HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin gözaltına alınmasına tepki gösterdi. Demirtaş, “Bırakın PKK üyesi, sempatizanı bile değildir. Bir barış adamıdır. Tahir Bey çıkıp ‘ben canlı bombayım’ deseydi Başbakanın tabiriyle ‘sana karışamayız, çünkü henüz kendini patlatmadın, serbest bırakın’ derlerdi.” ifadelerini kullandı.

Bahçelievler’de Ehlibeyt Alimler Derneği’ni ziyaret eden Selahattin Demirtaş, Abdullah Gül’ün taziye için kendilerini araması nedeniyle Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun sözleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP ile ilgili açıklaması ve Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin gözaltına alınmasıyla ilgili soruları cevapladı. Demirtaş’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Tarihimizin en büyük katliamını yaşadık. 102 kardeşimizi yitirdik. Türkiye’nin her yerine cenazeler gitti. Ahlaki ve vicdani olarak kendini kaybetmemiş herkesin bu taziyeyi yüreğinde hissettiğinden şüphe duymuyoruz. Taziye, Türkiye’deki bütün evlerdir. Ne HDP’nin genel merkezidir, ne de başka bir partinin, kurumun genel merkezidir. Sayın önceki cumhurbaşkanımızın şahsımızda bizleri araması, üzüntülerini, taziye dileklerini iletmesi ve bizler aracılığıyla ailelere bu duygularının iletilmesinin istenmesi son derece normal, insani, ahlaki ve vicdani bir duruştur. Buradan yola çıkarak bir polemiğe girmek, bir insanın ahlaki seviyesini gösterir. Vicdanının artık oy uğruna, koltuk uğruna karardığını gösterir. Gerçekten çok üzüldüm. Yani ülkenin Başbakanı çıkıp bize ‘taziye sizin değil, bu acıyı sahiplenmeyin’ diyecek kadar duygudan yoksun bir hale geldiğini görmek çok üzdü bizi.

Partimin 36 üyesi o katliamda yaşamını yitirdi. Bunlardan ikisi milletvekili adayımızdı, parti yöneticilerimiz vardı. Biz hiçbir zaman buradan yola çıkarak bir ayrıştırma, ötekileştirme yapmadık. ‘Devlet doğrudan bu katliamın sorumlusudur ve suçlusudur’ dedik, her gün ortaya çıkıyor zaten. IŞİD’i büyüten, besleyen, destek veren, silah sağlayan, koruyan, kollayan bir anlayış var. Bunlar her gün ortaya çıkıyor. Haklı olduğumuz ispatlanıyor. Başbakan olarak ayrıştırma yapmaktan vazgeçsin. Her evimiz taziye evidir, her evimizde bu yas tutulmuştur. Çok şükür ki öyle olmuştur. Bunu bozmaya kalkmasın Başbakan.

‘BAŞBAKAN KENDİNE YAZIK ETTİ’

HDP Genel Merkezi olarak elbette ki herhangi bir kurum, kişi, şahsiyet tarafından aranmış olmakla, bize yönelik o acıyı paylaşılmış olmasından sadece onur duyarız. Bu birleştirici bir yönelimdir. Sayın Gül haklı olarak şu soruyu sormuştur; ‘taziyede, acıda birleşemeyeceksek bu ülkede nasıl birlikte yaşayacağız?’ diye sormuştur. Bunun cevabını da muhatapları versin bir bakalım. Bu kadar acıya rağmen hala bir taziye etrafında kenetlenemiyorsak, bize bu taziye vesilesiyle ‘gelin devletin etrafından kenetlenin’ diyenlere sormak istiyorum; halk mı büyüktür devlet mi büyüktür? Biz halkın etrafında kenetlendik. Siz -haşa- devlete tapar hale geldiniz. Devleti Yaradan’dan büyük hale getirmeye getirdiniz-haşa. Devletten korktuğunuz kadar Allah’tan korkmuyorsunuz –haşa. Bunları toplum görecektir. Gerçekten Başbakanın söylemi karşısında çok utandım. İnsan birine başsağlığı diledi diye kamuoyunun huzurunda eleştirilmesi, yerden yere vurulması törelerimize, örfümüze, geleneklerimize, inançlarımıza çok çok aykırıdır. Müslümanlık adına bunun yapılması ayrıca bizi üzmüştür. Dinimizde böyle bir şey yoktur. Başbakan kendine yazık etti.

ERDOĞAN’IN, HDP İÇİN ‘PARTİ DİYEMİYORUM, ORGANİZASYON’ SÖZÜNE CEVAP

Biz devasa bir halk organizasyonuyuz. Partiler böyledir zaten. Siyasi organizasyonlardır. Ama kendisi partileri hep şirket gibi gördü. Anonim şirket. Kar elde eden, kar dağıtan bir yönetim kurulu olarak şirketi ekonomik olarak yönetmeye çalışan ve bu şirketin başına bir CEO olarak kendini gördü. Biz öyle değiliz. Biz anonim şirket değiliz, kar için kurulmadık, hırsızlık için kurulmadık. Siyasi bir organizasyonuz. Cumhurbaşkanı doğru tarif etmiş. Yanlış olan; kendi partisine yaklaşımıdır. Doğru olan tariflediği şekildedir. Partiler, milleti, devleti soymak için kurulmazlar. Bu sözüne katılıyorum Sayın Cumhurbaşkanının. Nadiren katıldığım sözlerinden biridir.

‘TAHİR ELÇİ, PKK SEMPATİZANI BİLE DEĞİLDİR’

Çok hazin bir durum. İnsanlar fikirlerini açıklamakta serbest olmalı, korkmamalı. Adli ve idari baskı ile karşılaşmamaları gerekir. Tahir Elçi, aynı zamanda benim baromun başkanıdır. Ben Diyarbakır Barosu üyesi bir avukatım. Kendisini yakınen çok iyi tanırım. Bırakın PKK üyesi, sempatizanı bile değildir. Bir barış adamıdır. İnsan haklarına inanır ve inandığı şeyleri cesurca söyler. PKK’ye yönelik de çok sert eleştirileri olan biridir. Fakat terör örgütü olarak görmediğini açıklamıştır. Bunu şiddeti övme anlamında da kullanmamıştır. Fakat siz bir organizasyonu terör örgütü olarak tanımlarsanız onunla mücadele yöntemi başkadır, bir şiddet organizasyonu ama toplumsal temeli olan, halkta bir karşılığı olan örgüt gibi görürseniz o şiddetin çözümünün yolu başkadır. Kendisi bunu anlatmaya çalıştı. Fikri önerisine bile tahammül gösterilmedi. Siyasetin emriyle doğrudan savcılar talimat alarak, siyasetin güdümünde olduklarını göstererek bir baro başkanını gece gözaltına alıp İstanbul’a getirdiler.

‘2 KASIM’DA SAVCILARIN ARKASINDA ARTIK TEK PARTİ HÜKÜMETİ OLMAYACAK’

Tahir Bey çıkıp ‘ben canlı bombayım’ deseydi Başbakanı tabiriyle ‘sana karışamayız, çünkü henüz kendini patlatmadın, serbest bırakın’ derlerdi. Bütün bu zulümden kurtulmanın tek yolu; hukuka, adalete, barışa, özgürlüğe inanan insanların bir biriyle daha çok dayanışma içinde olmasıdır. Yargı bugün ne karar verirse versin, siyasallaşmış, Başbakan’ın, Cumhurbaşkanının, bakanın talimatıyla, emriyle çalışan
yargıya kimsenin güveni yoktur. Tahir Elçi’nin ifadesini almaya çalışan savcılar 2 Kasım’dan itibaren sakın ola ki ‘biz efendim anlayamadık, yanlış yaptık’ demeye çalışmasınlar. Çünkü 2 Kasım’da arkalarında tek parti hükümeti olmayacak. Hukuk karşısında hepsinden hesap sorulacak. Talimat alan yargıçlar, talimatla karar veren mahkemeler hepsiyle ilgili soruşturmaların başlatılması için elimizden geleni yapacağız. Suç duyuruları yapacağız. Sakın ola ki onlar da önceki savcılar gibi ülkeyi terk etmeye kalkmasınlar. 2 Kasım çok uzak değil, gelecek. Tavsiyem; yargıçlar, bürokratlar, valiler suça bulaşmasınlar. Bu hükümet suça bulaştı, suç ortağı olmasınlar. Çünkü hepsinden hukuk karşısında adilce hesap sorulacak. Herkes kendi dünyasını, ahiretini kurtarmaya çalışsın. Bunların peşinden kimse gitmesin. ‘Bunlar sonsuza kadar iktidarda kalırlar, bizi korurlar, arkamızda Saray var, istediğimiz adaletsizliği yaparız’ demesinler. Bu kabus 13 gün sonra bitiyor.”