burada yaptığım açıklamada herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırmışken toplumda da geniş kapsamlı duyarlılık oluşmuşken ertesi sabah bu gazetelerde bu resimlerin yayınlanması toplumsal duyarlılık ve insani duyarlılık bakımından tam bir sorumsuzluk örneğidir. Kimse bu meselenin üzerini örtmeye konuyu saptırmaya kalkışmasın. O gün de söyledim. Bu basın özgürlüğü ile ilgili değil insanlık onuru ile ilgili bir meselesidir. İnsanlık onuruna herkes saygı gösterecek. Emniyet birimlerimiz de hükümetimiz de yargı mensupları da ama en önemlisi medya mensupları da bu saygıyı gösterecek. Hepimizin görevi bu. Dolayısıyla burada hiçbir şekilde müsamaha gösterilmeyecek bir duyarsızlık söz konusudur.”

KİMSE BİZE DEMOKRASİ DERSİ VEREMEZ

Basın kuruluşlarının kendilerinin de bu özeleştiriyi yaptıkları yönündeki açıklamasına da temas eden Davutoğlu, “Kendilerinin de bu özeleştiriyi yaptıklarını ve bir karar olduklarını belirtiyorlar. Dikkat edin. Bizim kararımızdan sonra etik kurulu topladılar. Etik komisyon eğer biz o gün kararlı ve ilkeli bir duruş sergilememiş olsaydık belki de toplanmayacaktı. Yaptıkları açıklama sabahki bizim kararımızdan sonraki açıklamadır. Yine o açıklamada son yayınladıkları açıklamada demokrasi dersi vermeye kalkıyorlar. Kusura bakmasınlar bütün manşetlerini açsınlar, 12 Eylül darbesini nasıl karşıladılar, 28 Şubat post modern darbesinde hangi başlıkları attılar, e-muhtıra 27 Nisan yaşandığında hangi başlıkları attılar, AK Parti kapatılmaya kalkışıldığında hangi başlıklar atıldı. 411 el kaosa kalktı diye hangi başlık atıldı, Ahmet Kaya hakkında hangi başlıklar atıldı. Eğer bir arşiv taraması yapılırsa önce kendi etik komisyonlarından geçemezler. Kimse bize demokrasi dersi veremez. 7 ay oldu. Herkesin önünde bir görev yürütüyoruz. Benim hakkımda, çocuklarım hakkında asılsız haberler yaptılar. Her biri mahkemeden de ceza yedi. Ama ben şimdiye kadar hiçbir şekilde basın mensupları ve basın hakkında bu şekilde bir açıklamada bulunmadım. Benimle ilgili eleştiriyi haksız da olsa sineye çekebilirim. Hatta ailemle ilgili yalan haberleri de yargıda hakkımı ararım ama kamuoyunda konuşmam onu da sineye çekebilirim.” dedi.

AHABER VE İHAYI UNUTTU: AYRIM YAPILMAMIŞTIR

Davutoğlu son olarak da resmi yayınlayan her basın kuruluşuna aynı muamelenin yapıldığını savundu: “Ama şehit bir savcının resmini şehit olduğu gün cenazesinin kalkacağı gün yayınlamayı sürdüren bir tavrı sineye çekmeyiz. Kim nereye giderse gitsin. Hukuk önce vicdana dayanır. Vicdani sorumluluğunu onların öncelikle yerine getirmeleri lazım. Bizim vicdanımız da bu anlamda sorumluluk duygumuz da açıktır. Hesap sorulması gereken bir yer varsa o resmi basan kendi yayın organlarından hesap sormalılar. Burada bir ayrım yapılmamıştır, şu veya bu grup diye bir ayrım söz konusu değildir. Kim resmi basmışsa o gün bu şekilde tedbire muhatap olmuştur. Ve bu sadece o günlük etik bir tedbirdir. Ayrıca da orada olabilecek infiali de hesap ettiğinizde o infiali de önlemeye yönelik bir tedbirdir.”

Resmi basan Hürriyet, Bugün ve Cumhuriyet gazetelerinin yanı sıra Doğan Haber Ajansı ve CNN Turk gibi kanallar o gün cenazeye alınmamıştı. Ama aynı akreditasyon resmi yayınlamayan Samanyolu TV’ye uygulanmış; bununla birlikte resmi yayınlayan AHaber ve İhlas Haber Ajansı gibi medya kuruluşlarına herhangi bir yasak getirilmemişti. Ayrıca bu iki kurum soruşturma başlatılan kurumlar arasında da yer almamıştı.