Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, hukuk sistemini değerlendirerek, "Hukuk sistemimiz darbe dönemlerinde bile bu kadar perdelenmemiş, hukuka karşı güven bu kadar sarsılmamıştı." dedi. Büyük Birlik Partisi eski Genel Başkanı Mustafa Destici de yargının hiçbir dönemde bugünkü kadar bağımsızlığını yitirmediğini söyledi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak ve Büyük Birlik Partisi eski Genel Başkanı Mustafa Destici, gazetecilerle kahvaltıda bir araya geldi. Toplantıya her iki parti yetkilileri, basın kuruluşlarının temsilcileri ve davetliler katıldı. Toplantıda konuşan Mustafa Kamalak, Türkiye’deki hukuk sistemini değerlendirerek, "Hukuk sistemimiz darbe dönemlerinde bile bu kadar perdelenmemiş, hukuka karşı güven bu kadar sarsılmamıştı. Darbeci geliyordu, ‘ben darbe ürünü olan kuralı koyarım’ diyordu. Baştan sıkıyönetim ilan ediliyordu. Herkes biliyordu ki o dönemde şu hukuk kuralları uygulanır. Bu arada herkes biliyordu ki iyi, kötü, doğru, yanlış; mahkemelerin vermiş olduğu kararlar uygulanır. Ama şu an ne doğru ne yanlış bilemiyoruz." ifadelerini kullandı.

'BİZİM GİBİ DÜŞÜNMEYENİ İMHA MI EDECEĞİZ?'

‘Siyasi partiler bu ülkenin evlatlarının kurmuş olduğu partilerdir’ diyen Kamalak, "Sağcısı, solcusu, alevisi, kürdü, türkü, lazı, çerkezi bir bakıma partman komşuları gibidir. Çok daha önemlisi bu ülkenin evlatlarıdır. Bizim gibi düşünmeyeni imha mı edeceğiz?" diye konuştu.

'İKİ PARTİMİZ BİR ANANIN İKİ OĞLUDUR'

Türkiye’nin çözülmeyecek problemi olmadığını söyleyen Kamalak, "Hukuktaki karmaşayı ortadan gidermenin yolları vardır, ekonomiyi dizayn etmenin yolları vardır. Yaz boz tahtası haline dönüştürülen eğitimin çözüm yolları vardır. Bu problemleri çözmek isteyen tüm partilere sesleniyoruz, dedik. Netice itibariyle iki kardeş parti bir araya geldi. İki partimiz bir ananın iki oğludur. Burada ana aziz milletimizdir." dedi.

'BU SORU GERÇEKTEN AKIL DIŞI BİR SORU'

Seçim beyannamesinde yer alan ekonomi alanındaki vaatlere karşı kaynağın ne olduğunun sorulduğunu kaydeden Destici de şöyle konuştu: "Bu soru gerçekten akıl dışı bir soru ya da ekonomiyi hiç bilmeyen birisinin soracağı soru. Türkiye’nin gayri safi milli hasılası yaklaşık 800 milyar dolar. Yani yüzde 5’lik bir büyüme 40 milyar dolara tekabül eder. Bu da Türk lirasıyla yaklaşık 130 milyar liradır. Siz Türkiye’yi yüzde 5 büyüttüğünüz zaman, memura yüzde 50 zamdan tutun da işçiye emekli ikramiyeleri, taşeron işçilerin kadroya alınması, okul öğrencilerine bedava servis ve yemek ücreti, bütün bunların tamamının maliyeti zaten 80- 90 milyar lira. Başka bir söz de ben söylemiyorum. Çünkü muhatap alınıp cevap verilebilecek bir şey değil. Türkiye iyi yönetilirse, kendini değil de, yandaşını değil de, ülkesini, milletini düşünen kadrolar tarafından yönetildiğinde her zaman çok rahat bir şekilde bulunabilir."

'KIBRIS’IN DEMİREL’İ GİTTİ, ABDULLAH ÖCALAN’I GELDİ'

Destici, Kıbrıs meselesiyle ilgili gelişmeleri üzülerek takip ettiklerini söyledi. Destici, "Tam bir senaryo yazılmış, uygulanmış, oynanıyor. Türk milletine de bir algı operasyonuyla hazmettirilmeye çalışılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra bazı yayın organlarında ‘Kıbrıs’ın Demirel’i gitti’ diye haberler yapıldı. Gözleri aydın olsun, çünkü Kıbrıs’ın Abdullah Öcalan’ı geldi. Kıbrıs’ı Türkiye’den koparmaya çalışan birisi geldi. Kıbrıs’ın Demirel’i gitti, Abdullah Öcalan’ı geldi. bunu bu iktidar getirdi. Orada Sayın Dervişoğlu’nu Türkiye Büyükelçisi’nin hükümetin talimatıyla nasıl zorluklar çıkardıklarını, başta cumhurbaşkanı olmak üzere, hükümetine kaybetmesi için neler yapıldığını biz hepimiz biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu şekilde cevap vermesi, kamuoyu önünde yapılması hoş olmamıştır. Rahatsız olduklarını düşünmüyorum. Tersine memnun olduklarını düşünüyorum. Kıbrıs’a verilecek tavizin millete kabul ettirilme operasyonudur." diye konuştu.

'YARGI HİÇBİR DÖNEMDE BU KADAR BAĞIMSIZLIĞINI YİTİRDİĞİNE ŞAHİT OLMAMIŞTIK'

Destici, şöyle devam etti: "Yargı hiçbir dönemde bu kadar bağımsızlığını yitirdiğine şahit olmamıştık. Çıksam millete, ‘ey milletim, bana oy verirseniz, Yargıtay başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, RTÜK Başkanı ben olacağım, TRT Genel Müdürü, Müsteşar, milletvekili ben olacağım. Cumhurbaşkanı, Başbakan ben olacağım üstüne bir de devlet başkanı ben olacağım’ desem bana oy verir misin? Ama şu anda öyle birisi var Türkiye’de. Bugün bir başbakanın varlığından söz edebilir miyiz? Özür dileyerek söylüyorum Sayın Davutoğlu’ndan ama bir başbakanlık makamı bu kadar refüze edilmemişti bu kadar. Ama başbakanlık makamı parlamenter sistem içerisinde hiç bu kadar aşağılanmamıştı, yok sayılmamıştı. Düşünün ki bir başbakan açıkladığı seçim beyannamesinde başkanlık sistemini, yani kendi varlığını sona erdirecek sistemi savunuyor. Böyle olunca da hal yargının bağımsızlığı ortadan kalkıyor. Kuvvetler ayrılığı dediğimiz üç erkin tamamının tek bir elde toplandığını görüyoruz."

'ANLAŞMA NETİCESİNDE HDP BARAJIN ALTINDA KALACAK'

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuveyt dönüş çözüm süreciyle alakalı yaptığı açıklamaları değerlendiren Destici, "Ayakta alkışlanacak açıklamalar. Helal olsun derim daha öncesini bilmesem, ilk defa bir şey duymuş olsam kalkar ayakta alkışlarım. Ama şimdi alkışlayamıyorum. Çünkü Türkiye ile PKK’yı masaya oturtan kim? Oslo kimin talimatıyla yapıldı? Sanki bunlar hiç olmamış gibi. Orada da bir senaryo var. ‘Masanın bir tarafına oturursanız devletin sonu olur’ dedi. Seçimden sonra yarın bir şey söylemeyeceğinin garantisi yok. Seçime yönelik milliyetçi oyları kaçırmama olarak düşünüyorum. Hatta bu konuda bir anlaşma olduğunu düşünüyorum. Anlaşma neticesinde HDP barajın altında kalacak. Adalet ve Kalkınma Partisi referandum sayısı ile Meclis'e girecek. Hedeflenen bu. Çünkü HDP Meclis'e girerse halk desteklemez. Neticede başkanlık sistemine geçilecek. Apo’yu serbest bırakacak. Özerkliği verecek. Bu senaryo da ciddi ciddi konuşuluyor." dedi.