Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, 1 yıl önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazdığını ve parti olarak endişelerini anlattığını söyledi. Mektupta Saadet Partisi’nin endişelerini, tespit ve değerlendirmelerini 10 başlık altında sıralayan Kamalak, “Türkiye’yi karıştırmak isteyen karanlık mihraklara karşı verilecek en güzel cevap, ‘inadına kardeşlik-İnadına beraberlik’tir. Terörist unsurların ve marjinal grupların ortalığı savaş alanına dönüştürmesi ne kadar yanlışsa, yönetici erklerin de ‘Güç bende. Kimseyi dinlemem İstediğimi yaparım’ yaklaşımı o kadar yanlıştır.” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, parti genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’na katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçildikten sonra kendisine bir mektup yazdığını ve endişelerini dile getirdiklerini belirten Kamalak, “Bunu basına da servis etmedik, devlet politikası kalsın diye. Ne vardı orada. Ana hatları ile 1 yıl önce cumhurbaşkanına yazdığımız mektubun konu başlıklarında Saadet Partisi’nin olaylar karşısındaki dirayetinin, tespitinin, yaklaşımının ne kadar doğru olduğunu sanıyorum hepiniz takdir edeceksiniz.” diye konuştu.

'YÖNETİCİ ERKLERİN DE, ‘GÜÇ BENDE, KİMSEYİ DİNLEMEM, İSTEDİĞİMİ YAPARIM’ YAKLAŞIMI YANLIŞTIR'

Saadet Partisi olarak tespit ve değerlendirmelerini 10 başlık altında sıralayan Kamalak, “Birincisi şiddet ve anarşinin temel amacı halk arasında öfke, çatışma ve kamplaşma meydana getirerek kardeşi kardeşe kırdırmaktır. Türkiye’yi geri dönülmez bir bataklığın içine sürüklemektir.
İkincisi millet olarak bu oyuna gelmemeli, tahriklere kapılmamalıyız. Türkiye’yi karıştırmak isteyen karanlık mihraklara karşı verilecek en güzel cevap ‘İnadına kardeşlik, inadına beraberlik’ düsturu ile Millet olarak bu oyuna gelmemeli, tahriklere kapılmamalıyız. Türkiye’yi karıştırmak isteyen karanlık mihraklara karşı verilecek en güzel cevap, ‘inadına kardeşlik-İnadına beraberlik’ düsturuyla milli birlik ve beraberliğimize sahip çıkmak olacaktır.
Üçüncüsü terör bu milletin ortak dramı ve ortak acısıdır. Ortak acılar ortak kararlılıklar gerektirir. Bu süreç kısır siyasi çekişmelerin malzemesi haline getirilmemelidir. İvedilikle, toplumun bütün kesimlerinin temsil edildiği bir ‘Milli İstişare Toplantısı’ gerçekleştirilmelidir.
Dördüncüsü terörist unsurların ve marjinal grupların ortalığı savaş alanına dönüştürmesi ne kadar yanlışsa, yönetici erklerin de, ‘Güç bende. Kimseyi dinlemem istediğimi yaparım’ yaklaşımı o kadar yanlıştır.
Beşincisi Türkiye’de kardeş kavgası çıkarmaya yönelik bu tür oyunlar daha önce de sahnelenmiş ve acı tecrübeler yaşanmıştır. Herkes bu acı tecrübelerden ders çıkarmalı ve sorunlarını yakarak, yıkarak, ötekileştirerek değil, konuşarak çözmeyi öğrenmelidir.
Altıncısı ülkede Sükûneti ve huzuru sağlamak en başta iktidarın görevidir. Üslup ve yaklaşıma her zamankinden daha fazla önem verilmeli Türkiye bir inatlaşmanın kurbanı edilmemelidir. İnatlaşma, kamplaşma kimseye fayda sağlamaz. Çevremizin yangın yerine döndüğü, ateşin kapımıza dayandığı bir ortamda ihtiyacımız olan şey, kamplaşmak, kutuplaşmak değil birbirimizi anlamaya çalışmak olmalıdır.
Yedincisi Çözüm süreci ile ilgili süreç, ekonomik ve sosyal politikalarla desteklenmelidir. Özellikle de üretimi değil tüketimi esas alan politikalar, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi konular, toplumu sosyal bir uçuruma sürüklemiş ve maalesef provakasyonlara açık hale getirmiştir.
Sekizincisi çözüm süreci şeffaf bir şekilde, istikameti ve hedefi, milletle paylaşılarak yürütülmelidir. Çünkü, gideceği yeri bilmeyen gemiye hiçbir rüzgar fayda etmez.
Dokuzuncusu bizler aynı bahçenin çiçekleri, aynı milletin evlatlarıyız. Renklerimiz, hassasiyetlerimiz, düşüncelerimiz farklı olabilir. Farklılıklarımızı ayrılık nedeni değil, zenginlik unsuru olarak görmeliyiz.
Onuncusu özellikle hudut bölgelerinde oluşan istikrarsız ortam, yabancı istihbarat güçlerinin provokatif faaliyetlerine uygun bir zemin hazırlamıştır. Bu faaliyetler dikkatle takip edilmeli ve gereken güvenlik tedbirleri alınarak mutlaka engellenmelidir.” Açıklamasında bulundu.

'BAŞBAKAN ASIL İTİBARİYLE BUNLARI İNANARAK SÖYLÜYORSA KANAATİMCE TERÖRİZMDEN DAHA BETER BİR YANLIŞLIĞIN İÇİNDEDİR'

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun partisinin son grup toplantısında saldırıların üç amacı olduğunu açıkladığını vurgulayan Kamalak, “Neymiş bunlar Türkiye’nin demokrasisine yönelik saldırı. Sonra ikinci amaç Türkiye’nin kamu güvenliğini sarsmak. Üçüncü amaç bu saldırılar Türkiye’nin dış itibarını zedelemeye yöneliktir diyor. Eğer Başbakan asıl itibariyle bunları inanarak söylüyorsa kanaatimce terörizmden daha beter bir yanlışlığın içindedir. Bu saldırıların asıl amacı Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü parçalamaktır. Bu böyle bilinmeli. Dikkat ediyor musunuz hiçbir terör örgütü İsrail’e tek bir kelime söylemiyor. İngiltere’ye tek bir laf etmiyor. Küresel emperyalizme ve ırkçı siyonizme bir tek kelime olsun dokunmuyor.” şeklinde konuştu.

Bütün bunlara rağmen gelinen nokta bakımından Ergenekon ve Balyoz denilerek burnu sürtülmüş bir askeriyenin olduğunu ifade eden Kamalak, “Şu veya bu yaftalarla ikiye bölünmüş yahut sindirilmiş bir emniyet teşkilatı, sonra yeniçeriden daha baskın bir terör örgütü. Aciz bir iktidar aldatılan saf kendi ifadeleriyle bir hükümet peş peşe gelen cenazeler feryat eden anneler sönen ocaklar ve neredeyse sokağa çıkmaktan çekinen sindirilmiş bir millet gelinen nokta. Ama bütün bunlara rağmen karamsarlığa katiyen yer yok. Elhamdülillah ortada milli görüş vardır saadet partisi vardır.” dedi.